Cuma, Eylül 20, 2024

Tutunmak 

Talebelik yıllarımızda, öncesinden ailelerde 3-4 nesilin bir çatı altında yaşadığı büyük aile düzeninin artık sonlarına gelindiği zamanlardı. Ülkenin demografik olarak ihtimal altı asır boyunca seferler ve göçler sebebiyle daima kifayet etmemiş bir Anadolu coğrafyasının hemen her yerinde olduğu gibi mukim olmanın yaşadığımız şehirde de biz çocuklar ve gençlere bahşettiği boş sokaklar ve  arsalardaki oyun alanları bolca idi. Geçen hafta 5 Şubat günü Ülkenin yayınlanan nüfusu 85.372 milyon civarında güncellendi.

İki dünya harbinden sonra nüfus artışındaki eğilimlere göre savaşa dahil olan uluslar merkez olmak üzere çevreye yayılan biçimde yükseldiği görülür. 1965 yılında Türkiye’nin %64 nüfusunu kırsal kesimin meydana getirirken, 2020 yılında Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre belde ve köylerde yaşayanların oranı aradan geçen 55 yıl içinde %7’ye inecek kadar önemli bir değişim gösterdi.

Geçen asrın ilk yarısındaki savaşlar ertesinde dünya siyasi haritasında göçler ve kentleşme ile şekillenen genelde ulus ve federal devletler yapıları(yüzölçümleri büyük alanlara kurulu rezervler hariç) her ikisinin de başta iktisadi sâikler üzerinden ciddi baskı ve etkilerini tecrübe ettiler. Fakat nüfus artışı ve göç hareketleri bugüne kadar dünyanın hiç bir bölgesini emperyal siklon yerleşim ve yaşam alanlarında olduğu kadar etkilemedi. 

Açıkçası gelinen noktada ‘devlet’ otoritesinde varolan bilindik karizmatik görünümün dünya genelinde gevşediği intibaı yaratıyor. Yanı sıra mevcut nizamda uygarlığın temel direkleri sayılan hukuk’a bağlı uluslar arası sistem(adalet, insan hakları vb) ve demokrasi kavramları uygulanan siyasi tercihler nedeniyle gerçek anlamlarını ifade edebilirliğinden giderek uzaklaşıyor. 

Buradan asrın ve geleceğin nesillerine düşen pay, ‘birey’ üzerinden geliştirecekleri, önüne servis edilen algı yöntemi ve çağdaş teknolojik vasıtalarla ikameye çalışılıyor. Küresel formatta toplum ve birey için çoklu bir tercih görünmüyor. Mesela bir ülke ekonomisinin kişi başına düşen miktarının kitleler için umarsız kalınan aktüel anlamından ziyade hayatını yetersiz ve gayrimemnun sürdürebilirlikte tahammül mülkünü zorlayan ve belirsizlik serd eden gelişmelere karşı bağışıklık testi öne çıkıyor. Milenyumdan bu tarafa ‘güvenlik’ sorununun toplum ve birey hayatı için bir anlamda geri dönüşü sadece sosyal devletten vazgeçiş ve neoliberal tercihlerle açıklanamaz. Hele iktisadi öngörülerin maliyet hesapları, çevre kirliliği, tehdit argümanları, istatistiki projeksiyonları zemininde bireyin sürdürülebilirlik ile sürdürülemezlik arasındaki ince çizgide görünür olana, iktisadi hegemonya indinde birey’in hükümsüzlüğünün tekrar eden nesillerinde kopyalarının yaşam şekli olarak dayatılması kabullenilemeyecek raddede ise.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar