SEDA GÖK / TİCARET SOHBETLERİ
Ayda Özeren… 30 yıldır Rotary bünyesinde görev yapan ve 1 Temmuz’da 2023-2024 dönemi Uluslararası Rotary 2440. Bölge Federasyonu Başkanlığı görevini üstlenen Ayda Özeren, kendisini “umut büyücüsü!” olarak ifade ediyor.
Yönetim dönemindeki mottosunu “Dünyaya Umut Ol” olarak belirleyen Özeren, bu dönem 4 ana başlıkta önemli çalışmalara imza atmaya hazırlanıyor.
- Bu dönem önceliklendirdiğiniz çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
2023’ü Cumhuriyet’in 100. yılı olarak sürekli konumlandırdığımız için hep Cumhuriyet kazanımlarının ön planda olduğu çalışmalar yaptık. Rotary’nin 7 öncelikli alanı var. Bu alanlarda çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Hastalıkları önleme, anne ve çocuk sağlığı, barış, anlaşmazlıkların çözümü, temel okuryazarlık, çevre ve ekonomik kalkınma…
Cumhuriyet’in 100. yılında hem bir kadın lider hem de hayatım boyunca hep eğitimde fırsat eşitliğine yoğunlaştığım için bu alan daha fazla ön plana çıktı.
Öncelikle çalışma alanlarımda kadın istihdamı, kız çocuklarının eğitimi, afet hazırlığı, barış yer aldı. Barış ortamı yoksa ne çevreyi korumaktan ne temel okur-yazarlıktan ne de hastalıkları önlemeden bahsedebilirsiniz. Dolayısıyla 100. yıla da atfen “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” mottosuyla yol alıyoruz.
- Kendi görev sürecinizdeki öncelikli görev başlıkları neler olacak?
Kadın, çocuk, barış, çevre. Bu 4 başlık üzerinden yol alacağız. 100. yıl da bu konuların hepsini kapsayacak. Bir buket gibi düşünelim. 100. yıl bu dört başlığı güzelleştiren bir taç olacak.
- Kadın başlığı özelinde yürüteceğiniz proje-projeler ne olacak?
Genç işsizliğe çözüm yaratabilmek için özellikle de kadınlarımıza yönelik ne yapabiliriz, bunun üzerine çalışma yürütüyoruz. Farklı meslek gruplarında görev yapan kadınlarımız var, onlara yönelik eğitim programları düzenleyeceğiz.
Benzin istasyonlarında çalışan kadınlarımıza yönelik yaygın bir akaryakıt şirketiyle de anlaşma yaptık. İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Meslek Fabrikası özelinde çalışmalar yürütüyoruz.
Dolayısıyla bu altyapıyı hazırladık ve başvuruları belediye üzerinden başlattık. Talebe bağlı olarak sınıf sayısını ve sınıfta öğrenci sayısını belirleyeceğiz. “Bir kadın değişir, dünya gelişir” diyorum.
Bir başka projemiz Altın İğne… İBB ve Ege Giyim Sanayicileri Derneği (EGSD) partnerimiz durumunda. Rotary Vakfı’nın global fonundan yararlandık ve dikiş makineleri alıp Meslek Fabrikası’na bunları yerleştirdik.
İş hayatına hiç katılmamış ev kadınlarını bu projeye çekmeye çalıştık. Buradaki eğitimler sayesinde aile ekonomisine katkı sağlamış oluyorlar. Bu projenin iki bacağı var. EGSD buradan yetişen kadınlarımızın yarısına istihdam sağlayacağını ifade etti. Geri kalan da dikiş öğreniyor. Bebek kıyafetleri, hijyenik ped gibi… Sekiz haftalık bir kurs programı idi. Yaklaşık 100 başvuru oldu ve ilk mezunlarını verdi.
Projenin diğer bir ayağı Sakin Agora’da İzmir Büyükşehir Belediyesi ile beraber açtığımız yer oldu.
Bu projeyi birazcık daha büyütmek adına Adıyaman’da başladık. Adıyaman Belediyesi, oradaki tekstilciler ve biz dikiş makinalarını aldık. Bu şekilde evdeki kadınları iş hayatına daha fazla dahil etme arzusundayız.
- Projeleri yürütürken hangi reflekslerle karşılaştınız?
Geliyorlar eğitimi alıyorlar. Müthiş işlere imza atıyorlar. Deprem bölgesindeki çocuklar için şahane üretimler yaptılar. Ayrıca bunları satmak da onların çok hoşlarına gitti: Para kazanıyorlar. Ama iş hayatına yeni girdikleri için mesai kavramına pek alışamadılar.
- Öğrendikleri bir süreç değil mi?
Öğrendikleri bir süreç. Çok güzel. Eğitimler de harika. Harika bir sertifika töreni gerçekleştirdik. Genç olan kadınlar projeye sımsıkı sarıldılar. Aslında bu proje biraz iç içe bir proje. Öncelikle girişimci kadınlar projesi dediğimiz; GİKA Projesi.
Burada da e-ticaret sitesi oluşturup, evde el örgüsü, tığ işi gibi ürünleri satmalarını planlıyoruz. Bu birazcık daha uzun soluklu bir proje olacak. Şu anda kurulum çalışmaları yapılıyor, e-ticaret sitesini kurma ve lojistik için bir firma ile görüşmeler sürüyor.
Geçtiğimiz günlerde lansmanını yaptığımız Yerele Destek Kendine Hizmet projemiz var. Bu da Göç İdaresi, KAGİDER ve Üretkeniz Biz Kooperatifi şeklinde paydaşlardan oluşan ve Avrupa Birliği’nin fonlarıyla ortaya çıkan kadınlara ve gençlere e-ticareti öğretmeye amaçlı bir proje…
- Çocuk başlığında yapacağınız çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
Çocuk başlığında eğitim çalışmalarına odaklandık. Azız Çoğuz Biziz Projesi’nin bütün geliri kız çocuklarının eğitimine gitti. 100. yılda bin kız çocuğumuza eğitim desteği verilmesi için çalışma başlattık.
Bu sene Çanakkale Yüzme Yarışları’nın 36’ncısını yaptık. Bunu bir fon yaratmaya nasıl dönüştürebiliriz diye yola çıktık. Dolayısıyla orada ciddi bir ivme yarattık. Sanal yüzücülerimiz vasıtasıyla da 250-300 bin TL fon toplandı.
Türk Eğitim Vakfı, Kurşun Derneği ve diğer STK’lar başta olmak üzere Bursa, Denizli ve İzmir’deki yaygın ağımız ile özellikle de üniversite ve lise çağındaki kız çocuklarının eğitimine desteği vermek üzere topladık. İstanbul maratonunda da aynı şekilde devam etti. İzmir Maratonu Nisan’da yeniden yapılacak.
Ahmed Adnan Saygun Kongre Merkezi’nde Serenat Bağcan ve Olten Filarmoni ile Cumhuriyet temalı bir konser düzenledik. Bin 200 kişilik salon hınca hınç doluydu ve hakikaten müthiş bir konserdi.
Seyircilerin yaklaşık 800’ü öğretmenlerden ve daha önce konser salonu görmemiş, bir filarmoni dinlememiş kız çocukları idi. Onları sanatla müzikle buluşturduk.
Cumhuriyet coşkusunu beraber yaşadık. Kültürel ve sanatsal anlamda da onların o damarını beslemiş olduk. Dolayısıyla o açıdan da ufuk açıcı bir etkinlik oldu.
100.Yılda 100 Kitaplık Projesi başlattık. Yavaş yavaş o kitaplıkları belirlediğimiz sınıflara kuruyoruz. Yine 100. yılla birleştirerek ilkokul ve ortaokulda eğitim gören 300 çocuğumuzu tren ile Anıtkabir’e götürdük. Birinci ve İkinci Meclis, Anıtkabir ve Pembe Köşkü birlikte gezdik.
- İzmir Depremi’nde önemli bir rol üstlendiniz. Rotary kurduğu çadır düzeni ile farkındalık oluşturdu ve ayrıcalığını hissettirdi. Bunun farkındalığını arttırmak için özel bir çalışma yapmayı planlıyor musunuz?
2440.Bölge olarak hiç mütevazı olamayacağız. Biz yaklaşık 10 sene önce AFET barınak paketlerini oluşturmuştuk. İskenderun’da 3’üncü günde kurulan ilk çadır kent, düzenli çadır kent bizim çadırlarımızdı. İzmir depreminde de aynı şekilde.
Bizim kurduklarımız maalesef 3 mevsimlik ve 4’üncü mevsimi kapsamıyor. Kış mevsiminin ağır şartları göz önüne alındığında çok doğru değil ama ne olursa olsun o yoklukta müthiş bir barınak örneğiydi. İskenderun’da yaklaşık 100 ailenin uzun bir süreli yaşayabileceği barınm alanlarının kurulmasını sağladık.
Sürekli hazır olmak için bir birikim içerisindeyiz. Kaynaklarımızı bu anlamda sürekli aktif tutuyoruz.
Dediğim gibi Rotary Vakfı’nın özellikle afetler ortaya çıktığı zamanda, afet fonları var. Hızlıca bunları kullanabiliyoruz.
Şöyle söyleyeyim, özellikle de deprem bölgesinde sadece çadır veya barınak değil su arıtma tesisleri de önemli. Bu yatırımları da gerçekleştirdik.
Fide ve tohum bağışları yaptık. Okul ve konteyner kent yaptırdık. Mobil diş ve sağlık kliniği devreye aldık. Depreme hazır olmakla ilgili okulda birtakım eğitimler gerçekleştirdik. İlk yardım eğitimleri çok önemsediğimiz bir başlık.
Çünkü afet liderliği çok önemli bir şey ve bununla ilgili ilk defa bir eğitim yaptık. Dolayısıyla çocuklara bunu öğretmek için elimizden geleni yapıyoruz. Ebeveynlere de ilk yardım eğitimleri veya mahalle gönüllülerine eğitimler verdik. Bodrum’da çok ciddi çalışmalar yaptık. Büyük afet konteynerleri aldık. O afet konteynerlerinin içinde her türlü malzeme var. Muhtarlarla beraber çalışıyor. Bu açıdan baktığınız zaman hazırlık, ilk yardım, düzen, afet liderliği…
- Türkiye ve İzmir özelinde mülteci sürecini yönetiyoruz. Bu nüfusta özellikle aşılama konusunda bir aşı reddi gerçeğini yaşıyoruz. Siz aşılama konusunda etkin çalışan bir sivil toplum kuruluşusunuz. Burada bir farkındalık oluşturmak için çalışma yapmayı planlıyor musunuz?
Bizim en büyük farkındalığımız yaptığımız iş zaten. 1985’ten beri yaklaşık 3 milyar çocuğu aşılamış bir organizasyonuz. Bunu Dünya Sağlık Örgütü ve Bill Gates Vakfı başta olmak üzere paydaşlarla birlikte yürüttük. Ve tabii ki hükümetler var.
- Farkındalık oluşturulmalı diyorsunuz.
Aynen öyle ama bu tek başımıza yapabileceğimiz bir şey değil. Geçmişte yaptığımız geleceğimizde yapacağımızın aynasıdır.
Bunu da yine ancak okul, ailelerle ve muhtarlarla yapabiliriz. Bize ihtiyaç duyulduğunda insan gücü olarak elbette sahada oluruz. Öncelikle sağlıklı bir kayıt sisteminin oluşturulması gerekiyor. Bu konuda bile sıkıntılar yaşanıyor.
- Barış başlığında yeni çalışmalarınız neler olacak?
Atatürk’ün mottosu ile onun çocukları, torunları, askerleri olmak müthiş bir duygu. Dolayısıyla en büyük mottomuz; Yurtta Sulh, Cihanda Sulh…
Barış’ı gerçekten iki ülke arasındaki savaş durumu olarak algılamıyorum. Toplumsal barışın da yerleşik olması gerektiğini düşünüyorum. Komşunla da iyi geçineceksin, çalışma arkadaşınla da iyi geçineceksin, sana hizmet eden, çöpleri temizleyen, garsonu, hizmetlisi, hemşiresi, doktoru.
Gün içerisinde o kadar fazla şiddet konuşuyoruz ki veya maruz kalıyoruz ki! Toplumsal barışa ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bunu da önce kendimiz de başlatmamız gerekiyor.
Şiddetsizlikle ilgili ciddi çalışma yapmalıyız. Bu da aileden başlıyor. Kadınların eğitimi çok önemli. Dolayısıyla hepsi aslında birbiriyle bağımlı. Bir evde şiddet varsa o kadının haklarını biliyor olması lazım.
Ekonomik özgürlüğüne bir şekilde sahip olabileceğine inanıyor olması gerekiyor. Devletin veya insanların veya komşuların arkasında olmasına inanması lazım. Dolayısıyla farkındalıklar küçük küçük başlıyor. Eğitim aileden başlıyor. Önce çocuk kendisiyle barışık olacak. Doğayla barış olacak diye bazı başlıklar belirledik.
Doğayla barış, kültürler arası barış, cinsiyetler arası barış ki kapsayıcı bir başlıktan bahsediyoruz.
Göç ve barış… Bugün mültecilerin topluma kazandırılması gerekiyor.
Bizler çalışmalarımız ile göle maya çalıyoruz şu anda ama en azından uzlaşma kültürünü yaymak zorundayız. Konuşabilmeliyiz.
Yani o haklı ben haksız, haksızsam mutsuzum, mutluysam haklıyım olayına çevirmeden daha bilinçli bir şekilde bu şeyi yaymak zorundayız.
Önümüzdeki günlerde Yaşar Üniversitesi ile birlikte yapacağımız konferansta; bugüne kadar çalışmadan elde ettiğimiz çıktıları değerlendireceğiz. Daha büyük bir dokumenter hale getireceğiz.
Dünya başkanımız da büyük bir ihtimalle katılacak. Önümüzdeki ay Belgrad’a gideceğim ve bu projenin sunumunu yapacağım. Aslında Türkiye dünya barışı için iyi bir arabulucu olabilir. Ülkeler arasında da, Orta Doğu’daki yaşananlarda yeter ki doğru aklı, doğru dili kullanalım.
- Peki son olarak kendi döneminizi bana bir cümleyle motto olarak ifade etseniz ne derdiniz?
Dünyaya umut ol. Umut insanın içinde yaşattığı kişisel cennet. Ben o kişisel cennetimi yaratmak için umut etmeye devam etmek zorundayım. Dolayısıyla biz yaşamın olduğu, yaşama ait herhangi bir belirtinin olduğu her noktada umut ihtiyacını gidermeye çalışıyoruz. Kendimi iflah olmaz bir iyimser olarak görürüm. Umut büyücüsü diyorum bu seneki çalışma hayatımda. Yani bu 2440 bölgedeki başkanlarıma, liderlerime umut büyücüleri diyorum. Biz umut büyücüleriyiz. Yani bu umutsuzlukta ve ümitsizlikte bile elimizden geleni yapacağız ki kendimizi iyi hissedelim.
- Bir yıllık döneminizde sonrasında nasıl anılmak istersiniz?
Umut büyücüsü. Umut büyücüleri görevi başında. Yapabileceğimiz çok şey var.