Salı, Ağustos 5, 2025

Türkiye’nin ormanları ‘nefes’ alamıyor

Türkiye ormanlarının yüzde 55’inin yangına hassas bölgelerde yer aldığını söyleyen Yusuf Kurt, personel yetersizliği ve denetim eksikliğine dikkat çekerek, “Yangınları insanlar çıkarıyor, iklim değişikliği ise yangının büyümesini hızlandırıyor” dedi

ŞURA NUR SAVRANOĞLU

Türkiye’nin toplam orman varlığının yaklaşık yüzde 55’i, yangın açısından birinci ve ikinci derece hassas bölgeler arasında yer alıyor. Akdeniz ikliminin etkili olduğu İzmir, Muğla ve Antalya ise her yıl en fazla orman yangınının yaşandığı iller arasında yer alıyor. Orman Genel Müdürlüğü (OGM) verilerine göre, Türkiye’de 1937 ve 2024 yılları arasında toplam 126 bin 268 orman yangını çıktı. Bu yangınlarda 1 milyon 907 bin 265 hektar alan kül oldu. Güncel verilere bakıldığında ise Türkiye, 2020-2024 yılları arasında toplam 216 bin 278 hektar ormanlık alanını kaybetti. Bu yıl içerisinde 139 bin 503 hektar ormanlık alan yandı veya tahrip edildi. Bu kapsamda Türkiye’de yıllık ortalama 19 bin hektar ormanlık alanın kaybedildiği görülüyor. Yıllara göre ormanlarda meydana gelen kayıplara bakıldığında; 2020 yılında 20 bin 971 hektar, 2021 yılında 139 bin 503 hektar, 2022 yılında 12 bin 799 hektar ise 2023 yılında 15 bin 520 hektar ve 2024 yılında 27 bin 485 hektar alanın kül olduğu görülüyor.

Artan sıcaklıklar, uzun süren kuraklık dönemleri, orman sınırlarına yaklaşan yapılaşma ve insan kaynaklı ihmaller, bölgedeki yangın riskini her geçen yıl daha da artırıyor. Türkiye’nin orman yangınlarıyla mücadele haritasını paylaşan Tarım Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Yusuf Kurt, TİCARET Gazetesi’ne özel açıklamalarda bulunarak, mevcut yangın rejiminin geçmişe göre büyük ölçüde farklılaştığını vurguladı. Yusuf Kurt, doğanın artık insan etkisiyle tetiklenen ve iklim kriziyle büyüyen yeni bir yangın döngüsüne girdiğini belirtti.


İzmir, Muğla ve Antalya neden her yıl yangınlarla en çok kayıp veren iller arasında yer alıyor?

Ülkemiz yüzölçümünün yüzde 30’una denk düşen, toplam sahası 23,4 milyon hektara ulaşan ormanlarımızın öncelikle korunması büyük önem taşıyor. Buna karşılık ülkemiz ormanları, başta orman yangınları olmak üzere çeşitli tehditler altında bulunuyor. Orman Genel Müdürlüğü’nce yayınlanan ve halen yürürlükte bulunan 285 Sayılı Tebliğ’de belirtilen kriterlere göre yılda 10’dan fazla yangın çıkan ‘1.derecede hassas İşletmeler’ grubunun ormanlık sahası 8,8 milyon ha 6-10 arasında yangın çıkan ‘2.derecede hassas İşletmeler’ grubunun ormanlık sahasında 6,23 milyon hektarı bulunuyor. Buna göre ormanlarımızın yüzde 55’ine tekabül eden 12,5 milyon hektarlık kısmının yangına çok hassas durumda olduğu anlaşılıyor.

Antalya, Muğla ve İzmir illerini de içerisine alan Akdeniz ve Ege kıyıları, Güney Marmara ve Güneydoğu Anadolu’nun batısı Akdeniz iklim tipinin etkisinde kalıyor. Akdeniz iklimi, yazları oldukça sıcak, kurak ve güneşli, kışları ise ılık ve orta derecede yağışlı geçen subtropikal iklim tipi. Akdeniz ve Ege kıyılarında, 0-400 mt. Rakımlarda sıcaklık daha da fazla hissediliyor. Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği ile birlikte 2020 yılından sonra yaz sıcaklığı daha da fazla hissedilmeye başlandı. Bu nedenle, İzmir, Muğla ve Antalya gibi Akdeniz iklim tipinin etkisinde kalan iller her yıl yangınlarla en çok kayıp veren iller arasında yer alıyor. Son 10 yılın verilerini Orman Bölge Müdürlükleri bazından değerlendirdiğimizde; yılda ortalama 6 bin 761 hektar ile Antalya, 5 bin 543 hektar ile Muğla, 2 bin 666 hektar ile İzmir Orman Bölge Müdürlükleri’nin ilk üç sırayı aldığını görüyoruz.


Turizm ve yapılaşmanın ormanlara yaklaşması bu şehirlerde yangın riskini nasıl artırıyor?

Orman yangınlarının çıkış sebepleri; toplumun yaşam tarzı ve düzeyine, kültür seviyesine, kırsal yöredeki etkinliklerine bağlı olarak değişim gösteriyor. Orman yangınları ekolojik, biyolojik ve sosyo-ekonomik koşullar altında gerçekleşen olaylar. Üzerinde bitki örtüsü bulunan her bir karasal ekosistem doğal yangınlara maruz kalma riskine sahip. Gerek ülkemizde gerek dünyanın diğer bölgelerinde gerçekleşen günümüzdeki orman yangınlarının büyük bölümü doğrudan veya dolaylı olarak insan etkinliklerinin sonucu olarak ortaya çıkıyor.

Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği ile birlikte hava koşullarında (sıcaklık, rüzgâr, nem vb.) meydana gelen değişimler, yangın rejimleri ve ekosistemlerin yangınlara karşı verdikleri tepkiler itibariyle yeni durumların ortaya çıkmasına neden oluyor. Orman yangınlarıyla ilgili olarak dünyanın diğer yangına hassas bölgelerinden bildiğimiz ve mega yangın olarak isimlendirilen yangınlar, ülkemizde de yaşanmaya başlandı. Özellikle, son yıllarda yaşanan orman yangınlarını, Sendikamız Ormancılık Bilim Komitesi Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay’ın da ifade etmiş olduğu üzere ‘Yeni yangın rejimi’ olarak ele almamız gerektiğini düşünüyorum. Otuz yıl öncesine kadar insanlar turizm, yapılaşma (Orman kanunu 16-17. Ve 18. Madde izinleri) yapılaşma içeresinde madencilik faaliyetleri, enerji nakil hatları gibi faaliyetler adı altında ormanlara daha fazla girmeye başladı. Ülkemizdeki orman yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklıysa, bu sorunun çözümü de insan odaklı olmalı.


İzmir gibi büyükşehirlerde orman alanlarının parçalı olması yangınla mücadelede nasıl bir zorluk yaratıyor?

İzmir, Manisa, Çanakkale gibi Ege ve Marmara Bölgesinin ormanları çok fazla parçalı bir yapıya sahip. Ormanlardaki bu bölünmüş yapı, insanların ormanlarda bulunmasının önünü açıyor.  Özellikle son yangınların; anız yakmadan, arıcıların ormanların içerisindeki faaliyetlerinden, kaynak makinesinden, piknik alanlarında mangal yakılmasından, çöp depolama alanlarından, iş makinelerinin çalışmalarında kaynaklı olduğunu görüyoruz.


Yangın riskini azaltmak için orman köylerinde veya şehir kırsalında nasıl bir bilinçlendirme ve önlem alınmalı?

Özellikle orman içi, orman kenarı ve bitişiğinde bulunan köylerde “orman köylüsü” olarak nitelendirebileceğimiz nüfus oldukça azaldı. Bu insanlar doğduğundan itibaren doğayla iç içe yaşamış ve doğa sevgisiyle büyümüş insanlar. Ormanın kendileri için ne kadar değerli ve kıymetli olduğunu bilen insanlar… (Örnek: sigara içen bir orman köylüsü eğer sigarayı söndürmek için su bulamıyorsa avucuna tükürmek suretiyle o sigarayı söndürürdü) Özellikle Covid-19 Pandemisi nedeniyle 2020 yılından itibaren Pandemi döneminde kentten kırsala göçün yoğun bir şekilde yaşanmasıyla birlikte doğada nasıl davranacağını bilmeyen bir topluluğun orman içi ve orman kenarındaki köylere yerleşmesi orman yangını riskini arttırdı. Yangın sezonu öncesi dönemde (Ocak-şubat-mart ve nisan) jandarma ve emniyet teşkilatı gibi kolluk kuvvetleri başta olmak üzere bu bölgelerde yaşayan vatandaşlar ve orman köylülerine yönelik bilinçlendirme ve farkındalık yaratmaya yönelik eğitim faaliyetlerine gereken önemin verilmesi gerekiyor. Bu eğitimler, cami, okul, taziye evi gibi vatandaşların yoğun olarak katılım sağladığı mekanlarda düzenlenmeli. Eğitimler ayrıca, bölgedeki arıcılara, traktör, biçerdöver, saman balyası makinesi, kepçe vb. kullanıcılarına da verilmeli. Bölgedeki enerji nakil hatlarının altları ve karayolu kenarları mutlaka temizlenmeli.  Yerleşim yeri kenarındaki ormanlardaki cam, şişe, kâğıt vb. çöpler temizlenmeli.

Orman yangını riski üst seviyede. Kritik meteorolojik günlerde vatandaşlarımızı; daha duyarlı, daha dikkatli ve daha tedbirli olması konusunda bıkmadan usanmadan uyarmamız gerekiyor! 

Küresel Isınmaya bağlı iklim değişikliği nedeniyle tüm dünyada orman yangınları sayısının ve şiddetinin artacağından hareketle hem orman yangınlarına duyarlı hem de orman yangınlarıyla uyumlu bir toplum oluşturmak zorundayız. 


Yangınlara müdahale süresi ortalama ne kadar? Bu süreyi kısaltmak için neler yapılmalı?

Orman Genel Müdürlüğü; 2003 yılında ortalama 40 dakika olan yangına ilk müdahale süresini 2019-2023 yılları arasında 12 dakikaya düşürdüğünü, hedeflerinin orman yangınlarına ortalama 10 dakika içerisinde müdahale etmek olduğu belirtiliyor. Ancak burada bir hususa daha dikkat çekmek gerekiyor. İlk müdahale süresinin azaltılması ne kadar önemliyse ilk müdahalenin etkinliği çok daha önemli.


Anız yakma, hobi bahçeleri, orman içi tesisler… İnsan etkisine karşı denetim yeterli mi?

Bahse konu bu yerlere yönelik denetimler yetersiz. Anız yakma kanunen yasak olmasına rağmen her yıl milyonlarca hektar alan anız yangınlarıyla tahrip ediliyor. Anızın yakılması sonucunda gerek tarımsal ekosistem gerekse doğal ekosistem tahrip ediliyor. Özellikle topraktaki Karbon (C) ve Azot (N) dengesi yok oluyor ve tarlalar verimsizleşiyor. Organik madde miktarı azalıyor. Mikrobiyolojik aktivite geriliyor. Omurgasızlar yok oluyor.

Orman içi tesisler ve hobi bahçelerine yönelik tedbirler ve denetimler yetersiz kalıyor. Orman yangınlarıyla mücadelede bir önlem olarak ormanlara girişlerin yasaklanmasına rağmen ne bir denetim var ne de vatandaşın bu yasaklardan haberi var.

“İklim değişikliği yangını başlatmaz, yangını insanlar başlatır”

İzmir, Avrupa’da iklim riski en hızlı yükselen ikinci şehir. Bu durum yangınlara nasıl yansıyor?

Meteoroloji Genel Müdürlüğünün, son 6 Aylık (Ocak-2025/Haziran 2025) Meteorolojik Kuraklık Analizini haritasında da görüleceği üzere; İzmir ilinin neredeyse tamamı olağanüstü kurak, çok şiddetli kurak geçmiş ve son 6 ay neredeyse hiç yağış almamış.

Son 6 Aylık (Ocak-2025/Haziran 2025) Meteorolojik Kuraklık Analizi (Kaynak: MGM)

Deminde bahsettiğim üzere İzmir’deki ormanlar parçalı (bölünmüş) bir yapıya sahip. Diğer bir ifadeyle bölünmüş bu ormanlarda yoğun bir insan popülasyonu ve sirkülasyonu mevcut. Ayrıca, İzmir’e özgü “İzmir Poyrazı” olarak adlandırılan rüzgâr özellikle yaz aylarında çok daha etkili esiyor. Bu da yangının şiddetini ve hızını artırıyor. Şu hususu asla unutmayalım. Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği hiçbir zaman yangını başlatmaz. Yangını insanlar başlatır. Yangın başladıktan sonra iklim değişikliği ile birlikte değişen şartlar (Sıcaklık, nem, rüzgâr vb.) orman yangınlarının büyümesine neden olur.

KUTU 2 

“Orman yangınlarıyla mücadele birimi sürgün yeri olarak gözüküyor”

Orman işçilerinin mevcut sayısı ve çalışma koşulları bu yükü kaldırabiliyor mu? Yangın sezonunda sahada çalışan personel hangi zorluklarla karşı karşıya kalıyor? Yangınla mücadelede görevli geçici işçilerin statüsü ve güvencesi konusunda ne gibi sorunlar yaşanıyor?

Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere; 2020 yılına göre toplam personel sayısı yüzde 10 oranında artarken, memur yüzde 30 ve sürekli işçi sayısı yüzde 91 oranında artış gösterdi. Geçici işçi sayısı ise yüzde 64 oranında azalma gösterdi. Bildiğiniz üzere geçici işçilerin tamamına yakını yangın mevsimi süresince orman yangınlarıyla mücadelede istihdam edilmekteydi. Bu pozisyondaki işçilerin büyük bir kısmı 2023 ve 2024 yıllarında emekli oldu.

Tablo: OGM Personel Statü ve Sayıları (Kaynak: OGM 2024 Yılı Faaliyet Raporu)

OGM tarafından 2025 yılında, 8 bin 500 işçi pozisyonunda personel alındı. Bu personelin 3 bin 500 adedinin yangınla mücadelede (yangın işçisi, arazöz operatörü, iş makinesi operatörü gibi) istihdam edileceği belirtildi. 

Yangınla mücadelede istihdam etmek üzere kısa vadede; en az 10 bin yangın işçisi, bin 500 orman muhafaza memuru ve bin orman mühendisi alınması gerekiyor. Orman yangınlarıyla mücadele çalışma koşulları oldukça zor. Yangınların büyümesi ve mücadele süresinin uzaması nedeniyle neredeyse 7/24 görev yapmak zorunda kalıyorlar. Vardiya sistemine geçilmesi gerekiyor. Yangın işçilerinin, iş sağlığı güvenliği çerçevesindeki koruyuşu donanımları ve giysileri yetersiz kalıyor. “Ateş Savaşçıları” motivasyonunun arkasında sosyal hakların yok ediliyor. Torpilini bulan işçiler en kısa zaman yangınla mücadeleden geri hizmete kaçıyor. Orman yangınlarıyla mücadele birimi bir sürgün yeri olarak gözüküyor. 

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM