Biraz da gülelim değil mi
Nedense bazılarımız kendilerini Batılılar karşısında ezik görmek gibi bir huy edinmiş. Onlar her konuda ileride, başarılı, akıllı, iyi eğitim görmüş insanlar, biz ise bilgisiz, eğitimsiz, çağdaş olamamış “Şarklı” kafalıyız. Bu saçma sapan ve son derecede haksız aşağılık kompleksi bazılarımızı yiyip bitiriyor. Halbuki nüktenin en büyük üstadı olan, güldürürken hükümdarlara bile ders verebilen Nasreddin Hoca’yı yetiştirmiş insanlar olarak, kendi kendimizle alay etmede üstümüze yok. Bunun neticesinde bir dönem “Yurdumun İnsanları” diye kendimizle dalga geçme dizisi bile yayınlanmaktaydı.
Gerçekten çok aptalca, çok saçma ama bir o kadar da komik olaylar seyrediyoruz videolarda. Ama kafamızı kuma gömmekten bir vazgeçsek, böyle şeylerin her millette var olduğunu görürüz. Örnek mi istediniz? Buyurun size çok ileri düzeyde kültür ve eğitim görmüş insanlar, usta politikacılar ülkesi (!) olduğunu kabul etmeye hazır olduğumuz Amerika’dan, hem de en üst düzey Amerikalılardan, ülkeyi idare eden insanlardan örnekler.

Bunları İngilizce aslından çevirdim… Eğlenelim diye:
“Hükümetimizden tamamen ümidimizi kesmemiz gerekiyor. İster demokrat ister cumhuriyetçi ya da ne olursa olsun. Havaalanı memurları bizlere ülkemizin neden dertte olduğunu gösteren bazı örnekler sunuyorlar:
- Carol Shea-Porter isimli Kongre üyesi pencere kenarı koltuk değil koridor tarafındaki koltuğu vermemi istedi. Saçlarının rüzgârla dağılmasını istemiyormuş.
- Moore isimli Kansas Kongre üyesinin ekibinden Howard Bauleke’den bir telefon aldım. Cape Town’ a gidecekmiş. Tam gideceği yerin uzaklığı ve pasaport kuralları hakkında bilgi veriyordum ki, sözümü kesti ve “Sizi aptal yerine koymaya çalışmıyorum ama Capetown Massachusetts’tedir” dedi. Ben de ona, onu aptal yerine koymaya çalışmadan “Massachusetts’teki Cape Cod’ dur, Cape Town Afrikada’dır” dedim. Cevap: “Klik…” (telefonun kapanma sesi)
- Kendisine hazırladığımız Florida gezisi programına sinirlenen Bernie Sanders isimli Kongre üyesi telefon etti. Orlando yolculuğu hakkında ne gibi bir şikâyeti olduğunu sordum. Okyanus manzaralı bir oda beklediğini söyledi. Bunun mümkün olmadığını, çünkü. Orlando’nun ülkenin ortasında yer aldığını anlattım. “Bana yalan söyleme. Haritaya baktım, Florida son derecede dar bir eyalet” dedi.
- Bir delege eşi olan Londra Reid aradı ve “Kanada’dan bakınca İngiltere görünüyor mu?” diye sordu. Görünmediğini söyledim. “Ama haritaya bakınca çok yakın görünüyorlar?” dedi.
- Kabine üyelerinden birinin yardımcısı Janet Napolitano aradı ve Dallas’ta araba kiralayabilir miyim diye sordu. Rezervasyon bilgilerine baktım ve Dallas’ta sadece 1 saat kalacağını gördüm. Dallas’ta neden araba kiralamak istediğini sordum. “Dallas havalimanının büyük olduğunu ve çıkış kapıları arasında gecikme yaşamak istemiyorsak araba kullanmamız gerektiğini duydum”.
- İllinois’ten hükümet üyesi Jan Schwakovsky geçen hafta aradı ve Detroit’den 08:30’da havalanan uçağının nasıl olur da Detroit’e saat 08:33’te inebildiğini sordu. Detroit’in İllinois’ten 1 saat ileri olduğunu söyledimse de saat farkı meselesini kavrayamamıştı. Nihayetinde kendilerine uçaklarının çok hızlı gittiğini söyledim. Bileti o zaman aldı.
- New York delegesi Jerrold Nadler aradı ve sordu: “Havayolu şirketleri valizin kime ait olduğunu anlamak için valizlerin üstüne yolcunun fizikî görünümünü mü yazarlar?”. “Hayır, neden soruyorsunuz?” dedim. “Benim bavul etiketimde FAT (İngilizce şişman demek) yazıyor. Şişman bir adamım ve böyle yazılması ağrıma gitti.”. Bir süre gülmekten kriz geçirdiğim için telefonu uzak tuttum ve kendime hâkim olunca şöyle dedim: “FAT’ın, Fresno Air Terminal (Fresno hava terminali) ibaresinin baş harfleri olduğunu ve kod adı olarak kullanıldığın, valizin oraya gideceğinin bu şekilde belirtildiğini anlattım.
- Senatör John Kerry’nin yardımcısı Linsay Ross Hawai gezisi ile ilgili seyahat paketi bilgisi istedi. Maliyet hesaplarını dikkatle dinledikten sonra sordu: “Acaba önce California’ya uçup oradan Hawai’ye trenle gitsem daha mı ucuz olur?”.
- Hangi uçakla gideceğini soran Kongre üyesi Bobby Bright’a tam olarak neyi kastettiğini sorduğumda, “Uçuş numaramın 825 olduğunu söylediler ama hiçbir uçağın üstünde numara yazmıyor ki.
- Los Angeles senatörü Mary Landrieu aradı ve Çin’e uçmak için belgelere ihtiyacı olduğunu söyledi. Pasaportlar üzerine uzun uzadıya tartıştıktan sonra kendisine vize (İngilizcesi: Visa) alması gerektiğini hatırlattım. “Olmaz, hayır olmaz. Defalarca Çin’e gittim ve hiçbir zaman bunlardan birine ihtiyacım olmadı” dedi. İyice kontrol ettim ve yolculuk için vize gerektiğini tekrar hatırlattım. “Bakınız, Çin’e dört kez gittim ve her defasında American Express kartımı kabul ettiler” dedi.
- New Jersey delegesi John Adler rezervasyon için aradı: “Chicago’dan Rino / New York’a gideceğim”. Ne diyeceğimi bilemedim ve “Kentin adının bu olduğundan emin misiniz?” diye sordum. “Evet, hangi uçuşlarınız var?”. Biraz araştırdım ve “Özür dilerim efendim. Bütün hava limanlarının kodlarına baktım ama ülkenin hiçbir yerinde Rino’ya rastlamadım”. “Saçmalamayın, nerede olduğunu bilmeyen mi var? Haritanızı kontrol edin.”. Tekrar kontrol ettim ve emin olarak sordum: “Buffalo’yu kastetmiş olmayasınız?” “Neyse ne, büyük bir hayvan işte” (Not: Rino gergedan demek)
- Aynen bunlar yazılıydı ve tamamı ABD’deki havayolları şirketlerinde görevli memurların ifadeleriydi. Bizim insanımıza gülün ama bunları da unutmayın. Bakın hiç olmazsa şunu söyleyebiliriz: Bu dünyada yalnız değiliz çok şükür. Neşeniz bol olsun!