Bugün Yunanistan’da bulunan Yanya kenti Balkan savaşında düşmana 5,5 ay dayanarak tarihimizin kahramanlıklar sayfasına altın harflerle yazılmıştır. Başta sonradan Çanakkale savunmasında ve doğu illerimizdeki Rus orduları ve yerel asilere karşı yaptıkları vatan savunmalarında tarihe geçen Esat Bülkat ve kardeşi Vehip Kaçi paşalarımız olmak üzere eşi benzeri olmayan savunmalarda kendilerini vatan ve millet için feda eden asker ve sivillerimizin fedakârlıklarını birçok eserde okuduk.

Ben bu yazımda onlara ve Yanya muharebesine dışarıdan bakan bir Fransız hanımefendisinin anlattıklarını sizlerle paylaşacağım. Bu hanım o günlerde Fransa’nın Yunanistan büyükelçisi olan ünlü Fransız yazarlarından Guy Chantepleure’ün (1) “La Ville Assiégéé” (2) adlı günlüklerini topladığı kitabın yazarıdır. Burada sizlere Yanya kuşatması sırasında kentin dışındaki siperlerde yapılan mücadeleden ve askerimizin dillere destan disiplini ve vatanseverliğini gösteren örneklerden kısaca bahsedeceğim.
Yanya dışında siperlerde çatışmalar devam ediyor. “İki taraf askerlerinin siperleri bazı yerlerde birbirine çok yakın. Gündüz çatışma, gece dinlenme şeklinde sürmekte. Ön sıradaki siperlerde her iki cephenin askerleri beyaz ekmek ve tütün paketleri alı verişi yapmayı sürdürüyorlar. Birbirlerine isimleriyle sesleniyorlar, konuşuyorlar. Bana anlattıklarına göre bazen, çatışmaya ara verildiği anlarda bu biçâre insanlar kendi aralarında barış yapmaya karar veriyorlar: Şu saatten şu saate kadar ateş edilmeyecek. Bu uyku arasıdır. Anadolu çocukları soğuğa, mahrumiyete, en feci acılara kahramanca katlanıyorlar. Onlardan biri bir kolunu ve iki bacağını kaybetmiş. Vücudu zavallı bir gövdeden başka bir şey değil. Şöyle diyor: ”
“Zavallı Asyalı askerler! Bir şey sorulduğunda, en gençlerinin yüzünde safiyane bir tebessüm beliriyor. Neden buraya getirildiklerini, neden her tarafta savaş olduğunu bilmediklerini ifade ediyorlar. Durumu kabullenmiş büyük çocuklar havasındalar ve aslanlar gibi savaşıyorlar. Habersiz bakışları ile ölümün tam yüzüne bakıyorlar. Onlar Sırplar ile, Karadağlılar ile savaştılar. Mücadeleden, geri çekilmeden, asla doymayan mideleriyle yorgun halde Yunan’a karşı yeniden cepheye gönderiliyorlar ve kaleyi savunuyorlar. Daha şimdiden önemli bölümü öldürülmüş. Generalleri Cavit Paşa onları ateşe sürerken ilk ölenlerin arasında. Hiç önemi yok! Düşman tarafından öldürülen her savaşçı “Şehit” değil mi? Ölünce Cennet ile ödüllendirilecekler.”
Balkanlardaki hakimiyetimizi sona erdiren savaşların en dikkat çekenlerinden biri olan Yanya savaşında çarpışan evlâtlarımızın tarih boyunca birçok başka savaşta benzer fedakârlıklarla can verdiklerini ya da ağır yaralarla döndüklerini bizler biliyoruz ama yabancı bir yazarın bunu açık açık dünyaya duyurması öyle çok sık rastlanan bir şey değildir. Bizim asırlar boyunca verdiğimiz var olma mücadelemizi bizler kanıksadık ama yakın zamanda çeşitli çatışmalarda yitirdiğimiz evlâtlarımızın acılarını kanıksamayalım. Kahramanca şehit olan, geride bebeğini, anasını, eşini öksüz bırakan nice delikanlımızı unutmayalım.
Bize en çok yakışan onların acısını kendi evlâtlarımız gibi yüreğimizde hissetmektir. Yuttuğumuz her lokmada, attığımız her kahkahada, sarıldığımız her sevdiğimiz kişiden içimize akan manevî sıcaklıkla onlara şükredelim. Günümüzde, TV yayınlarında, geçim sıkıntısı çeken gazilerimizin seslenişini duyuyoruz. Bazılarının bir işte çalışması bile almış olduğu yaralar ya da kaybettikleri uzuvları nedeniyle genellikle zor bazen de imkânsız. Sözlerinde kahramanlıklarının karşılığını veremediğimizi ihsas ediyorlar. Buna çözüm bulmalıyız. Guy Chantepleure bugün hayatta olsaydı ve bunu bilseydi ne düşünürdü acaba?
Yazarı saygıyla anarken vatanları için fedâ edilen bütün gençlere ben de birkaç mısram ile sesleneyim istedim:
Önemi var mı hangi tarafta durduğunun?
Sen bir siperdesin, o karşındakinde
İkinize de verilen emir aynı: Saldır!
Öleceksin öldürmezsen.
Ya senin anan ağlayacak ardından ya da onunki
Ve bir gün gelecek son bulacak bu katliam.
Dönüp de baktığında dönülmez âlemden göreceğin
Seni ölüme gönderenlerin
Keyifle tokuşturduklarını şampanya kadehlerini
1) O dönemde Fransa’nın Yunanistan elçisinin eşidir ve eserlerini erkek adı ile yayınlamıştır.
2) Kuşatılmış Kent. Ekim 1912- Mart 1913