Son iki asırda dünya genelinde işlev kazanarak küresel hacimlere ulaşıyor olan üretim-tüketim, finans gibi unsurları ile iktisat aleminin finans-devlet-birey üçlüsünü küresel hacimde sürdürülebilir kılacak dengelerini sağlamada arayış mücadeleleri devam ediyor.
Sosyal, kültürel, siyasi kadim yerleşik birikimlerin; devlet ve birey üzerinden güdümlü bileşenlerinin eskisi gibi sadece güç, yayılmacılık, diplomasi, siyaset gibi münasebetlerle örülemeyeceği bir dönemin içindeyiz.
18-19 asırlardan itibaren Batı tarafından formatlanan standartlar ve normlara direncin bizzat Batı’nın usullerinin kendi süreçlerinde karşılaştığı pratiklerde ortaya çıktığıdır. Başta “krizler”, geçici de olsa çözümlerde farklı görüşler, çıkarlar ve tabi mevcut hakimiyet ya da müesses nizama karşı dünyanın geri kalanında alternatifsizlikler, yetersizlikler vardır ki her dolaşımında yeniden düğümleniyor.
Eğer insanlık târihi, basit ve temel ihtiyaçlar dâiresinde devran etse ki etmedi ve artık değer, zaman ve mekan içinde büyüdü ve çeşitli üretim tüketim mekanizmaları üzerinden dolaşıma girdi. Üstelik bu, târihsel ticâret yollarının karmaşık hikâyesinin işâret ettiği küresel ölçekte yaşanan dolaşımdı. Artık değer tek başına bir sorun değildi, daha çok onun üretildiği yerlerin dışına taşınmasında; yani dolaşımında ortaya çıktı.
İkinci Dünya Savaşının kapsadığı büyük coğrafyada denizler hakimiyetinin ve kritik su yollarının dünya ticaretinde ön alması ile şartlar değişmişti. Bir süredir tekrar “Bir kuşak Bir Yol” ve takip eden ticaret yolları girişimlerinin yeni gerilimlerin kaynağı olmasındaki hikmet, Uzakdoğu ile Avrasya ticaret sahasına engel olmanın ipuçlarındadır.
Finansın dinamik dünyasını temsil eden ticari sürecin sorunları dikkat edilirse gündemin her daim önemli başlıklarını oluşturmuştur. Buna mukabil finansın statik dünyasındaki görünmez birikim boyutu ‘krizler’ büyük parantezi içinde; toplumsal eşitsizlikler, leviathan devlet, haydut devlet, kanundışı birey, çöken devlet, mülkiyet gaspı vb pek çok süreci bünyesinde barındırır.
Bu şekilde görülüyor ki; tarihi süreçte değişen sadece modern devlete yönelişin yanı sıra servetten kapitale dönüşümün de tarifidir ve büyük gibi görünüyorsa da farklılıklar özde olmayıp şekildedir. Dolayısıyla finans ile devlet arasındaki bağlarda ki devamlılıkların akıl üzerine kurulduğu; algı ile yürütülerek birey vizyonunu aşan ve bireyi sadece oyalayıp eyleyen mahiyette olduğudur.