Pazartesi, Ekim 21, 2024

TÜRKİYE’NİN MİLLİ EĞİTİM GELECEĞİ VE AKP İKTİDARI (III)

Önderlik; zeka, güvenirlilik, insancıllık, cesaret ve kararlılık işidir

Sevgili okurlarım,

Eğitim ile ilgili yazıma devam ediyorum.

Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet rejimini tanımlarken “Cumhuriyet ahlak erdemliğine dayanan bir rejimdir. Cumhuriyet erdemdir. Cumhuriyet erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir“ ifadesinin kullanmıştır. Burada “ahlak erdemliği“ tanımlamasının gündeme gelmesi çok önemlidir. Ahlaklı kişi çok değerlidir. Bireyin, aklında farklı seçenekleri, düşünüp, sorgulayıp, değerlendirebilen, kararlarında kendi çıkarlarını gözetmeyen, duygularıyla değil, aklının gösterdiği yolda hareket edebilen ve kararlarının sonuçlarını üstlenen kişi, ahlaklı kişidir. Sizler acaba bizi yönetenlerde bu vasıflardan hangisini bulmaktasınız. Lütfen bana yazarsanız ben de öğrenmiş olurum. Ahlak ve etik davranışın sadece din kültürü ve ahlak öğretimi dersi ile okulda öğrenmek mümkün olamaz. Unutmamak gerekir ki, sorgulayan, araştıran, sentez yapabilen bir neslin yetişeceği eğitim ve öğretim sistemi ancak felsefe derslerinin zorunlu ders olması ve yeterli ders saatinin bu konuya ayrılması ile mümkündür. Günümüzde din dersi birçok okulda fazlasıyla uygulanmaktadır. AKP iktidarının, hemen bütün devlet bürokrasisine, imam hatip kökenli kişileri tayin etmesi son derece manidar ve önü kesinlikle alınması gerekli olan bu husustur. Söz konusu olan, bu atamalarda ise İsmail Ağa Cemaati, Menzil Tarikatı, Süleymancılar ile diğer bazı ufak cemaatlerin de etkisi olduğu bilinmektedir. 

Din eğitiminin okullarda verilmesi devletin görevidir. Aksi olması halinde, dinin öğretilmesi, yetkisiz, bilgisiz, tarikat denen hastalıklı yapıların eline ve insafına bırakılır ki, bunun sonucunun da felaket olacağının şimdiden görülmesi gereklidir. Bir diğer taraftan, imam hatip liseleri de, istihdam ihtiyacına göre eğitim ve öğretime devam etmelidir. Bu eğitimin, istihdamın gerektiğinden fazla arttırılması ülkede iki türlü eğitim sistemini, bunun sonucunda da iki türlü insan yetiştirilmesi gündeme gelecektir. Günümüzde bu konunun özellikle AKP iktidarı tarafından yapıldığı net olarak görülmektedir. Sosyal ve ekonomik hayata etkili olabilecek bireylerin yetiştirilmesi, okulların en başta gelen görevlerinden birisidir. Türkiye’deki en büyük sorun, eğitim ve öğretim sistemiyle ilgilidir. Bu nedenle sistemin yeniden gözden geçirilmesinde yarar vardır.

Milli ekonomi muhakkak surette beraberinde ahlak anlayışını da getirecektir. Osmanlı imparatorluğu ahlaki çöküş içindeyken yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, okul, ekonomi, sanat ve imar üzerine bina edilmiştir. Ahlak konusunu Mustafa Kemal kendi not defterine yazdığı “Kimse, eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır“ ifadesi yer almaktadır.

Eğitim sistemini sadece değiştirmek hiçbir zaman çözüm değildir. Olayın kültür boyutu çok daha fazla önem arz etmektedir. Bu anayasa hükmüne bağlı kalarak gençlerimizin Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda yetiştirilmeleri esas olarak alınırken 21 yıldır iktidarda yer alan AKP ve onun baston partisinin Atatürk’ü unutturmak için ellerinden gelen her şeyi ortaya koyduklarını dünyada duymayan ülkelerin kaldığını da ben şahsen sanmıyorum. Yaptığım tüm yurt dışı seyahatlerimde karşılaştığım en ciddi sorunların başında “acaba türkiye şeriat devleti mi oluyor“ cümlesinin bulunması üzerinde sizlerin de düşünmesi gerektiğine inanıyorum.

Bilimsel esasların doğrultusunda, eğitim ve öğretim üzerinde konuşulurken, gençlerimizin disiplinli düşünce, sentezci düşünce, yaratıcı düşünce, saygılı düşünce ve etik düşünce konularında da eğitim ve öğretim hakkında bilgilendirilmelerine öncelik verilmesi başlı başına önemli bir başlangıç olacağını düşünüyorum. Günümüzde ileri modern eğitim yapan ülkelerde, teknolojik gelişimin anahtarı olan, matematik ve fen konularında ne kadar ağırlıkla eğitim yaptıkları dikkate alınarak incelenmelidir. Unutmamak gerekir ki dünyanın süper gücü konumunda olan Amerika Birleşik Devletlerinin, teknolojik gelişiminin bu boyutta olmasının en büyük parametresinin “beyin göçü“ olduğu görülmektedir.

Devlet yetkisinin kötüye kullanılmasını engellemek için özgürlüğe, bunun yanı sıra, özgürlüğün kötüye kullanılmasını önlemek için de devlete ihtiyaç duyulduğu unutulmamalıdır. Ancak bu iki kavram ve olgu arasında çok ince bir çizgi vardır. İşte eğitim bu yönü ile çok daha önemli hale gelmektedir. Çünkü AKP iktidarının 21 yıldır kullandığı devlet yetkisi ile özgürlükleri büyük ölçüde kısıtladığı, bunun yanı sıra, ülkede adalet mekanizmasına hemen her kademede müdahale ederek bir korku imparatorluğu yaratmıştır. Bu olgunun sadece tek sorumlusu AKP genel başkanı ve doğal lideri Recep Tayyip Erdoğan değildir. Bu gelişmede en büyük pay sahibinin de yargının değişmez unsuru olan hakim ve savcılardır. 

Dünyada tarihteki örneklere bakıldığında, adalet mekanizmasına müdahale edilen sistemlerin, genelde totaliter rejimler olduğu görülmektedir. İşte Türkiye’de yaşanan bu gelişmelerin hemen ilk deneme adımlarında gerek ilk kademe gerekse yüksek mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcıların toplam 3000 – 3500 tanesinin aynı gerekçeyi yazarak istifa etmeleri ve bunu destekleyen kamuoyu refleks ve reaksiyonu olsaydı herhalde bu durumlara gelinemezdi diye düşünüyorum. Özgürlüğün kötüye kullanıldığına dair 21 yıllık iktidar döneminde örnek gösterilebilecek ciddi bir olay yoktur. Ancak devlet yetkisinin kötüye kullanıldığına, yasaların çiğnendiğine, anayasanın hiçe sayıldığına dair örnekler saymakla bitmez. Bununla ilgili bir ansiklopedi yazılacak malzeme olduğu aşikârdır. Totaliter rejim örneği ele alındığında 2018 yılından itibaren dayatma ile geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen rejimin adını lütfen yaşadığınız örnekleri dikkate alarak sizler koyunuz.

Eğitim ve öğretim devamınca gençlerin fen, matematik tarih gibi disiplinli düşünceye sahip olmaları kesinlikle gereklidir. İşte o zaman, AKP ve ona benzer, dinsel ögelerle kurulu, mantalitede yöneticilerin seçilmesi çok daha zor olacaktır. Bu nedenle, tamamı 5 adet olan temel düşünce kavramları içinde, en az bir temel sisteme sahip olmayan gençlerin, bireylerin, başkalarının yönetim ve yönlendirmelerine açık olacakları bilimsel bir gerçektir. Bunun tamamlayıcısı olarak, ülkeyi yönetmeye talip olan siyasi kadroların sentezci düşünceye sahip olmaları ülkemizin geleceği açısından yadsınamaz bir tercihtir. İşte bu sentezci düşünceye sahip yöneticilerin, seçiminde bu yetişen disiplinli düşünceye sahip gençlerin rol oynayacağı dikkate alınmalıdır.

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar