Cuma, Eylül 20, 2024

Yine Yeni Anayasa, Sayın Erdoğan ve Özgür Özel Yaklaşımları -I

Saldırıda başarılı olanların düşmanları nereyi savunacaklarını, savunmada başarılı olanların düşmanları da nereye saldıracaklarını bilmezler

Sevgili okurlarım,


Ülkemizde yapılan, 31 Mart 2024 son yerel seçimlerinde ciddi bir yenilgi alan AKP ve onun lideri ERDOĞAN, yine, yeni bir demokratik sivil anayasa için kendi taraftarlarıyla yola çıktı. AKP ve onun destek partisi MHP’nin en büyük korkularının “ERKEN SEÇİM“ olduğunu, onların kulislerindeki yetkililerden sıklıkla duymuş bulunuyorum. Gerçi seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP şu ana kadar erken seçim olgusunu seslendirmedi ancak, halkın göstereceği reaksiyona fazla dayanamayacağını düşünüyorum. AKP yandaşları ve onun lideri ERDOĞAN takiyye yapma ve muhalefeti kendi menfaatlerine göre dizayn etme konusunda ansiklopedi yazacak kadar bilgi birikimine sahiptir. Partinin adı ADALET ve KALKINMA olarak açıklandığı gün Londra’da üst düzey bir MI 6 (İngiliz Gizli Dış İstihbarat Servisi ) yetkilisi dostum ile kraliyet kulübünde yemekteydim. Bana orada adalet ve kalkınma kelimelerini biraz açıklamamı istedi.

Ben kısaca tercüme eder mahiyette izah etmeye çalıştım ve RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN aynı zamanda NECMETTİN ERBAKAN’A karşı çıkarak “ milli görüş gömleğimi çıkardım “ ifadesi ile politik yola devam ettiğini, biraz uzun cümleler ile anlattım. Kendisi, ise bana “çok farklı konulardan bahsediyoruz. İslam ve din kavramı içinde, adaleti nasıl genelleştirecekler ki, işte bu çok zor. Çünkü dini kültür içinde hele İslamiyet yani Muhammedanizm’de her şey Allahındır ve öncelikle peygambere, tarikatlarda ise mürşitlere, şeyhlere kayıtsız, şartsız ve sorgusuz itaat vardır. Biz LAERTES’ten itibaren Arap kültürünü çok iyi biliyoruz. Bu kurulan yeni parti, ancak ATATÜRK’ÜN modernleştirmeye uğraştığı Anadolu halkını Arap kültürü çizgisine çekebilirse başarılı olur. Yoksa erir gider“ demişti.

Şimdi geldiğimiz noktada olayların gelişimini değerlendirdikçe bu dostumun ne kadar haklı bir analiz yaptığını düşünmeden geçemiyorum. Konuşmamızın devamında ise çok daha enteresan ve isabetli görüşleri olduğunu, bu arada belirtmek isterim. Onun anlatımı ile söylemek gerekirse, olayın bir de tehlikeli bölümü olduğunu net ifadeler ile ortaya atmıştı. “Bu tip dinsel ögeleri ön plana çıkaran siyasal oluşumlar, belli sürelerde baskıcı olurlar ve halkın bir kısmını fakirleştirip kontrol altına aldıktan sonra, diğer ideolojik sosyal akımları kontrol etmek için her şeyi yaparlar ki buna DEMOGRAFİK yaklaşımlar da dâhildir. Hatta öyle bir gün gelir ki, elde ettikleri devlet gücünü hiç bırakmak istemezler işte o zaman halkın tamamen sağduyulu davranması gereklidir. Aksi halde, hiç istenmeyen terör olayları ve isyan yaygın hale gelecektir“ demiştir.

MI 6 üst düzey personelinin yıllar önce AKP nin kurulduğu günlerde bana açıkladığı bu görüşlerin ne kadar doğru olduğu, ancak son dönemlerde daha net olarak belirginleşmektedir. AKP demek RECEP TAYYİP ERDOĞAN demek olduğunu artık herkes net olarak beyninin bir köşesine kazımalıdır. ERDOĞAN, kaçıncı defa DEMOKRATİK ve SİVİL ANAYASA diye cahil kesime yutturmaya çalışıyor. Kimse kendini kandırmasın, hele görevleri sadece TBMM’de parmak kaldırmaktan öteye olmayan AKP milletvekilleri birbirini hiç kandırmasın. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu güne kadar geçen 100 yıllık süreçte ülkemize yakışan en demokratik ve özgürlükçü anayasa 1961 yılında maalesef 1960 yılında ihtilal ile yönetimi ele alan askeri cunta tarafından yapılmıştır. Sayın Erdoğan’ın demokratik ve sivil anayasa diye yaptırdığı 9 defa değişiklik ile sadece baskıcı, totaliter, kraliyetle yönetilen ülkelerde bile olmayan yetkileri kendisinde toplayan bir anayasa ortaya çıkmış ve bunun adını “demokratik, sivil ve askeri vesayeti ortadan kaldıran anayasa“ olarak tanımlamıştır.

Bilindiği gibi günümüzde ülkemizde 2018 yılından itibaren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile idare edilmektedir. Söz konusu bu değişiklikler ile yürütme gücünün tamamını cumhurbaşkanına terk etmek suretiyle, yasama organı zayıflatılmış olup, yargının kontrolü, Cumhurbaşkanının ideolojik yaklaşımları ile keyfi davranışlarına bırakılmıştır. Böylece devletin birbirinden ayrı olması ve birbirini denetlemesi gereken üç temel fonksiyonunu tek bir kişinin iradesine 2017 yılındaki yapılan anayasa değişiklikleri ile bağlı hale getiren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, hukuk devletinin aşınmasına, anayasal hak ve hürriyetlerin tamamının güvencesiz kalarak, ortadan kademeler halinde kalkmasına yol açmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yürürlükten kaldırılarak Kanun-i Esasi’nin kabulünden bu yana benimsenen ve yerleşen parlamenter geleneğe uygun olarak Parlamenter Sisteme geçilmesi, 2018 yılından itibaren uygulanan, bu sistemin siyasi ve sosyal hayatımızda açtığı hasarları aşma yolunda önemli bir adım olacağı şüphesizdir. Ancak yine Sayın Erdoğan ve ekibi elde ettiği bu kadar geniş yetkilere rağmen yine yeni anayasa diye ortalığa dökülmüş durumdadır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi altında bağımsızlığını kaybederek hukukun üstünlüğünün güvencesi olmaktan uzaklaşan yargı organı, gerçek bir hukuk devletinin gerektirdiği bağımsızlığına ancak parlamenter demokrasiye geçildiğinde kavuşabilecektir. Bu değişimi yapabilecek kişiler mevcut yapısıyla AKP olamaz. Yeni anayasa bünyesinde yapılacak değişiklikler kapsamında yargı sisteminin, Anayasanın ve hukukun üstünlüğünün teminatı haline gelerek vatandaşların anayasal hürriyetlerinin garantisi olma işlevini yerine getirebilmesi mümkündür. Ancak yapılacak değişiklikler ile vatandaşların, geleceğe güvenle bakabilecekleri huzurlu bir ortama kavuşabilecekleri sağlanacaksa anayasa değişikliği yapılmalıdır. Yoksa sadece Cumhurbaşkanı’nın daha da fazla yetkiler elde etmesini sağlayacak ise CHP lideri sayın ÖZGÜR ÖZEL’İN onların tuzağına düşmemesi gereklidir.

Yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamak amacıyla yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarıyla yargı kuruluşlarının kurumsal bağımsızlıklarını garanti eden yenilikler getirilmelidir. Yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarının güvencesi olarak Hâkimler ve Savcılar Kurulu, iki ayrı organ olarak düzenlenmesi esas olmalıdır. Böylece hâkimlerin özlük hakları konusunda karar verme yetkisi Hâkimler Kurulu’na, savcıların özlük hakları konusunda karar verme yetkisi Savcılar Kurulu’na tanınması gündeme getirilmelidir. Her iki organın da üye kompozisyonları ve üyelerinin seçiminde izlenen yöntem, bu organların özerkliğini garanti edecek şekilde gözetilerek dikkate alınmalıdır. Tüm bunların yanı sıra, bu iki organın da demokratik meşruiyet esasına dayanması kaçınılmaz olarak sağlanmalıdır.

Bir diğer taraftan ise, yargılama sürecinin temel ve esas unsurlarından biri olan savunma makamı, ilk defa, bir anayasa hükmüyle düzenlenerek bu makamın iddia makamıyla eşit bir statüye kavuşturulması kesinlikle sağlanmalıdır. Bu çerçevede Türkiye Barolar Birliği’nin özerk bir kuruluş olması da sağlanarak savunma makamı güçlendirilmeli, avukatlık mesleğine sahip olması gereken itibar kazandırılmalıdır

Burada gündeme getirdiğim değişiklikleri yapabilecek iradenin başta Sayın Erdoğan olmak üzere AKP’de olduğunu zannetmiyorum.

Yine yeni anayasa yapmak için yolan çıkan AKP liderinin amacını anlamak zor olmasa gerek. Günümüzde MARJİNAL bir parti olma yoluna giren AKP artık son çırpınışlar ile Türkiye’de tutunacak dal arayışındadır. Onun siyasi ustalığı ile tabanını konsolide etmesinin temelinde 22 yıldır uyguladığı özellikle ötekileştirme ve nefret içeren söylevleri olmasına rağmen hala kendisini dindar gösterebilmesini ben hayret ve ibretle karşılıyorum. Kul hakkını yemek konusundaki maraton yarışını kimseye kaptırmayan Erdoğan’ın bu dindar yaklaşımının değerini hangi terazide tartılabileceğini çok merak ediyorum.

Anayasayı 9 defa değiştirdikten ve kraliyet anayasalarında bile olmayan yetkileri cahil kesimin desteği sayesinde elde ettikten sonra, acaba daha ne istemektedir? Neyi elde edememiştir? Diye merak ediyorum? Ancak bu arada en önemli bir konu da çiçeği burnunda CHP genel başkanı ÖZGÜR ÖZEL’İN tutumudur. Kendisi Erdoğan’ın planladığı demokrasi gösterisini sahneye koyarak, partiler arasındaki diyaloğu kamuoyuna gösterme çabasındadır.

Sayın ÖZEL neyi, kime, nasıl göstereceksiniz? Karşınızdaki AKP tamamen bilinen ideolojisi ile ülkeyi ekonomik olarak zor duruma sokmuş bir RANT birliğidir. Tamamen marjinal bir oluşum haline gelmiştir. Attıkları her adım, muhatabını TUZAĞA çeken bir plan ve düzenlemenin kademeleridir. Çok usta bir siyaset cambazı olup hiçbir zaman iyi bir devlet adamı olamayan ERDOĞAN’ın muhalefeti dizayn etme arzu ve düşüncesinin kapsamında, yine yeni anayasa hayali vardır. Sayın Erdoğan’ın bitmez tükenmez istekleri ve Osmanlı padişahlarına özentisi ile Türk halkından son seçimde bir darbe almıştır. 22 yıllık iktidardan sonra gündeme gelen bu durum, onda adalete hesap verme korkusunu da beraberinde getirmiştir. En yakın çevresinde bile bu konuların seslendirildiğini biliyorum. Sayın ÖZGÜR ÖZEL kendisine bu yeni anayasa yapılması konusunda müzakere teklif edildiğinde verebileceği tek cevap: “Ben ve partim parlamenter demokrasi rejiminin halkımızla beraber savunucusuyuz. Sizin hayallerinize sahne olmak söz konusu değildir“ şeklinde olmalıydı. Sayın ÖZGÜR ÖZEL’İN 25 yıllık milletvekilliği ve 8 yıllık grup başkan vekilliği dönemlerinde hala AKP’yi anlayamadığını düşünmek üzücü bir durumdur diye değerlendiriyorum.


Devamı bir sonraki yazıda…

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar