Perşembe, Kasım 28, 2024

Kestaneciliğimizin Durumu

Meyve olarak tüketimi yanında, şekerleme sektöründe de adından bahsettiren kestane, bal sektörü için de önemlidir. Türkiye’nin en yüksek fiyatlı balları arasında yer alan “kestane balı” coğrafi işaretlere kadar varmaktadır. Aynı zamanda ağacının yapı ve mobilya sanayinde de önemli bir yeri vardır. Kestanenin aynı zamanda kozmetik ve ilaç sanayiinde de kullanımı artmaktadır

Aslında bir orman ağacı olmasına rağmen özellikle Ege Bölgesinde kapama bahçelerinde yer alan kestane ağaçlarımızdan 2019 verilerine göre Türkiye 72,655 bin ton ürün elde edilmiştir. Bu miktar 2,4 milyon tonluk dünya kestane üretiminin %3’üdür. Türkiye’de meyve alınan kestane ağacı sayısı 2 milyon kadardır. 127 bin dekarlık kestane üretimimizin %60’ı Aydın’da, %23’ü İzmir’de bulunmaktadır. Üretimde Avrupa’da ilk sırada yer almamız beraberinde, başta İtalya olmak üzere değişik ülkelere yıllık 10 bin ton civarında ihracat şansını getirmektedir.

Ülkemizde tat, irilik, renk ve soyulma kolaylığı açısından pek çok değişik kestane tipleri mevcuttur. Kestane ağacı her ne kadar 300-500 yıl kadar yaşıyorsa da özellikle yeni bahçe tesisleri için çok önemli olan yeni çeşitlerin ıslahı – tescilidir. Bu çerçevede gerek Tarım ve Orman Bakanlığı araştırma kuruluşlarınca ve gerekse Üniversitelerce ele alınmış ve günümüzde 5 yeni çeşit tescillenmiştir. Üçü Adnan Menderes Üniversitesince (ADÜ), diğerleri Karadeniz ve Ege Tarımsal Araştırma Enstitülerince ıslah edilen bu çeşitlerin yeni oluşturulacak kestane bahçeleri için kullanımları, kestane fidancılarının bu çeşitlerden yararlanacağı beklenmektedir. Bu çeşitlerde ADÜ’nün ERTAN çeşidi gal arısına dayanıklı olup, diğerlerinin son zamanların hastalık ve zararlılarına dayanıklılığı söylenemez.

Türkiye’de kestane yetiştiriciliği gerçekten son yıllarda hastalık ve zararlılardan kaynaklanan büyük sorunlar yaşamaktadır. Kestane ağaçlarının en önemli hastalığı kestane kanseridir. Hastalık etmenleri, ağacın iletişim demetlerine zarar vererek yaprakları kurutur ve soldurur. Ardından enfeksiyon gövdeye doğru yayılır. Bu hastalığın zararı tüm bölgelerde görülmektedir.

Kestane kanseri geride bıraktığımız yüzyıl içerisinde hem Amerika’da hem de Avrupa’da çok sayıda ağacın ölümüne sebep olmuştur. Baskın ve istilacı bir orman bitkisi olmasına rağmen Amerikan kestanesi 50 yıl gibi bir süre içinde yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Avrupa’da hastalığın doğal yolla kontrolunu sağlayan hipovirülent ırkların varlığı belki de Avrupa Kestanesini bir ölçüde kestane kanserine karşı korumuş ve Amerika kıtasında olduğu ölçüde bir tahribat olmamıştır. Hem Avrupa’da hem Amerika’da hastalıklara karşı dayanıklı kestane çeşitlerinin oluşturulmasına yönelik ıslah çalışmaları 1920’li yıllarda başlamıştır.

ABD de Çin kestaneleri ile yapılan melezleme çalışmalarından 1980’li yıllara kadar çok tatminkâr sonuçlar elde edilememiştir. Kestanede kansere dayanıklılık mekanizmasının çok genle yönetilmesi, çok yıllık bir bitki olması ve 6 yıldan önce çiçek ve meyve vermemesi, genç fidanlarda dayanıklılık testlerinin güvenilir olmaması gibi sebepler ıslah çalışmalarının yürütülmesini oldukça güçleştirmiştir. Amerika’da 100 yılı aşkın ıslah çalışmaları sonrasında 2004 sonrasında %96’lara varan Amerikan kestanesi genlerini taşıyan bireylerle orman alanları oluşturma çalışmalarına geçilebilmiştir.

Orman genel Müdürlüğü İzmir, Bolu ve Artvin illerinde oluşturduğu özel laboratuvarlarda uzman personel tarafından hipovirülent (etkinliği azaltılmış) izolatlarla kestane dal kanseri için biyolojik mücadele uygulanmaktadır.

Kansere karşı kanserli dalların budanıp uzaklaştırılmasından, ağaç bakımı gibi kültürel, kimyasal, biyolojik ve dayanıklı çeşitlerin kullanılması gibi yöntemler mevcuttur. Fakat en etkili mücadelede yöntem biyolojik mücadeledir. Kestane kanseri ile biyolojik mücadelenin teknik yanları bulunmakta olup uygulamaların uzman birimler ve ekipler tarafından yapılması zorunluluğu vardır. Uygulama öncesi ağaçlardan alınan kanser doku örneklerine hangi virülentin etkili olduğunu saptamak zorunluğu vardır. Böyle bir uygulama ancak bünyesinde uzman personelin bulunduğu tam teşekküllü bir uygulama merkeziyle mümkün olacaktır.

Kestanenin en önemli zararlısı ise halk arasında “katil arı” adı verilen “Kestane Gal Arısı”dir. Çin orjinli bu zararlı ilk olarak 2002 yılında İtalya’da, 2014 yılında Yalova’da gözlenmiştir. Arı dünya genelinde kestaneye en fazla zarar veren böcek türüdür. Erginleri yaz aylarında çıkmakta ve birkaç gün içinde yumurta bırakmaktadır. Larvaları kestane tomurcuklarında oluşturduğu gallerle sürgün gelişimini ve çiçeklenmeyi engellemekte ve meyve üretiminde %70’lere varabilen verim kayıplarına hatta ağaç ölümlerine neden olabilmektedir. Sorun Torymus sinensis adlı parazitin üretilip eylül-ekimde salınması ve zararlıya karşı dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi ile çözümlenebilecektir. Bu biyolojik mücadele birkaç yıl zaman almakta. Mücadele başladıktan sonra dalların budanması, yakılması gerekmektedir.

Kestane üretimde genelde verimin düşmesi, hastalık ve zararlılardaki gelişmeler, kapama kestane bahçelerinin kurulması, kamuya ait orman içindeki ağaçların sahiplendirilmesi gibi birçok konu aydınlığa kavuşturmayı bekliyor. Son yıllarda ortaya çıkan kestane kanseri ve gal arılarına yönelik mücadelede yapılacak masraflar, sahip belirsizliğinden karşılanamamakta ve dolayısı ile hastalık ve zararlılarla mücadele sürdürülebilir olamamakta. O nedenle KESTANE ile ilgili yeni yasal düzenlemelere gereksinim duyulmakta….

Nazimi Açıkgöz

Diğer Yazarlar