Cumartesi, Eylül 13, 2025

Belirsizlik Çemberi

Dünya yüzünde çoğunluğunu  ulus devletlerin oluşturduğu, sembolleri olan bayraklar ile temsil edilen ülkeler uluslararası geçerliliği olan anlaşmalar ile korunduğu varsayılan egemenlik haklarını sınırları dahilinde kullanabiliyorlar. Firma olarak bir kısmının resmi tarihi yeni olmakla diğerlerinin geçmişi hayli eskilere dayansa da, tümünün sınırları içerisinde yaşayan yerleşik toplumlarının benzer yanları, nesillerce süren yurttaşlık ortak tarifine girmeleridir. Bu süreci zorlayan gelişme görünürde ‘göç’ politikalarıdır.

Dünyada yaklaşık bir asır öncesi itibarı ile popüler idare tarzı olan cumhuriyet rejimi; öncesinde geniş sınırlara erişmiş monarşi ve meşrûtiyet idarelerinden sonra daha ufak idari birimler şeklinde süratle yaygınlaşmışsa da devletlerin anayasal ve idari yapılarının farklı yorum ve uygulamaları ile demokratik olabilme çaba ve kabiliyetleri daima tartışılagelmiştir.  

Özellikle Demirperde yıkıldığından sonraki 33 senedir BM üyesi 180 civarı üye ülkenin, mutlak monarşi idaresi altında olanları  hariç, kabul gören bir demokrasi sınavı açısından demokratikleşme endeksinde geçerli not alamamaları bu sebeple abartılı değildir. İdari sistem açısından çok sayıda ülke, şeklen parlamenter müesseselere sahip ise de özde çoğulculuk perdelenmiş olabilir. 

Diğer önemli husus; üniter ve federal yapılarda, parlamenter ve kamaralı da haliyle siyasi kadrolar, bürokrasinin ve umumi tablonun ilgili sınırların içerisindeki seçmenin güncel düşünce ve tercihleri ile uzlaşısıdır. “Toplumlar layık olduklar idareler tarafından yönetilirler” söylemi burada öne çıkabilir.

Demokrasi tercihinde mevcut kalıplar, hal ve durum, siyaset ve seçim mekanizması, işleyişi ve buna karşılık seçmenin genel de itibari, özelde iradi tercihlerini ortaya hür koyabilirliği gibi faktörlerin mevcudiyeti şüphesiz fayda ve zenginlik sağlarlar. Dünyanın neresinde olursa olsun memleketin hal ve durumu denince önde gelen en önemli unsurun vatandaşların ekonomik şartlardan etkileniyor olacağında ise hiç şüphe yoktur.  

Bu etkileniş birey ve toplulukları tarihi konjonktür içerisinde önce ‘güvenlikten’ yola çıkarak bir dizi faktörün yanısıra ekonomi tarafıyla devam etmiştir. Fakat maalesef birey bu etkilenişi ile tarih boyunca kendisini hakim unsurlara karşı sadece ‘edilgen’ kılabilmiştir. İdeolojik açıdan 20.asrın sosyal devleti Sovyetler’in son bulmasının nedeni sosyalist idari zihniyetin emperyal yayılımı ile idaresi dahilinde önlenemeyen sosyal ve iktisadi dirençsizliğin bileşkesinde daha fazla sürdürülemezliği idi.  Sovyetler’in yıkılmasının bir başka  nedeni de bireyin üretime karşı kendisini kayıtsız ve tepkisiz kılmasıydı. 

Nitekim sonrasında, bu kez ‘tek kutuplu’ nitelendirilen dönemde gelişmişliğin, demokratikleşmenin hamisi  ‘tüketici’ zihniyetin küresel çapta ekonomik krizler türbülansına girmesidir. Aynı risk Kapitalist kampın tüketime karşı kendini pasifize etme riski taşıyan bireyciliğe dönüşebileceği ihtimali için de her zaman geçerlidir.

Bir toplumu oluşturan iktisadi karar birimlerinin sağladıkları fayda ve tatmin düzeyi seçimi de kazandırıyorsa ve müdahale yoksa o sistem yürür. İdari coğrafya için zor bir çabadır. Küreselleşmenin yaygınlaşması, uluslararası iktisadi dolaşım ve entegrasyonun artması gelişmeleri paralel etkilerken neticelerinin ülkelerin ekonomik durumlarına, karar ve tercihlerine  direk veya dolaylı tesir etmemesi mümkün değildir. Bu durumun riskleri koruma şemsiyesi altına ne kadar alıyor olduğu ise mevcut küresel durumda görüldüğü üzere belirsizdir. 

Demir Uzun

Diğer Yazarlar