Perşembe, Aralık 25, 2025

Savaş Bazılarını Bozmazmış

Israrla söylenir: “Savaş insanı insanlığından çıkarır. Yaşanan vahşet, yaşamak için öldürmeyi haklı kılar. Savaş esnasında işlenen suçlar suç sayılamaz. Zafere ulaşmak için her yol mubahtır”. İşte, böyle bir konunun sohbetin temelini teşkil ettiği ağırbaşlı bir toplantıda bulunmuştum. On kişi kadardık odada. Galiba kırklı yaşlarda olmakla beraber odadakilerin en genciydim. Konuşanları dinlemekle yetinmemin nedeni de buydu. Duydukları ya da bizzat yaşadıkları olayları anlatanların arasında Balkan Savaşı sırasında Rumeli’den göç yolundayken at arabasında doğan ve mucizevî şekilde hayatta kalarak bin bir tecrübeyle zenginleşmiş bir yaşamdan sonra anlatacak çok şeyi olan İşkodralı bir ailenin evlâdı vardı. 85-86’sında olmalıydı diye hesaplamıştım. Son sözü o aldığında beklenenin aksine kendi yaşamından bir anı değil de babasının savaş anılarından biriyle katıldı sohbete.

“Kaçmağa karar verdiklerinde komşularla birlikte bir araba konvoyu oluşturmuşlar. Kıymetli eşyalarını, kap kaçağı, kalan paralarını, yatak yorganı yüklemişler, annem, teyzem ve iki kız kardeşimle çıkmışlar yola. Annem bana hamileymiş. Köyden ayrıldıktan üç gün sonra arabanın sarsıntısı ağrılarını azdırmış ve buz gibi soğuk bir gece başka kadınların da yardımıyla beni doğurmuş. Heyecandan ve korkudan sütü kesildiğinden iki aylık bebeği olan bir komşu kadın emzirmiş beni. Babam bizimle değilmiş. Kafkas cephesinde çarpışıyormuş. Aradan yıllar geçti. Babamın yaşlı asker anılarını dinleyerek büyüdüm. Şimdi size beni çok etkileyen bir anısını anlatacağım. Bakalım savaş ve insanlık hakkında biraz önce söylenilen cümleye ne kadar uyuyor.

Erzurum civarındalar. Doğu cephesinde kan gövdeyi götürüyor. Ruslar uzakta. Onların silâhlandırdığı ve giydirdiği, beslediği Ermeni kıtaları bölgemizdeki köyleri, çiftlikleri basıyor, taş üstünde taş bırakmıyorlar. Onların ardından bu köylere giren bizim askerler karşılaştıkları vahşet sahneleriyle deliye dönüyorlar ve bir tane Ermeni bile bırakmamağa yemin ediyorlar. Çete takibi devam ediyor. Bir akşam üstü birliğine nefes nefese koşarak gelen bir köylü, komutana köylerindeki bütün Ermeniler’in Türk birliğinin geldiğini duyup kaçtıklarını anlatıyor ve sevincinden ağlayarak komutanın ayaklarına kapanıyor. Babam çavuş. Yüzbaşı ona askerlerini alıp köye gitmesini, köydeki durum gelen adamın dediği gibiyse haber göndermesini emrediyor. Emir demiri keser; yanında haberi getiren adamla birlikte pür dikkat giriyorlar köye. Türk ahali evlerinden dışarıya fırlıyor ve gözyaşları içinde askerimizi karşılıyor. Birçok evin kapısı ve pencereleri sıkı sıkıya kapalı. Kaçan Ermeni hemşerilerinin evleriymiş. Esas birliğimize haber gönderiliyor ve çok geçmeden aynı sevinç çığlıkları ve gözyaşları arasında askerimizin tamamı köye giriyor. Halkla yapılan konuşmalardan anlaşılıyor ki, Ermeni ahali Türk ahaliye hiç zarar vermediği halde Türk birliğinin intikam duygusuyla onları katletmesinden korkarak bir gece önce kaçmış. Kaçarlarken birliğimiz gittikten sonra tekrar evlerine döneceklerini söylemişler ve evlerini ve hayvanlarını komşularına emanet etmişler. İşte şimdi size aktaracağım olay bundan sonrasını anlatıyor.

Komutan askerinin çok yorgun olduğunu, bu geceyi köyde geçireceklerini ve mümkün olduğu kadar yiyecek toplayıp vermelerini çünkü askerin açlıkla da mücadele ettiğini söylüyor. Bunun üzerine babam yanına iki er alarak evleri dolaşmağa ve erzak tespiti yapmağa başlıyor. Şu evden bir koyun, şu evden iki tavuk, şu evden bir çuval un, vb. tespitleri yapıp kayıt altına alırken sıradaki evin avlusuna giriyor. Avlunun ahırında 2 inek bağlı. Babamın gözleri parlıyor. İki koca inek askere bayram yaptırır diye düşünüyor. O anda evin sahibi yaşlı kadın “Dur evlâdım, dur komutan yavrum, onları alma, onları sana veremem. Başka ne istersen bak, bul, al, git. Hepinize helâl ediyorum ama bunları alma” diyor.

O tertemiz yürekli yaşlı kadın, o nine neden böyle yapmış biliyor musunuz? Sıkı durun! Onun ağzından dinleyelim: “Oğul, bu inekler Ermeni komşumundur. Bana emanet etti. Kafamı kes ama emanete ihanet ettirme bana.”

Gelin, başlangıçtaki cümleyi tekrarlayalım: “Savaş insanı insanlığından çıkarır. Yaşanan vahşet, yaşamak için öldürmeyi haklı kılar. Savaş esnasında işlenen suçlar suç sayılamaz. Zafere ulaşmak için her yol mubahtır”. Ne diyorsunuz? İstisnalar kaideyi bozmaz ama bizim insanımız çok zaman böyle istisnalara imza atmadı mı?

Fazıl Bülent Kocamemi

Diğer Yazarlar