Cuma, Eylül 20, 2024

Anayasa Darbesi ve Devlet Krizi

Askeri darbeleri vesayet olarak öne sürüp bundan devamlı yakınıp mağdur rolü ile ikbal sağlayanlar anayasa darbesini izah edemezler


Sevgili Okurlarım,

Ülkemizde uzun zamandır çürümüş ve tefessüh etmiş bir adalet mekanizması olduğu tüm medya organlarında farklı yaklaşımlarla dile getirilmektedir. Bu sistemsizlik içinde, gerçek bağımsız bir adaleti bulmak ise imkânsızdır. Son dönemde, iktidarın yönlendirmesi ile hâkim ve savcıların hukuk ve yasalar dışında kararlar verebildiklerine şahit olunmakta ve örnekleri de medyada defalarca gündeme getirilmektedir.

Türkiye’deki, genel seçimler sürecinde işçi partisi bünyesinde yer alan, Av. Can Atalay Hatay ilinden, milletvekili seçilip Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiştir. Ancak iktidarın bileşenlerinin korktuğu ve bunu fobi haline getirdiği, toplumun kendi dinamikleri içinde, inisiyatif kullanarak oluşturduğu gezi hareketi ve direnişi ile ilgili davada yargılandığı istanbul 13.Ağır ceza mahkemesi heyeti tarafından 2020 yılında 18 yıl ceza aldığı ve bunun da Yargıtay’ın onayladığı halk arasında bilinmektedir.


Anayasanın 153. Maddesi;

Anayasa mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz. Anayasa mahkemesi bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez. Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının resmî gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir.

Bu tarih, kararın resmî gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez. İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar. İptal kararları geriye yürümez. Anayasa mahkemesi kararları resmî gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.

Bu maddenin kapsamından net olarak görülebileceği üzere, Anayasa Mahkemesinin kararları kesin olup herkesi bağlamaktadır. Anayasadan kaynaklanmayan devlet yetkisini hiçbir organ kullanamaz. Görüldüğü kadarıyla olay bir hukuk tartışması değildir. Çünkü hukukun olmadığı yerde tartışması olmaz. Güncel olarak ele alındığı zaman anayasanın tanımadığı bir yetkiyi yargı kullanıyorsa darbe yapıyordur ki bunun bir başka tanımı olamaz. Yargının bir kısmının yürütme ile beraber yaptığı bir darbedir. Milli iradeye ipotek koymak ve onu gasp etmek anlamının başka bir panorama çizmesi söz konusudur.

Anayasa mahkemesi, 27 eylül 2023 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan kararı ile Hatay milletvekili ve Av. Şerafettin Can Atalay’ın seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu husus Anayasa Mahkemesi kararında hak ihlallerinin ortadan kaldırılması için kişinin yeniden yargılanmasına başlanması, mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması, ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi şeklindeki işlemlerin yerine getirilmesi için istanbul 13. Ağır ceza mahkemesine gönderilmesi hükme bağlanmıştır.

Prosedür gereği, istanbul 13. Ağır ceza mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararından sonra görevli olan mahkemedir. Bu husus kararda net olarak ortaya konmuştur. Can Atalay, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda hak ihlalinin sonuçları ortadan kaldırılarak derhal tahliye edilmelidir. Bunun aksine olarak yaratılacak bir eylem, Türk Ceza Kanununda tanımlanan, hürriyeti tahdit ve görevi kötüye kullanma suçlarını gündeme getirecektir. Buna karşın İstanbul 13. Ağır ceza mahkemesi başkanı imzası ile dosya yargıtay’a gönderilmiştir.

Bu uygulamada, dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ta, ağır ceza mahkemelerinin heyet halinde karar vermesidir. Sadece başkanın imzası ile böyle bir karar verilemez. Gelişen bu durumda, hak ihlali sona erdirilmeyip, tahliye sağlanmadığından, İstanbul 13. Ağır ceza mahkemesi başkanı hakkında görev suçu ve yasal olanakları kullanmak sureti ile hürriyeti tahdit nedeni ile “HSKA“ tarafından gerekli işlemlerin başlatılması kaçınılmazdır.

Ülkemizde yaşanan bu hukuksuzlukların sonunun gelmesi şarttır. Ancak gelinen noktada bunu sadece temenni etmek mümkündür. İktidarın bu konuda adaleti tamamen siyasallaştırmasına, tüm sivil toplum örgütlerinin, tüm baroların, tüm meslek örgütlerinin, tüm kitle örgütlerinin reaksiyon göstermesi gereklidir. Bu kadar hukuksuz işlemlerin kabile devletlerinde olabileceğini iktidara anlatmanın bir yolu olmalıdır. Nerede iktidarın akli selim eski adalet bakanları nerede cumhurbaşkanlığının hukuk danışmanları, yine ekonomi gibi ülkeyi bir başka kaosa sürüklemek için dış güçlere mi ihtiyaç vardır. Yoksa yine bu hukuksal ve aynı zamanda devlet krizini de dış güçler mi yaratmıştır.

Benim görüşüme göre bu iktidarın en büyük ve affedilmez hatası olan adaleti siyasallaştırmasından ve şimdi de devlet krizini yaratan yargıdaki siyasal ayrışmadan gün yüzüne çıkmaktadır. Bunun yegâne ilacının ise, bağımsız bir adalet sisteminin Avrupa birliği normlarında organize edilmesi ile mümkündür. Ancak burada en önemli nokta ise, şimdiye kadar siyasallaşmış olan hâkim ve savcıların bu kurulacak bağımsız adalet sistemine uyacaklarına inanmak ise imkânsızdır. Etik davranışlara sahip olan yargıçları bulmanın da pek kolay olacağı düşüncesine sahip değilim.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Perdenin Arkasındaki Adam

Diğer Yazarlar