Pazartesi, Eylül 23, 2024

İnşaat sektöründe %5-5,6 büyüme beklentisi

Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD) tarafından düzenlenen 59. Gündem Buluşmaları ‘Riskler ve Dezenflasyon Sürecinde İnşaatı Sürdürmek’ başlığı altında düzenlendi. Etkinlikte, Türkiye ve dünya ekonomisindeki gelişmeler kapsamında inşaat sektörü ve inşaat malzemesi sanayisine yönelik değerlendirmeler ve beklentiler paylaşıldı.

Toplantıda, inşaat sektörü ve inşaat malzemesi sanayisinde yakın dönemde yaşanacak gelişmelere dair bilgi veren Türkiye İMSAD Ekonomi Danışmanı Dr. Can Fuat Gürlesel, “2023 yılında yüzde 7,2 büyüme kaydeden inşaat sektörü, 2024 yılının ilk yarısında ise yüzde 8,8’lik büyüme gerçekleştirdi. Bu yılın sonunda sektörün yüzde 5,5-6 oranlarında büyümeye imza atmasını öngörüyoruz. Bu büyümenin kaynaklarını ise deprem bölgesindeki hafriyat çalışmaları, alt ve üst yapı işleri, kentsel dönüşüm faaliyetleri, kamu yatırımları ve özel sektör inşaatları oluşturuyor” dedi.


“Vergiler, sektörün büyümesinde sınırlandırıcı rol üstlenebilir”

Dr. Can Fuat Gürlesel, 2025 yılında deprem bölgesi yeniden yapılaşma süreci, kentsel dönüşüm faaliyetleri ve özel sektör inşaatlarının sektörün büyümesine katkı sunacağını belirterek, “Öte yandan tasarruf tedbirleri kapsamında kamu alt yapı yatırımlarının sektörün büyümesine etkisi sınırlı olacak. Ayrıca sıkı para politikası da sınırlı etki gösterirken, vergiler ise sektörün büyümesinde sınırlandırıcı rol üstlenebilir. Yenileme pazarının ise 2025 yılında durgun geçeceğini tahmin ediyoruz. Bu sebeple inşaat sektörüne katkısı olmayacak. Tüm bu koşullar içinde de inşaat sektörünün 2025 yılında yüzde 4-5 oranında büyümeye imza atacağını tahmin ediyoruz. İhracat pazarlarında ise 2025 yılını faiz indirimlerinin belirlemesini öngörüyoruz” ifadelerinde bulundu.


“Bağımlılıklarımızı azaltmak stratejik bir hedef olmalı”

Etkinliğin açılış konuşmasını gerçekleştiren Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu Türkiye’nin kalkınması ve inşaat malzemesi sanayisinin büyümesi için izlenmesi gereken yola ilişkin şunları söyledi: “Yeni ticari savaşlar, ülkeler arası artan rekabet ve kutuplaşma eğilimleri, günümüzün küresel gerçeklerini açıkça gözler önüne seriyor. Bu süreçte bağımlılıklarımız ister bireysel ve kurumsal ister ulusal düzeyde olsun, bağımsızlık ve özgürlüğümüzün önünde en büyük engel haline geldi. Bu yeni dönemde, bağımlılıklarımızı azaltmak veya olumlu etkilere dönüştürmek stratejik bir hedef olmalı. Bu noktada, Türkiye’nin çağdaşlaşması ve sürdürülebilir kalkınması açısından inşaat malzemeleri sanayimiz kritik bir rol oynuyor. Ülkemizin nüfus artışı ve kentleşme ihtiyaçları her geçen gün daha da belirginleşiyor. Aynı şekilde, depreme dayanıklı kentsel dönüşüm projeleri ve deprem bölgelerindeki acil ihtiyaçlar da inşaat sektörünü hayati kılıyor. Ayrıca, küresel iklim değişikliğine uyum sağlayacak yeni konut üretimi ve enerji verimliliği de sektördeki yenilikçi yaklaşımları zorunlu hale getiriyor.”

Sektörün üstelendiği kritik role de vurgu yapan Küçükoğlu, “İnşaat malzemeleri sektörü, 2023 yılı itibarıyla 200 ülkeye gerçekleştirdiği 29 milyar doların üzerindeki ihracatıyla yalnızca Türkiye’nin cari dengesine olumlu katkıda bulunmakla kalmıyor; aynı zamanda ülkemizin bağımsızlık gücüne de destek sağlıyor. Bu sektör, Türkiye’nin kalkınmasında stratejik bir öneme sahip ve her geçen gün daha fazla önem kazanıyor” dedi.


“Türkiye’nin üretimden kopmamasına dikkat etmeliyiz’’

Türkiye’nin ekonomisinin dezenflasyon sürecinin inşaat malzemesi sanayisinde göstereceği olası etkileri üzerine Nasıl Bir Ekonomi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ, ise şunları söyledi: ‘’Türkiye üretimdeki, özellikle imalat sanayiindeki çeşitliliği ve zenginliği ile sadece bölgesinde değil dünyada da güçlü kaslara sahip. Bunun somutlandığı alanlardan biri hiç şüphesiz inşaat malzemeleri sektörüdür. Bu gücümüzü yeni teknolojilerle, özellikle de zamanın ruhunu yansıtan yeşil ekonomi ile bir araya getirdiğimizde Türkiye önümüzdeki dönemde etrafındaki ülkelere ve rakiplerine göre avantajlı konumda olacaktır. Kısa dönemde makro dengeleri yeniden sağlama çabası, Türkiye’nin geleceğini ipotek altına almadan başarılması gereken bir görevdir. Kısa vadede göğüslememiz gereken zorluklarla uzun vadeli çıkarlarımızı birlikte gözetmemizi gerektiren bıçak sırtı bir süreçteyiz. Uygulanan enflasyonla mücadele programının Türkiye’nin üretimden kopmasına yol açmamasına çok dikkat etmemiz gerekir. Bir süredir kurları baskılayarak iç taleple birlikte, dış talebi de soğutmaya başladık. Bu soğuma sonucu ortaya çıkmaya başlayan üretim ve istihdamdaki kayıplar artarsa bir süre sonra arz-talep dengesizliğine neden olabilir. Bu da uygulanan sıkı para politikasına rağmen, Türkiye’yi giderek daha da pahalı bir ülke haline getirerek enflasyonla mücadele programına zarar verebilir.’’

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM