Cumartesi, Haziran 28, 2025

Çok Yönlü Etkiler

Eski tarihlere dayanan ve yerleşik toplulukların yaşamış olduğu yerlerdeki bu gibi yapılar; o dönemlerin güvenlik anlayışının, yaşam biçimlerini ve yapı tarzlarını ne biçimde etkilediğinin Dubrovnik Surları, Hadrian Duvarı gibi örnekleridir. Bunlardan toprak altında kalanları arkeoloji, harap ve yıkık olanlar ile ayakta kalanların ise turizm ilgi alanında olduğu genel kabul görür. 

Kaleler, Şatolar, Surlar, gibi dünyanın çeşitli bölgelerinde tarihi nitelikleri ile varolup, yeraldıklarının yanısıra günümüze ulaşan formu ile  şimdilerde ‘duvar’ mimarisi ile renk katıyor oldukları gerçeği ve estetikten öte ‘güvenlik’ bahanesini göz ardı etmek zordur. Kaldı ki kadim şehirlerin dağlardan ovalara konumlarında her nerede olsa da şehrin etrafını çeviren surlar ile “bir maniniz yoksa geleceğiz” misali kuşatılmışlıklarıdır.  

Çin Seddi, Berlin Duvarı gibi yapıldıkları dönemlerin simgesi haline gelmiş, ilki asırlar sonra bütün heybeti ile duran, diğerinin ömrü yirmisekiz yıl sürmüş ve o sürede etkileyici olmuş çarpıcı örnekleri vardır. Sınırlar zaman içerisinde muhtelif suretlerde fiziki değişikliklere uğrasa da, günümüzde kritik bölgelerde göç dalgalarını engellemeye yönelik inşa hareketliliği söz konusudur. ABD ile Meksika sınırı, AB bünyesinde Baltık’tan Adriyatik, İber’den Karadeniz’e sayıları yirmi’yi bulan, Türkiye’nin İran ve Suriye sınırlarında, Trakya’da Yunanistan’ın Türkiye sınırında vb olduğu gibi. 

Korunma ve yer değiştirmeye ait konular bütünü ile hem bölgesel hem de küresel etki ve özelliklere sahiptirler. Önceleri güvenlik ve dış müdahalelere karşı korunma amacını havi iken günümüzde göçlere karşı hassasiyetleri öne çıkaran bu örnekler gerçekten hedeflenen amaçların bir tarafta tutarlılığı diğer tarafta kararlılığı ile tatbikine ulaşmada ne derece etkin oluyorlar. Bu konuda aktüel örnek vermek gerekirse konum ve cazibe itibarı ile AB ülkeleri iyi bir örnek teşkil ediyor. 

Dünya’da son senelerin önemli uluslararası gündem maddelerinden birini oluşturan mülteciler ve göçler açısından AB, konuya kendi içerisindeki farklı yaklaşımlar başta olmak üzere; dışarıdan göçlere karşı kara, deniz, hava sınırlarından çeşitli nedenler ile ‘yumuşak karın’ teşkil ediyor. Unutmamak gerekir ki AB’nin iri kıyım ülkelerinin kolonyal geçmişi ile mülteci meselesinin istikametleri arasındaki en önemli çizgiyi bu rabıta teşkil ediyor. 

Bunlar duvarların görünen tarafı ise de, ABD hegemon siyaset ve diplomasi anlayışı açısından  işin görünmeyen tarafı da siyasi ve askeri müttefiklik yolu ile ülke ve devletlerin içerisinde yükselen toplumsal duvarlar olduğu hakikatı dikkatlerden kaçmamalıdır. Avrupa Birliği üyeleri siyasetinde sağ partilerin yükselişi ile ABD federal yapısı içinde göçmen karşıtlığının toplumsal huzuru bozacak tırmanışları vaziyetin en belirgin delilidir. Yine de göç olayının güvenlik mi yoksa iktisadi mi olduğu konusundaki ikilem devam etmekte.

Soğuk Harp döneminde ideoloji ve irtica tehdidi ile yol verilen devletler arası ittifak kümelerinin yerini daha sonraları terörist örgütlere savaş bahanesi ile uzun zaman müdahale edilen ülkelerde toplum içerisinde paralel devlet ve müttefik kitleler edinme yöntemi yer aldı. Son 25 senede ise devletlerce göç akışını engellemeye yönelik tür girişimlerin en yumuşak tarafı ise göç silsilelerinin piyasalarda ucuz emek ve talep edilen hizmet arzı açığına kayıtsız şartsız itaat özellikleri oldu.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar