Sevgili Okurlarım,
Geçirmiş olduğum ağır bir rahatsızlık nedeniyle yazılarıma bir müddet ara vermiş bulunuyordum. Kent Hastanesinde yattığım süreç içinde bana yakın ilgilerini gösterip iyileşmemde büyük katkıları olan başta Dr. Gamze Gözüm olmak üzere, Dr. Jülide Çeldir Emre, doç. Dr. Ebru Ak ile acil serviste başarılı bir şekilde katkıları olan Dr. Sevilay Karaduman gibi nadide hekimlere sonsuz teşekkürlerimi, bu vesile ile tekrar etmek isterim. Şimdi ise bu makalem çerçevesinde önemli bir siyasi konuyu takdir ve değerlendirmelerinize sunmak isterim.
Gerek iktidarı temsil eden fiili ittifak halindeki partiler, gerekse muhalefet bloğunda yer alan siyasal oluşumlar maalesef tamamen temsil ettikleri toplumdan kopmuş bulunuyorlar. Hem siyasal rejimi 2018 yılında değiştiren AKP iktidarı hem de ana muhalefet partisi olan ve 100. Kuruluş yılını kutlayan CHP kendi menfaat ve koltuk hırslarını toplum önünde yenemediklerini tüm eylemleri ile ortaya koymuşlardır. Son genel seçimler neticeleri itibariyle göstermiştir ki, toplumun yarısı 21 yıldır iktidarda olan ve uygulamaları ile tamamen ideolojik dayatma içindeki AKP zihniyetine karşı bir duruş sergilemiştir.
Mevcut siyasal yapıya bakıldığında ülke 1950 yılından itibaren sağ görüşlü partiler tarafından yönetilmiş, ancak Turgut Özal döneminden başlayarak Cumhuriyetin kazanımları birer birer elden çıkarılarak, özelleştirme adı altında yabancılara satılmıştır. Bu satış ilmelerinde, legal ve illegal olarak birçok komisyonların alındığı da kamuoyunu her zaman meşgul etmiştir. Nedenine gelince ise bu özelleştirmeler yapılırken hep “blok satış“ gerçekleştirildiği için tabana yayılan bir özelleştirme söz konusu olmamıştır. Tüm bu satışları yapanlar ise “milliyetçilik“ sloganlarını devamlı tekrar ederek toplumun eğitimsizliği ve ilgisizliğinden faydalanmışlardır.
Günümüzde ise seçimlerden önce çok büyük iddialar ile ortaya çıkan muhalefet bloğu içinde yer alan partiler seçim yenilgisinin sorumluluğunu maalesef üstlenme cesaretini gösterememişler ve bu sorumsuz yapıları ile ülke yönetmeye talip olmuşlardır. Bu siyasal partilerin liderleri içinde en dikkat çekeni ise yapmış olduğu konuşmalar, uyumsuz davranışları ve kaprisleri çerçevesinde, Sn. Meral Akşener’dir. Eski “Asena Meral“ lakabına yakışır şekilde hamasi nutuklar atan bu lider 26 ağustos gibi çok önemli bir tarihi de kullanarak sanki ciddi açıklamalar yapacakmış beklentisini toplumda yaratmış, ancak incir çekirdeğini doldurmayacak laflar ederek sahneyi boş yere işgal etmiştir.
Meral Akşener’in, yeni olabilecek hiçbir özellik kazandığını söylemek ise oldukça zordur. Kaybedilen seçimlerden sonra istifa edip siyasetten çekilmek yerine partisi içinde kurultaya giderek kendisi tek aday olup, daha önce belirlenmiş delegelerin oyu ile genel başkanlığını korumuştur. Kurultayda ise, gerçekte olmamış olayları olmuş gibi anlatarak delegelerin önünde partisinin siyasi hayatiyetini sağlamış olan CHP’ye sözlü saldırılarda bulunmuş, yine Asena elbisesini giyerek kendisinin hiçbir suçu olmadığını başka düşmanlar yaratarak seçim kaybetmenin sorumluluğunu alamamıştır.
Meral hanım kaybettiniz; bunu nasıl anlayacaksınız. 1.5 yıl CHP ile beraberdiniz; hiç mi Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olabileceğini konuşmadınız. Bütün yanlışları arka arkaya yaptınız ve yapmaya da devam ediyorsunuz. Muhalefet bloğunda yer alan millet ittifakı siyasi partilerin 1.5 yıl çalışma ile hazırladıkları mutabakat metninde üzerinde durmadıkları ve belirginlik kazanmamış iki konudan birisi ki en önemlisi, siyasetin finansmanı, ikincisi ise delege sisteminin tamamen kaldırılmasıdır. Günümüzde siyasi partiler kurulurken, hemen eski karizmatik olduğu düşünülen birisi seçiliyor ve onun etrafında kimlikleri bilinmeyen sponsor kişiler yer alarak ileriki tarihlerde ise bu yardımlarının karşılığını beklemektedirler.
Muhalefet bloğunda yer alan Sn. Meral Akşener, partiyi hangi finansman kaynakları ile kurmuştur. Bunu hiç açıkladı mı? Bu parti binalarını kim tefriş etti veya satın alındıysa hangi kaynaklar kullanılmıştır. Partinin lüks araçları nasıl alındı veya kiralandı? Bu giderlerin ne kadarı üyeler tarafından karşılanmıştır. Holdinglerin ve vakıfların katkıları ne kadardır. Fransa’da kendi adına alınmış olan bina nasıl finanse edilmiştir?
İşte önemli olan bunların net ve anlaşılır şekilde toplumla paylaşılmasıdır. Bu konu Sn. Ahmet Davutoğlu ve Sn. Ali Babacan ile Sn. Temel Karamollaoğlu ve partileri için de geçerlidir. Ancak hiçbiri bu önemli konuya maalesef değinmeden geçmektedir. Unutmamak gerekir ki, bundan yıllar önce televizyonlarda alyansını çıkararak “benim bütün servetim budur. Eğer bürgün bundan başka servetim olursa“ diye devam etmiş ancak yıllar onun lehine çalışmış lider olan kişi bugün uluslararası zengin kişiler arasına girmiştir.
Günümüzde dijital sektörün bu kadar gelişmiş olduğu dikkate alınırsa, bu partilerdeki delegelik sisteminin tamamen kaldırılması zor mudur? Delegelik yerine partiye üye olan her bireyin vereceği elektronik oylar ile parti meclisi, genel idare kurulu, karar organları ile milletvekili adaylarının belirlenmesi çok kolay ve rahatlıkla yapılabilecektir. Böylece toplumun siyaset hayatına katılması ve söz sahibi olması daha kolay olmaz mı?
Doktriner olarak ele alındığında, demokratik rejim ve sistem sanayi devriminin sonucunda gündeme gelmiştir. Bu kapsamda, demokrasi, önce sermaye sınıfının doğup gelişmesine ve bununla birlikte işçi ile emekçi sınıfının da paralel olarak güçlenmesine dayanarak hayat bulmuştur. Bu uzun bir süreci ve sınıfsal çatışmaları beraberinde getirmiştir. Ancak ülkemizde bu süreç daha toplum feodaliteden ve din tahakkümünden, çağdaş sermaye ve işçi sınıfları gelişmeden başlamıştır.
Osmanlının miras bıraktığı borçları TC Ödemiş ancak feodaliteye dayalı dinsel eksendeki, tarım toplumunu tasfiye edip geliştirememiştir. Bu nedenle iktidara gelen tüm sağ partiler temel hak ve özgürlükler ile hukuk devleti olmayı sadece kendi dinsel ulusal ve milliyetçi anlayışları için kabul ederler, diğer topluma ise onlara göre rahatlıkla ötekileştirebilecek, itibarsızlaştırılabilecek, üzerinde her türlü baskı kurulabilecek, dayatma yapılabilecek kitleler olarak değerlendirmektedirler.
Günümüzde, ana muhalefet partisi ve diğer muhalefet bloğunda yer alan parti ve yöneticileri, kendi koltuk kavgalarından ve ikbal hırslarından seçim yenilgisini bir türlü kabul etmeyerek bu yenilginin suçlusu olarak birbirlerini işaret etmektedirler. Ancak onların kısır düşüncelerini tüm Türk Halkı net olarak görmekte ve büyük bir kesim yerel seçimlere gitmemek yönünde neredeyse fikir birliğine varmış durumdadır. Ülkede yeniş bir anlayış yeni bir program, yeni bir ruh getireceklerine toplumdan kaçmayı ve toplum önünde özeleştiri yapmamayı maalesef tercih etmişlerdir.