Cumartesi, Temmuz 12, 2025

Türkiye’deki Demokratik Gerileme -IV

Türkiye tek adamdan büyüktür; Tek adam topluma büyük yüktür; Bunu anlamak ise kültürdür


Yürütme organının erişilmez yapılması, yüceltilmesi

Ülkemizde, bu güne kadar anayasa ile ilgili 23 defa yapılan değişiklikler sanki hiçbir soruna çözüm getirmemiş gibi, AKP tarafından, sıklıkla ısıtılıp toplumun önüne “ darbe anayasası “ tanımlaması ile getirilmektedir. Bu anayasa tartışmasının toplum önüne getirilmesindeki ana amacın, ülkenin içine bilerek sokulduğu ekonomik kaos ve krizdir. Bu ekonomik kaosun moratoryuma kadar gitmeyeceğini şu anda kimse garanti edemez. Daima yeni anayasa yapma heves ve azminde olan bu AKP ve onun lideri, öncelikle kendilerinin birçok maddesini değiştirdikleri anayasayı uygulama ile ilgili etik, yasal ve olmazsa olmaz maddelerini aşındırma gayret ve inancından hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir. İşte bu durumun da demokratik gerilemenin bir parametresi ve kilometre taşı olduğu unutulmamalıdır.

AKP ve onun lideri Erdoğan, 2017 yılından itibaren mutat olarak anayasada yapmış olduğu değişiklikler ile parlamenter demokrasi olan ülke rejimini dünyada eşi, ve benzeri olmayan “ Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi “ olarak değiştirebilmiştir. Bu rejim değişikliğini kamuoyuna “ başkanlık sistemi “ olarak takdim etmiş ve cahil kesim ile menfaat gruplarının beklentilerini karşılayacak halk desteğini ise bu yaklaşımla sağlamıştır. Böylece Cumhurbaşkanı tüm ülkede tek söz sahibi olarak tek adam rejimini ABD deki başkanlık seviyesindeymiş gibi hem AKP içindekilere hem de bürokratlara anlatabilmiştir. Bu hususla ilgili olarak görüştüğüm bazı milletvekilleri bile bu rejimin tamamen ABD başkanlık sistemi gibi olduğunu savunmasını yapmışlardır. Ben kendilerine ABD sistemini çok iyi bildiğimi, orada yaşadığımı ve başkanın yanındaki kurumların bağımsız olarak verimli çalıştığını, ayrıca başkan üzerindeki kontrol amaçlı birçok kademenin bulunduğunu söylediğimde bazılarının bana verdiği cevap ise “Erdoğan dindardır, kul hakkı yemez, Allahtan korkar “ olması ise beni çileden çıkarttı. Acaba siz ne dersiniz bu harika cevaba?

Yürütmenin erişilmez olması süreci yöneticiler tarafından, kurumsal değişiklikleri içermektedir ki bunun neticesinde siyasi muhalefetin hükümete hesap sorma imkân ve kabiliyetini ortadan kaldırmakta veya asgariye indirmektedir. Burada gündeme getirdiğim kurumsal değişikliklerin legal kanallar aracılığıyla yapılması ise seçilmiş yetkilinin demokratik bir yetkiye sahipmiş görüntüsünü vermektedir. Unutmamak gerekir ki, yürütmenin erişilmez kılınarak yüceltilmesi sonucunda medya özgürlüğünün, yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılmasına neden olmaktadır. AKP lideri Erdoğan öncelikle tüm medyayı ele geçirmeyi hedeflemiş ve bu konuda devlet bankalarından yani kamu kaynaklarından ulufe gibi krediler dağıtıp, kitabına uydurarak ki, – ben bu deyimi Cumhurbaşkanı müşavirinden öğrendim-, büyük kapasitede yandaş medya yaratmış geriye sadece muhalefet yapabilecek 2 tane görsel ve 4 tane yazılı medya kalmıştır. Yönetimin erişilmez olması yüceltilmesi için Erdoğan muhafazakar kesimi kullanmak amacıyla taktik gereği eski Osmanlı özentisini gündeme getirerek kendisinin zımnen İslam âleminin halifesi olduğunu birçok platformda gündeme getirmiştir.

İslam ülkelerinde demokratik uygulamalar

İslam coğrafyasına bakıldığında insan hakları ihlallerinin çok yoğun olduğunu belirlemek zor değildir. İslam ülkelerinde, yönetimlerin güncel olarak demokratik uygulamalar yaptığını görmek pek olası değildir. Ülke yöneticileri, batılı gelişmiş devletlerde olan demokratik yaklaşımları uygulama gereğini duymazlar. Bu tercih tamamen kendi ikballerini sağlamak amacını taşımaktadır. Netice itibariyle, demokratik olmayan uygulamaların toplum üzerinde bir “ negatif etki “ yaptığı bilinmektedir. Yöneticilerin bu demokrasi dışı eylemlerine karşı gelen birçok aktivist güncel olarak ortaya çıkıp toplumsal gösterilerini yapmaktadırlar. İslam ülkelerini hiçbirinde demokrasi söz konusu olmamıştır. Bu nedenle demokratik gerilemeden bahsetmek tamamen yerinde olacaktır. Demokratik gerilemenin bir diğer adının da “ otokratikleşme “ olduğu siyasi gücün kullanımının daha keyfi ve baskıcı hale gelmesi olarak da tanımlanabilmektedir. Süreç, genellikle hükümet seçimi döneminde kamuoyunun yaklaşımı ve siyasi katılımı için alanın kısıtlandığı bilinmektedir. Demokratik gerilemede ise, demokratik kurumların zayıflamasını, bireysel hakların, özellikle ifade özgürlüğünün ihlalini de kapsadığı unutulmamalıdır.

İslam ülkelerindeki demokratik gerileme, uzun yıllardır uygulamaya konmuştur. Bu pratik bünyesinde, din olgusunun kullanılması başlı başına ön planda yer almaktadır. Bu ülkelerdeki demokratik gerilemenin nedenlerine bakıldığında, ekonomik eşitsizliklerin yaygın olduğu, kültür savaşlarının yoğunlaşması, toplumsal modernleşmeye karşı muhafazakâr reaksiyonlar olduğu yadsınamaz bir gerçek olduğu görülmektedir. Bu durumlarda, liderin toplum üzerinde, krizin derinliğine göre, orantısız otokratik kurallar koymuş olduğu izlenmektedir. Ayrıca bu kuralların kalıcı hale geldiği de İslam ülkelerindeki birçok örnek nezdinde teyit edilmektedir. Dünyadaki soğuk savaş döneminde demokratik gerilemenin darbeler yolu ile meydana geldiği görülmektedir. İslam ülkelerinde bu askeri darbelerin güncel hale geldiğini söylemek ancak malumu ilan etmek olacaktır. Ancak, soğuk savaşın sona ermesinden sonra ise, demokratik gerilemenin İslam ülkelerinde devam ederek, kişisel liderlerin veya demokratik kurumları ortadan kaldıran partilerin seçilmesi yoluyla da gündeme gelmiş olduğu bazı örnekler nezdinde gündeme gelmektedir. Demokratik gerileme doktriner olarak ele alındığında, demokrasinin temel bileşenlerinin tehdit edilmesiyle kendisini ortaya koyar. Demokratik gerilemenin neticesinde, özgün ve adil seçimler bozulmaktadır. Konuşma, basın ve örgütlenme özgürlüğü azalmaktadır. Hukukun üstünlüğü çerçevesinde, hükümet üzerindeki yargısal ve bürokratik kontrol ortadan kalkmaktadır. Bu kapsamda ise en önemli olarak yargının bağımsızlığından söz etmek ise hiç olası değildir ki, tamamen gündemden kalkmıştır. İslam ülkelerinde bu durumların halen devam etmesi ise, o ülkelerde yaşayan insanların dini inançlarına bağlılığı olarak ta izah edilmeye çalışıldığı görülmektedir.

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar