Salı, Temmuz 22, 2025

“Zeytinlikler için dikkatli planlama şart”

TAYED Başkanı Öner: Ya maden, ya zeytin” diye taraf olmak ülkemize kaybettirir. Madencilikte kirleten öder prensibi işler hale getirilmeli

SEDA GÖK

Enerji ve maden alanlarına yönelik düzenlemeler içeren kanun teklifi yasalaştı. Bu süreçte zeytinlik ve ormanlık alanlar üzerinden yürütülen tartışmalar kamuoyunun sıcak gündemi olmaya devam ediyor. 

TAYED Başkanı Ali Rıza Öner, “Ya maden, ya zeytin diye taraf olmak ülkemize kaybettirir. Her ikisini de insan ve çevre faktörünü önceleyerek üretmeliyiz. Madencilik zeytinliklerde yalnızca alternatif alanlar olmadığında düşünülmeli. Öte yandan bugüne kadar 44 ilde rehabilite edilen 108 maden sahasında 20 milyon 428 bin fidan dikildi. Yani maden ve orman yönetimi istenildiğinde eş zamanlı yürütülebiliyor” dedi.

Atık Yönetimi ve Atıktan Enerji Üreticileri Derneği (TAYED) Başkanı Ali Rıza Öner, konuya ilişkin bir grup gazeteciye değerlendirmelerde bulundu. Öner, “Kanun, madencilikte rehabilitasyon fonu oluşturarak çevresel etkileri telafi etmeyi, ruhsat bedellerinde yüzde 30 indirim ve ek ödemelerle yatırımları desteklemeyi, yenilenebilir enerji projeleri için mera ve orman alanlarının kullanımını kolaylaştırmayı hedefliyor. Buna karşılık Türkiye, 900 bin hektar zeytinlik alanda 205 milyondan fazla ağaca sahip. Zeytin sektörünün yıllık 350 milyon dolar ekonomik değeri, uzun vadeli bir katkı sunuyor, bu yüzden madencilik zeytinliklerde yalnızca alternatif alanlar olmadığında düşünülmeli. Zeytinliklerin korunması için dikkatli planlama şart” diye konuştu. 


“Yatırımlar tarım dışı arazilerde başlamalı”

Zeytinliklerin bulunduğu Ege, Marmara ve Akdeniz’in rüzgar, güneş ve maden potansiyeliyle kesiştiğine dikkat çeken Öner, “Bu durum, zeytinlikleri yatırım politikalarının merkezine yerleştiriyor, ancak her yatırımın etkisi farklı. Örneğin; Yunanistan, İtalya ve İspanya sıkı ÇED süreçleri, toplumsal katılım ve alternatif saha planlamasıyla denge kuruyor. Türkiye’de de aynı şekilde yatırımlar, tarım dışı arazilerden başlamalı. ÇED süreçleri, AB standartlarına uygun şekilde şeffaf ve bağımsız uzmanlarla yürütülmeli. Enerji ve madencilik projelerini planlarken, doğayı ve toplumsal hassasiyetleri gözeten bir yaklaşım, belki daha fazla çaba gerektirir, ama uzun vadede hepimizin kazancı olur. Ya maden, ya zeytin diye taraf olmak ülkemize kaybettirir. Her ikisini de insan ve çevre faktörünü önceleyerek üretmeliyiz” diye konuştu.


Maden sahalarına 20 milyon fidan

Mevcutta Türkiye’deki orman alanlarının binde 3’ünün tüm madencilik faaliyetleri için geçici olarak kullanıma açıldığını anlatan Öner, “Bugün Orman Genel Müdürlüğü tarafından ormanları gençleştirmek için düzenli olarak ağaç kesimi yapılırken, yılda kesilen her 100 bin ağaçtan sadece 1 tanesinin madencilik faaliyetleri için kesildiği hesaplanıyor. Öte yandan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın verilerine göre 44 ilde rehabilite edilen 108 maden sahasında 8 bin 830 hektarlık alanda bugüne kadar toplam 20 milyon 428 bin fidan dikildi” dedi.

Kirleten öder prensibi işler hale getirilmeli

Madencilik süreci boyunca ortaya çıkan pasa, flotasyon çamuru, liç atığı gibi birçok kalıntının çevreye zarar vermemesi için düzenli bertarafının kritik önem taşıdığını anlatan Öner, bu konuda şunları söyledi: “Atık barajlarının güvenliği, yer altı su kaynaklarının korunması ve çevresel izleme sistemlerinin oluşturulması, madenin faaliyette olduğu dönem kadar sonrasında da hayati hale geliyor. Asıl sorumluluk, madenin kapanmasından sonra başlıyor. Rehabilitasyon süreci; bozulan toprağın yeniden bitkilendirilmesi, ekosistemin onarılması, çevreye duyarlı sosyal alanların oluşturulması ve bölge halkının sürece dahil edilmesi gibi birçok aşamayı kapsıyor. Bu kapsamda rehabilitasyon fonlarının güçlendirilmesi gerektiği gibi ‘kirleten öder’ prensibinin işler hale getirilmesi ve maden izinlerinde doğaya geri dönüş planlarının zorunlu hale getirilmesi gerekiyor.”

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM