Cumartesi, Kasım 23, 2024

“Biraz da Kendimize İlgi…”

Bozulmuş, kirlenmeye ve barbarlaşmaya başlamış yaşlı dünyamızda, yaşları kırklara dayanmış, hayatın taşlarını yerlerine oturtmaya, başarı merdivenlerinde yükselmeye ve birazda rahatlamaya başlamış, kadın – erkek insanların çocukluk, gençlik günlerinden kalmış amatörce yaptıkları bir çok spor dalında yaşanmış ve özlemiş olabilecekleri güzel anıları olduğunu düşünüyorum. 

Benim olmuştu: ev içinde 3 tekerlekli bisikletle turlamak, yemek masasında Ping Pong, ilk okuldayken sokaklarda atletizm, futbol; orta okulda her teneffüste mecburi voleybol; yazları deniz; sonrasında ise tenis ile tanışma ve bütün bu çocukluk dönemimde çelik- çomak, meşe, dama gibi en güzel oyunlar ve hala unutmadığım anıları ile yaşadım! 

Yüksek tahsil ve sonrasında, bu yaşantı azalırken palazlanma devri başlıyor, askerlik, iş hayatı, evlilik, çoluk çocuk derken bir bakıyorsunuz hafif bir göbekle beraber, spordan epey uzaklaşılmış ve orta yaşlara adım atılmış bile! Çocuklarımız da okullu olmuş, onları ya hep özlemi duyulmuş, içimizi hoplatan hobi ve sporlara, ya da onların sağdan soldan görüp heveslendikleri sporlara yönlendirmiş buluyoruz kendimizi bir anda… Bu sayede ve çocuklarımızı yeni uğraşlarında takip ettikçe eski günlerimizi hatırlayıp kanımızın kaynamaya başladığını hissediyoruz.

Ülkemizde her geçen gün, her yaştan ama özellikle veteran diyebileceğimiz 40 yaş üstü insanlarımızın (yeni Masters’ler!) spora karşı ilgileri giderek artmakta! Hele hele ebeveynlerin küçük yaştan çocuklarını spora, hatta birden fazla spora başlatmaları, çoğunlukla yanlış bulsam da, benim gibi ve ileri yaşlarına rağmen hala sporun içinde olan ve sporun olumlu getirilerini bilen sporseverleri çok heyecanlandırıyor, sevindiriyor. Ama ayni veya benzer heyecanı, geçtiğimiz seçime giren neredeyse hiç bir siyasi parti veya ittifakın programlarında rastlamadım.

Atlamış olabilirim ama Spor konusu her geçen gün ülkemizde ve hayatımızda o kadar çok önem kazanıyor olsa da Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına adım atarken bu konunun çok hafife alınmasından, hep ileri atılmasından dolayı üzülüyor ve de çok şaşırıyorum. 

İşte hayatımızı bile değiştirecek önemli kararların arifesinde bir dönemdeyiz artık! Arkadaşlarımızdan, iş camiamızdan, tecrübelilerin de önerilerine dikkat ederek aldığımız tavsiye ve öneriler sonrasında yep yeni bir hayat perspektifi ile baktığımız, hangi hobi, hangi spor dalı olursa olsun, iş zamanlarımızı aksatmayacak, kendi vücudumuza, fizik yapımıza, yaşımıza uygun olan ve uzun süre yapılabilecek bireysel sporumuza karar veriyoruz. Takım sporu demedim, çünkü iş insanının istediği an veya fırsatını buldukça bir takım oyununa katılabilmesi veya onun parçası olması pek kolay ve mümkün değildir! 

İş insanlarının az da olsa kendilerine zaman ayırıp spor yapmaya ihtiyaçları olduğunu, sporun günlerin yorgunluğu, telaşı ve stresine karşı en etkin ilaç olduğuna inanıyorum. Ayrıca bu olumlu yaklaşımların farkında olduklarından da adım kadar eminim. Ama ne var ki işlerinin yoğunluğu, zaman bulamamak, her halde biraz da yorgunluk ve tembelliğini bahane ederek sporu hep “sonra bakarız”’a havale etmeği yeğliyorlar. Yanlış yapıyorlar… 

Daha ileriye giderek ben bu yaklaşımları çoğunlukla iş insanlarının plansızlıklarına yoruyorum. Aslında kadın veya erkek her insanın, haftanın her günü olmasa bile en az 3 / 4 gününde, ister bir hobi, ister spor, ister kordon da bir yürüyüş veya dostlarıyla hafif bir “drink” için tamamen kendilerine ayıracakları bir saatlerine tutunmalarını ve bu uygulamayı kesinlikle haftalık, aylık programlarına almalarını öneriyorum. Bunu yapabilenlerin çok daha başarılı olacakları ise tartışılamaz! 

Üstünde iyi düşünülmesini diliyorum. Umarım az da olsa biraz etkisi olur ! 

Saygımla… 

Necdet Kestelli

Diğer Yazarlar