Tabiatın içinde yaşamaya ‘her şey insanlar için’ umdesi ile sarılan insanoğlunun, başat rol oynayabilmesi, sosyal olaylardaki sürdürülebilirliği, nüfus artışına dayanıyor. Bu gerçeğin ortaya çıkarmış olduğu sebep sonuç ilişkilerindeki disiplin de ona eşlik eder. Şimdiye dek görülmüş olan, nüfusun artışının yoğalma istikametinde seyrettiğidir.
Bir zamanlar daha sakin, niteliklere dayanan ortalama yaşam tarzı, zaman içinde konjonktürel ‘medeniyet kisvesinde’ artan tempoya ayak uydurarak nihayet pandemi öncesinde olduğu üzere; tatminsiz, telaşlı bir tarz kazanmıştır.
Dünya’yı etkileyen salgın boyunca yavaşlayan fiziki ve sosyal hareketlilik, havada, denizde ve karada elle tutulur, gözle görülür misalleri ile kaybolmaya yüz tutmuş canlı, cansız alemin insanlığa ders verircesine kendisini hatırlatıyor olduğu anlamlı değişimlere yol açmıştır.
Dünya üzerinde bilhassa endüstriyel metropol çevrelerini etkileyen kentsel yaşam tarzının, bireyi sarf malzemesi olarak telakki eden tercihlerin arkasında neoliberal duruşun küreselleşme ısrarı vardır. Çünkü son iki-üç asırdır ilk sanayileşmiş bölgelerde temerküz eden sermayenin topyekün coğrafyada tahkimi ve yönetimi gereğidir. Görünen o dur ki küresel kurumlara sirayet eden ağların yanısıra “devlet gücü” kaldıracı kullanmayı da ihmal edilmiyor.
Sermaye küreselleşmek zorundadır, bir bakıma birikimden nasibini alamamış olduğu diyarlara gitmesini icap ettirir. “Merkez, emeğin metalaşmasını yüksek teknolojik araçlar ile ‘maliyetlerin düşürülmesi’ başlığı ile rutinleştirirken, medenileşme iddasının zeminini oluşturur”. İşte nüfus artışı ve değişen disiplin ikilisi falsolarını kriz dinamiklerinde massetmeye bahane olur. Bunca terör, savaş ve kriz furyasında kapitalizm kendini perdelemek adına dünyanın geri kalanını fişleyip kendisini medeni kılan, ilkel, geri gibi kavramları merkezden çevreye yansıtarak defoları örtbas eder. Çevresel olgular vaktiyle merkez coğrafyasında olanlardan zerre kadar farklı değildir.
O halde ‘birikiminin’ ve bağlı kurumları tarafından sıklıkla gündeme getirilen, emekleri ile kurumları var eden insanların onurunu umursamayacakları ve yaklaşan çevresel felaketle mücadele edilemeyeceği ihtimalinin toplumlar tarafından satın alınması hayli mümkündür.
İleriye dönük bir umudun, tesis olunmuş beşeri hegemonik unsurlardan ihsan edilmesi gibi bir imkan bulunmadığı üzere, bilakis mümkün olanın yoğalmaya devam eden şüphesiz insani değerler varlıklı merkezlerden paylaşılacak faydacılığın dışsallaştırılmadığı, paylaşımcı bir disiplin ve değerler ile devamındadır.