20. Asrın ikinci yarısı büyük savaşların ertesindeki yeni dengelerin tesis ettiği nispeten sakin ortamın güven telkin etmeyen tedirginliğini taşıyordu. Yerkürenin yaygın olmasa da birçok yerinde filizlenen mevzii, siyasi, askeri, iktisadi ve sosyal alanlardaki huzursuzluk saiklerinin yüzyıl sonuna varmadan gidişatın dünyayı krizler histerisine taşıyacağının işaretleriydi.
11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında Başkan George W. Bush tarafından açıklanan Preemptive Strike (önleyici saldırı) politik doktrini ile ABD’nin yanına Nato ve Koalisyon güçlerini alarak Irak ve Afganistan’a girmeleri, Batı’nın iki asırdan beri narsist ve gücü temsil yeni bir kimlikle dünyanın geri kalanının karşısına çıktığı, rasyonalite ve maddeye hükmettiği, Sovyetler Birliği düştüğü için dünyevi gücün kendisinden yana olduğu tek kutuplu bir iklimde gerçekleşiyordu. Yoksa Alman filozof Habernas’ın yıllar önce söylediği gibi, ‘modernlik tamamlanmamış bir projedir’ tezi doğrulanıyor muydu?
Bugün tekrar tekrar duyduğumuz eleştiri, Batı’nın Afganistan’da başarısız olduğu, kanaat şöyle ki; belirli yerel koşulları ve kadim gelenekleri göz ardı ederek kendi demokrasi ve özgürlük fikrini çevresel uygulamaya çalıştığı yönünde. Condoleezza Rice(eski dışişleri bakanı) “otuz yıl süren iç savaş Taliban’ın yedinci asır yönetim biçimlerinden bugünün dünyasının güvenli devletine geçmek için yeterli bir zaman dilimi değildi, hem bizim hem de onların daha çok zamana ihtiyacı vardı” derken ABD’nin ve müttefiklerinin bu hikayede hiçbir payı olmadıklarını, alınan kararların, verilen savaşların, yapılan harcamaların, ölen insanların sorgulanamayacağını çünkü Batı’lıların her zaman ve her durumda ‘üstün’ ve ‘iyiliksever’ olduğunu belirtmiş oluyordu.
Bununla birlikte daha yakından bakıldığında Batı’nın tam da yerel oluşumlarla bağlantılar kurmaya çalıştığı ve bunun sonucunda Dünyanın değişik bölgelerinde yerel savaş ağaları ile anlaşmalar yaptığı görülebilir. Tipik misalini Anadolu Ajansının başarılı bir gazetecilik örneği vererek gündeme taşıdığı Fransız LaFarge firmasının, Fransız istihbaratının bilgisi dahilinde Suriye’de DEAŞ ile yaptığı işbirliğini belgeleri ile ortaya koyduğu olayda da görüyoruz.
Fakat Dünya diplomasisinde geçmiş orta vadede değişik taraflardan telaffuz edilen söylemler çizgisinde Trump/1 döneminden bu tarafa ortaya çıkan paralel niyet ve fiili gelişmeler Batı ittifakının üyelerinin kendi aralarında olduğu kadar her birisinin kendi dahillerinde de genel bir gayri mutabakatsızlık ortamını sergiliyor. Bu ayrışma keyfiyeti Atlantik, Avrupa Birliği, Avrasya üzerinden Asya-Pasifik bölgesine doğru uzanan belirsizlik, yabancılaşma ve kümeleşmeyi körüklüyor.
21.asır başından itibaren küresel çapta bir güvenlik zaafiyetini kurumsal ve bireysel boyutta insanlığın en önemli ve çok yönlü gündem maddesi haline getiriyor. Hiç şüphesiz başta yaşam biçimlerini etkileyen iklim, salgın, terör, ekonomik krizler güvenlik boşluğunun tetikçileri konumundalar. Nitekim İngiltere’nin Brexit ile AB’den ayrılarak ABD’ye yaklaşması, Fransa Cumhurbaşkanı, NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini müjdelemesi.
Avrupa haritasını ilgilendiren, milenyum başından başlayan gelişmeler dizisi ile 2022’de Rusya ile Ukrayna arasında hali hazırda devam eden sıcak çatışmalar, yine uzun bir geçmişi olup 7 Ekim sonrası ayyuka çıkan Filistin meselesi listeye eklenmiştir. Alaska buluşması ertesinde, Avrupalı bazı liderlerin Washington ziyaretleri izlenimleri, Atlantik direncinin geçen asırda olduğu üzere yürürlükte olacağı beklentilerini kuşkuya düşürüyor.
Hasılı dünyadaki gelişmeler doğa’nın tarihte bugüne kadar hiç bir zaman olmadığı kadar gelecek adına yapılan tahminlerde iyimser beklentiler bir tarafa belirsizlik serdettiği, güvenlik açısından insanlık için 1920-1930 dönemine benzer şartların yaşandığı dönem bir olduğu konusu dünya kamuoyunda genel kabul görüyor.