Başına 10 milyon dolar ödül konan, Birleşmiş Milletler, ABD ve Türkiye’nin terörist ilan ettiği HTŞ- Heyet Tahrir Şam cihatçı örgüt 27 Kasım’da Halep’e yürüdü, 7 Aralık’ta Şam’dan çıktı.
Halep Şam arası 350 kilometre. 10 Günde güle oynaya yürüyerek, Hama, Humus gibi yerleşim yerlerini de kendi yönetimlerine alarak, Şam’ı ele geçirerek Baas rejimi sona erdirildi.
Ne kadar kolay bir rejim değişikliği! Medya sordu, ABD de, Türkiye de bizim bu işle ilgimiz yok dedi. Öyle mi acaba?
2011 Yılında harekete geçirilen Arap Baharında Suriye’de Baas rejimi yıkılmadı. Peki “Bahar organizatörleri” girişimlerinden vazgeçtiler mi? Tabii ki hayır!
Kasım 2012’de Katar’ın başkenti Doha’da toplanan bir komisyonla Emevi Camii’nin eski imamı başkan seçildi. Koalisyonun adı Suriye Geçici Hükümetine dönüştü. 18 Mart 2013’te İstanbul’da yapılan konferansın ardından İstanbul’da yerleşik hale geldi. ABD SGH’ne fon desteği yapmaya başladı. Bu destek Ağustos 2017’ye kadar devam etti. SGH’nde çalışmak gönüllü hale geldi, çalışan işçilere aylık ödeme yapılmaya devam edildi..
Peki gönderilen fonlar sadece personel giderleri için miydi? Fransız Basın Ajansının 22 Ocak 2015 tarihli haberine göre; “Fonlar, kuzey Halep ve kuzeybatı İdlib gibi Suriye’nin muhaliflerin elindeki bölgelerinde yeniden inşa çabaları ve yerel yönetimin güçlendirilmesi için kullanılacaktı ve geçici hükümet ilerleyen aylarda kuzey Lazkiye ve kuzey Hama’ya doğru genişlemeyi planlıyordu.”
(US gives $6 million to Syria opposition government”. Agence France-Presse. 22 Ocak 2015)
Derken bir lider bölgede öne çıktı. Bu kişi esas adı Ahmed el-Şara olan Ebu_Muhammed_el-Cevlani idi.
Irak iç savaşı patlamadan önce, 2006’da Amerikan silahlı güçleri tarafından tutuklanıp değişik ABD tesislerinde 6 yıl tutuklu kalıp Suriye’ye gelen bu terörist hakkında yazacak çok bilgi var. Bu notu vermekteki düşüncem, 6 yıl hapiste kaldı da ne oldu, işkence mi gördü, eğitildi mi?
Başına 10 Milyon Dolar ödül konan Ahmed el-Şara’nın kurduğu cihatçı terör örgütü ABD, Birleşmiş Milletler ve Türkiye tarafından terörist ilan edildi. Ancak bu kişi Hatay ilimize komşu İdlib’in kontrolünü elinde tutuyordu.
Gelelim 16 Aralık günü dışişleri bakanı Hakan Fidan ve AKP sözcüsü Ömer çelik’İn sözlerine.
Ömer Çelik şu vurguyu yaptı: “MİT, HTŞ ile daha önce de görüşüyordu . Bilinmeyeni bilinenden daha fazladır.”
Bu ne demek? Bir hafta öncesine dek bizim Suriye’deki rejimin devrilmesiyle ilgimiz yok derken, bugün neredeyse “bu işi biz yaptık“ demeye getiriyor.
Hakan Fidan ise, Suudi Arabistan merkezli Al Hades kanalının söyleşisinde Türkiye’nin Suriye’deki politikasının 13 yıl boyunca birkaç boyutlu olduğunu ve bunlardan en önemlisinin de muhalefetiyle barışmayan Esad’dan dolayı Türkiye’ye mülteci gelmesini önlemek olduğunu vurguladı.
Fidan, Türkiye’nin bu yüzden ileri hatlarda kontrolü elinde tutan muhalif unsurlar ile çalıştığını aktardı: “Özellikle Suriye Milli Ordusu, Ulusal Kurtuluş Cephesi, bunlar Türkiye’nin birebir çalıştığı yerlerdi. İdlib’de, Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) kontrolü altında 4 milyon Suriyeli vatandaş yaşıyordu. Bunların belli bir kriz esnasında Türkiye’ye gelmesi mümkündü. Bu krizlerin çıkmaması, oradaki varlığın istikrarlı devam etmesi için bizler tabii ki belli bir koordinasyon içerisinde hep olduk ve o süreç içerisinde de heyeti tanıma imkânımız oldu.”
Ülkemizde ne olup bittiğini yıllar sonra öğrenebiliyoruz. Söyleme değil eyleme bakınca gelişmeler daha iyi algılanabiliyor, ancak bunun için zaman gereksinimi olduğu açık.
Bugün ortaya çıkan gerçek şu ki, Suriye’deki yeni yönetimi PKK/YPG’yi tasfiye ettim deyip Suriye’nin kuzey doğusunda “özerk” bir Kürt yönetimi kurulmasına izin verilirse şaşmayalım.