Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki “yazışma” basit bir “yetki tartışmasının” ötesinde.
Kanımca yargı “mağdurlarının” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusunu engellemek veya geciktirmek için Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirildi.
Bu hakkın vatandaşlara verilmesi yararlı olmakla birlikte, ülkemizdeki yargı “adaletsizliği” nedeniyle bireysel başvuru sayısı kısa zamanda on binleri aştı. AYM’nin internet sitesinde yayınlanan veriye göre, 23 Eylül 2012 ile 30 Eylül 2023 dönemine ait bireysel başvuru sayısı 551 bin 156 oldu.
Anayasa Mahkemesi yılda 50 bin dosyaya bakmak zorunda. Bu nasıl olabilir? Yine de AYM 422 bin dosyayı karara bağladı. 335 bin dosyayı kabul etmedi, 70 bin başvuruda en az bir hak ihlali kararı verdi. 130 Bin dosya da “beklemede”.
Şöyle bir soru sorulabilir mi? Milyonlarca kişinin ezildiği, haksızlığa uğradığı bir ülkede tüm dosyaları Anayasa Mahkemesine yönlendirmek mahkemeyi etkisizleştirmek anlamına gelmez mi?
Kanımca iki seçenek var: birincisi bu plan çok önceden öngörüldü, ikincisi bireysel başvurunun 551 bine dayanacağı hesaplanamadı.
Devlet Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesi kaldırılmalıdır çıkışını anımsarsak, planda sadece etkisizleştirmek yok, mahkemesinin kaldırılması da var.
Yine de AYM’nin bir iki dosyasını öne çıkararak bu dosyalarda AYM’nin kararını beğenmeyen siyasiler var, bu yazıda onlar için yorum yapmak gereksiz. Yaşamda onların da “bireysel başvuru” haklarını kullanma zamanı gelir mi, bunu zaman gösterecek.
Bir gerçek var ki, Anayasa Mahkemesinin elini kolunu bağlamak, karar veremez veya çok sınırlı karara bağlı bırakma ya da kaldırma bugün bazı yöneticilere yarar sağlamış gibi görülebilir. Ancak, yargının kontrol altına alınması bir ülkede huzurun sürekliliğine engel olur.
Adil yargıdan uzaklaşıldıkça muhalefetin zayıflayacağı sanısı yanlıştır. Adaleti savunanlar daha kararlı biçimde mücadele edecekler ve siyasetsizleştirme oyununu bozacaklardır.
11 Kasım’da Ankara’da Ankara Cumhuriyet Lisesinin 64. Kuruluş yıldönümü nedeniyle, lisenin mezunlarıyla birlikte Anıtkabirdeki resmi törenine katıldım. Genç yaşlı çocuk on binlerce kişinin oradaki coşkusu görülmeye değerdi. Öğrencilerin andımızı gönülden seslendirmesi müthişti. Para için gelip “mıy mıy” slogan atanların kulakları çınlamıştır herhalde.
“Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayıp “Ne Mutlu Türküm diyene” diye biten andımızı dinlerken duygu seli Anıtkabir’den taştı.
Ulusumuzun ileriye gitmek isteği ve çabasını kimse durduramaz, hele “sınırlayıcı yasalarla”.