Rüzgâr enerjisinde 20 yılda 590 kat büyüyen Türkiye, 2035’e kadar kurulu gücünü üç kat artırmayı hedefliyor. Sektör temsilcileri, öngörülebilir yatırım ortamı ile YEKA takviminin netleşmesini talep ediyor
ŞURA NUR SAVRANOĞLU
Türkiye, son yirmi yılda rüzgâr enerjisinde kaydettiği ilerlemeyle dikkat çekiyor. 2002 yılında yalnızca 19 MW olan rüzgâr enerjisi kurulu gücü, 2025 Mayıs ayı itibarıyla 13 bin 391 MW’a ulaştı. Aynı dönemde rüzgârdan üretilen elektrik miktarı da 62 GWh’den 36 bin 627 GWh’a yükselerek yaklaşık 590 katlık bir artış gösterdi. Elektrik üretiminin yüzde 10,5’inin rüzgâr santrallerinden karşılandığı ülkede, sektör 20 bin kişiye istihdam sağlayan dinamik bir ekosisteme dönüştü. 2035 yılına kadar rüzgâr enerjisi kurulu gücünün 43 bin MW’a, denizüstü rüzgâr kapasitesinin ise 5 GW seviyesine çıkarılması hedefleniyor. Ancak sektör temsilcileri, bu büyümenin sürdürülebilmesi için dört yıllık YEKA takviminin netleştirilmesi, yerli üretimin desteklenmesi ve yatırım ortamının daha öngörülebilir hâle getirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Enerji Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ENSİA) Başkanı Alper Kalaycı ile Eksim Enerji CEO’su Arkın Akbay, TİCARET Gazetesi’ne yaptıkları değerlendirmelerde; bürokratik engellerden enerji depolama sistemlerine, yapay zekâ tabanlı teknolojilerden denizüstü projelerin ihracat potansiyeline kadar birçok başlıkta sektörün mevcut durumunu ve gelecek vizyonunu paylaştı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2023’te kamuoyuna sunduğu ‘Ulusal Enerji Eylem Planı’, Türkiye’nin 2035 ve 2053 hedeflerini ortaya koyarken; 2035 yılı itibarıyla rüzgârda 29.600 MW, güneşte ise 52.900 MW kurulu güce ulaşılması hedeflenmişti. ENSİA Başkanı Alper Kalaycı, diğer sektör paydaşları ile Rüzgâr ve Güneş enerjisi toplamında 82 bin 500 MW olan kurulu güç hedefinin ülke potansiyelinin altında kaldığını ve yapılan geri bildirimlerle hedefin 120 bin MW’a çıkartıldığını belirtti. Kalaycı, yeni hedefin yaklaşık yüzde 50 artışla güneşten 76 bin 900 MW, rüzgârdan ise 43 bin 100 MW güç sağlamayı öngördüğünü ve 2025 Mayıs sonu itibarıyla 13.250 MW’a ulaşan rüzgâr enerjisi kurulu gücünün, önümüzdeki 10 yılda mevcut yatırımın üç katına çıkarılmasının planlandığını aktardı.

Kalaycı: YEKA takvimi netleşmeli
Rüzgâr endüstrisinde öncelikli olarak atılması gereken adımlara dikkat çeken Alper Kalaycı, Türk rüzgâr enerjisi sektörünün, bu yıl ocak ayında başlayan ve toplamda bin 200 MW büyüklüğündeki Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) başvurularıyla 2025 yılına umutlu bir başlangıç yaptıklarını belirtti. Kalaycı, “2024 yılında sadece 770 MW kurulu güç artışı sağlayarak potansiyelinin çok altında kalan rüzgâr enerjisi sektörü, her yıl en az 2 bin MW YEKA yarışması yapılarak sonucunun açıklanmasını ve projelerin sahaya inmesini bekliyor. Önerimiz, önümüzdeki dört yıllık YEKA takviminin belli olması ve Bakanlık tarafından yerli ve yabancı yatırımcılara ilan edilmesi. Bu tarihleri bugünden netleştirirsek, yatırımcıların önlerini görmeleri ve planlamalarını yapmaları mümkün olacak. Bir rüzgâr türbini yaklaşık 8 bin parça ve komponentten oluşuyor. Ülkemiz iki buçuk sene gibi çok uzun bir süre YEKA yarışması yapmadı ve sektör adeta bekleme durumuna geçti. Bu yıl ile birlikte sektöre yeniden heyecan gelmiş durumda. Eğer bu projelerin devamlılığı sağlanırsa rüzgâr enerjisi sektöründeki üreticiler, gelecek planlaması ve yeni yatırımları için önlerini daha iyi görmüş olacak. Yabancı yatırımcının da bu aksiyonu olumlu değerlendireceğini ve yeni yatırımlar için iştahlı olacağını düşünüyoruz. Türkiye’de bulunan yerli ve yabancı yatırımcının YEKA ile ilgili öngörülebilir fikirlerinin oluşmasıyla bazı aksamların üretiminde işlerini büyütme yoluna gidebileceklerini de düşünmekteyiz” açıklamasında bulundu.
“Yatırımcı gelecek beş yıllık perspektifi görebilmeli”
Yatırımcıların yaşadığı en temel bürokratik ve mevzuatsal engellere odaklanan Kalaycı, ‘Süper İzin’ gibi yeni düzenlemelerin sorunların çözümüne etkisini açıklayarak, “Rüzgâr enerjisi, güneş yatırımlarından çok daha zor ve komplike izin süreçlerini barındırıyor. Projelerin kurulacağı alanlardaki rüzgâr ölçümlemelerinin yapılması, türbin kurulacak alanlardaki mülkiyet sorunlarının aşılması, onlarca kurum ve kuruluştan izinlerin alınması oldukça en iyimser tahminle 48 aya kadar varan bir bürokrasi barındırıyor. Bu süreçlerin tümünün istediğiniz gibi sonuçlanması durumunda da türbin üreticilerinin üretim süreçlerine dahil olmanız gerekiyor. Bu nedenlerle ‘Süper İzin’ başlığıyla tanımlanan hızlandırıcı etkiler yatırımcı için elbette çok kritik önemde. Ancak hepsinden öncelikli olanı, az önce de ifade ettiğim gibi yatırımcının gelecek beş yıllık perspektifi görebilmesi, finansman ve üretim aşamalarında kendini yatırım iklimine hazır hissetmesinde…” dedi.

“Enerji depolama sistemleri kritik bir işlev yükleniyor”
Son on yılda dünyada yaşanan jeopolitik gerginliklerin savaşların ve dış müdahalelerin tüm ülkelere enerji bağımsızlığının aslında önemli bir beka sorunu olduğunu gösterdiğini belirten Kalaycı, ülkelerin başta hidrokarbon kaynakları olmak üzere enerjide ithal kaynaklara bağımlılıklarını hızla düşürme sürecine girdiğini ve bu noktada da depolamalı sistemlerin stratejik bir gereklilik olduğuna dikkat çekti. Kalaycı, “Enerji her geçen gün artarken; bu dönüşümünde yenilenebilir enerji kaynaklarının artan payı, dağıtık şebeke sisteminin güçlenmesi, enerji arz güvenliği ve sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda enerji depolama sistemleri tercih olmaktan çok gereklilik haline geldi. Gerek arz ve talep dengesini sağlamak, gerekse şebeke esnekliğini arttırmak ve yenilenebilir kaynakların entegrasyonunu sağlamak için enerji depolama sistemleri kritik bir işlev yükleniyor. Bu aynı zamanda ülkelerin enerji güvenlikleri için de yaşamsal önemde. Ülkemizde batarya teknolojileri üzerinde çalışan Türk ve yabancı sermayeli şirketlerimiz son derece güzel projeler geliştiriyorlar. Türkiye olarak bu büyük dönüşümün içinde olduğumuzu ve geç kalmadığımızı söyleyebiliriz. Başta depolamalı rüzgâr ve güneş olmak üzere, yenilenebilir enerji yatırımlarının hızla hayata geçirilmesi için ‘süper izin’ olarak duyurulan ve çeşitli izin ile onay süreçlerine tekabül edecek kanun ve ikincil mevzuat konusunda düzenlemeler yürütülüyor. TBMM’nin yaz tatiline girmeden bu düzenlenmeleri yasalaştırmasını temenni ediyoruz. Türkiye geçen 20 yılda yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarına yatırımda tüm dünyanın dikkatini çeken bir başarı hikayesi yazdı. Mayıs 2025 itibarıyla toplam kurulu gücümüz içerisinde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 60’ın üzerine çıktı” ifadelerinde bulundu.
“Rüzgâr sanayisinin toplam cirosunun %85’ini oluşturuyoruz”
Türkiye’de denizüstü rüzgâr enerjisine odaklanan ilk Sanayi Envanteri çalışmasına ENSİA’nın öncülük yaptığını belirten Kalaycı, “İzmir’de rüzgâr sanayisinde faaliyet gösteren firmalarımız, Türk rüzgâr endüstrisinin toplam cirosunun yüzde 85’ini oluşturuyor. Bu başarımızı denizüstü RES’lerin üretiminde de göstermeye hazırız. Çandarlı Limanı ve geri besleme sahasının DRES’lerin üretimine odaklanan bir yapı ile kurgulanması, Türkiye’nin bu alanda dünyanın en önemli üretim ve ihracat merkezi olmasını sağlayacak. Sektör olarak Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın bu vizyonuna inanıyor ve sonuna kadar destekliyoruz. Bu yatırımların istihdam boyutunda da ülkemize büyük değer sağlayacağını her fırsatta vurguluyoruz. Pek çok sektöre sipariş veren büyük bir mekanizmaya sahip DRES’ler, karasal RES’lere göre on kat fazla istihdam sağlayabiliyor. Türkiye’nin tersane sektöründe dünyanın en ileri ülkeleri arasında yer alması, denizüstü RES’lerin tüm ekipman üretimleri ve montajında ithalata bağımlılığını azaltıcı etkenler arasında yer alıyor. Bu avantaj, denizüstünde yapılacak tüm tesislerin mühendislik hesaplarının, tasarımlarının, Ar-Ge’lerinin ve inşaatlarının tamamıyla Türk şirketlerinin imkânları ile yerli olarak yapılmasını mümkün hâle getiriyor” dedi.

Akbay: Geleceği aydınlatma vizyonunu taşıyoruz
Yenilenebilir enerji yatırımlarına 2008 yılında başlayan ve ilk rüzgâr enerjisi üretim lisansını aynı yıl aldıklarını dile getiren Akbay, Türkiye’de kurulu 8 adet rüzgâr enerji santrali ile toplam 557,2 MW rüzgâr enerjisi gücünü elinde bulundurduğunu kaydetti. Firmanın rüzgâr enerjisindeki temel hedefleri ve vizyonuna dair açıklamalarda bulunan Akbay, “Türkiye geneline yayılan yüzde 100 yenilenebilir enerji santrali ağıyla, bugünü temiz, çevre dostu enerjiyle güçlendirme ve geleceği aydınlatma vizyonunu taşıyoruz. Kurulduğumuz günden bugüne kadar elektrik enerjisi üretimini yalnızca yenilenebilir kaynaklardan sağlıyoruz. Türkiye’de yaptığımız bu rüzgâr yatırımlarını yakın gelecekte yakın coğrafyalarda da hayata geçirmeyi planlıyoruz” açıklamasında bulundu.

“En büyük zorluk izin sürelerinin öngörülemezliği”
Türkiye’de rüzgâr enerjisi sektörünün karşılaştığı en büyük zorluklara değinen Akbay, “Rüzgâr enerjisi projelerinde en önemli iyileşme alanı izin süreçleri olarak öne çıkıyor. İzin sürelerinin öngörülemezliği, yatırımcının ekipman siparişinin zamanlamasını tespit etmesini zorlaştırıyor, projelerin süre uzamaları ise hem ekipman maliyetini hem artan depolama zamanı sebebiyle kurulum maliyetini artırıyor. Olası gecikmeler finansman maliyetini de öngörülemez kılıyor. İyileşme talebimiz ‘Süper İzin’ yasası ile karşılığını bulacak ve toplam zaman ve maliyetin azaltılması mümkün olacak” ifadelerinde bulundu.
“175 türbin yapay zekâ teknolojilerine entegre edildi”
Kullanılan türbin teknolojileri hakkına bilgiler veren Akbay, toplam 175 türbinin yapay zekâ teknolojilerine entegre edilerek hem verimliliğin artırıldığı hem de operasyonel süreçlerin daha akıllı hale getirildiğine vurgu yaptı. Akbay, “Rüzgâr hızını ve yönünü daha doğru tahmin edebilmek için dijital ikiz teknolojisi ile entegre yapay zekâ tabanlı modeller kullanıyor, bu sayede üretim ve bakım planlamamızı daha isabetli şekilde yapıyoruz. Türbinlerimizden ve panellerimizden elde ettiğimiz verileri çeşitli algoritmalarla analiz ederek senaryolaştırdığımız arıza risklerini önceden tespit ediyor, bakım çalışmalarını önleyici şekilde planlıyoruz. Ayrıca yapay zekâ algoritmaları sayesinde türbinlerin çalışma açılarını ve hızlarını gerçek zamanlı olarak optimize ederek enerji verimliliğimizi artırıyoruz. Büyük veri analitiği ile üretim performansımızı uzun vadeli olarak izliyor, karar alma süreçlerimizi daha güçlü hale getiriyoruz” diye konuştu.

“Toplam 1.930.675 MWh’lik üretim gerçekleştirdik”
Santrallerin kapasiteleri ve yıllık enerji üretim miktarları hakkında bilgiler veren Akbay, “2024 yılı itibarıyla yurt içinde ve dışında sadece rüzgâr kaynaklı üretimimiz 1.385.929 MWh olup; bu üretim yaklaşık 760.000’den fazla hanenin elektrik ihtiyacını karşılanıyor. Uzun vadede yüksek enerji verimi ve düşük işletme maliyeti sayesinde ciddi bir geri dönüş sağlanıyor. Öte yandan hidroelektrikte 544.746 MWh ve güneş ile diğer kaynaklar dahil edildiğinde toplam 1.930.675 MWh’lik üretimi gerçekleştirdik. 2025 yılı içinde kurulu güçlerimizi arttırarak rüzgârın, güneşin, suyun vereceği destekle 2.500.000 MWh’in üzerinde üretim yapmayı hedefliyoruz. Bu değeri, planımızla uyumlu olarak önümüzdeki her sene devreye girecek üretim tesisleri ile artırma yönünde ilerliyoruz” diye konuştu.
“Kurulu gücümüzü 2,250 MW’ın üzerine çıkarmayı hedefliyoruz”
İlerleyen dönemlerde yeni yatırım planlarına dair açıklamalarda bulanan Akbay, 2029 sonu itibariyle kurulu güçlerini 2,250 MW’ın üzerine çıkarmayı hedeflediklerini belirtti. Akbay, “Türkiye’deki RES, GES, HES ve BES kaynaklarımızdan oluşan mevcut kurulu gücümüzü, 2025 yılı sonu itibari ile 1.000 MW’ın üzerine çıkarma yönünde inşa faaliyetlerimiz sürüyor. Türkiye sınırları içinde, önümüzdeki 5 yılda portföyde bulunan 681 MW gücünde RES ve GES santrallerini de devreye almak için çalışmalarımız devam ediyor. Bunun dışında yakın coğrafyalarda yenilenebilir dönüşüme katkı sağlamak amacıyla 99 MW’ı işletmede olan Hidroelektrik Santralimizin yanı sıra bugün için 437 MW kurulu gücünde olmasını planladığımız RES ve GES projelerinin yatırımlarına hız verdik. Kurulu gücümüzü 2029 sonu itibarı ile 2,250 MW’ın üzerine çıkarmayı hedefliyoruz. Bu kapasiteye ulaşmamızı temin edecek projelerimizin izin süreçleri devam ediyor. Türkiye sınırları içinde Enerji Bakanlığı tarafından düzenlenen YEKA yarışmaları, işletmede olan, yatırıma hazır veya geliştirme aşamasında olan yenilenebilir enerji projelerini de değerlendirip portföyümüzü büyütmek için fırsatları değerlendiriyoruz. Başta Doğu ve Güneydoğu Avrupa olmak üzere verimli sahalarda yenilenebilir enerji kaynaklarını ve bütünleşik batarya depolama ve hidrojen gibi enerji taşıyıcılarının üretim fırsatlarını değerlendiriyoruz” dedi.

“Türkiye, yatırım açısından daha yüksek potansiyele sahip”
Akbay, Gürcistan ve Ukrayna’da RES ve GES yatırımlarının bulunduğunu belirterek, yurt dışı ile kıyaslandığında Türkiye pazarının sunduğu fırsatlara da dikkat çekti. Akbay, “Türkiye’de gerçekleştirilen üretim tesisi yatırımları, güneş, rüzgâr, hidrolik ve jeotermal kaynakların verim ve kalitesi açısından coğrafi avantajları, elektrik iletim şebekesinin gelişim potansiyeli, devlet destekli YEKA ihaleleri ve büyüyen ekonomi ve artan elektrik talebiyle yatırım açısından yüksek potansiyel barındırıyor. Bununla birlikte bulunduğumuz diğer ülkelerde yenilenebilir dönüşüme ve yatırıma olan ihtiyaç; yabancı şirketlerin doğrudan sermaye yatırımlarına artan desteği ortaya koyuyor. Alım garantileri, hızlı arazi edinimleri, etkin izin süreçleri yatırımların daha hızlı devreye alınabilmesine imkân sağlıyor” dedi.