Pazartesi, Eylül 16, 2024

12 Mart 1971 Muhtırası ve İhtilal -I

Askeri eylem söndürülemezse, kendini tüketen ateşe benzer


Sevgili okurlarım,

Her zaman tekrar ettiğim gibi, geçmişi bilmeden, anlamadan, gün için ahkâm kesmek, hele gelecek hakkında görüş bildirmek mümkün değildir. Bu husus eğitimli entelektüel kesim tarafından yapılırsa, olayın boyutu çok daha başka olacaktır. FETÖ silahlı terör örgütünün sahte ve düzmece delillerle, gerçekleştirdiği, Ergenekon davasının, hazırlanış, planlama ve hayata geçirme aşamalarını şahsen çok iyi bildiğim için, yine bazı konuları, tarihe not düşmek amacıyla, üzerinden geçerken, çok önemli bir hususa takıldım ve bu makaleyi kaleme alma ihtiyacını duydum.

Çeşitli konuşmalarımda gençlerimizin bana çoğu zaman sordukları bir konuyu da bu vesile ile açıklamış olacağım. 12 Mart 1971 muhtırası ile ilgili bir bölüm Sayın Erol Mütercimler tarafından Ergenekon Mahkemesi heyetine savunma aşamasında söylenmiş, aynen tutanaklara da geçmiştir. Erol Mütercimler sanık olarak, emekli Tüm General Memduh Ünlütürk’ün kendisine bu muhtıra ile ilgili söylediklerini duyum tanımlaması olarak iletmiştir.

Memduh Ünlütürk; “Ülkenin içinde bulunduğu anarşik ortamdan kurtulabilmesi, huzur ve sükûnet sağlanabilmesi amacıyla hükümete verilmek üzere bir muhtıra hazırlanmasına karar verildi. O tarihte, harekât dairesi başkanıydım. Bu muhtıranın hazırlanması bana verildi. Ben sekiz maddelik bir muhtıra hazırladım ve kuvvet komutanlarına takdim ettim. Onlar incelemiş ve muhtırayı uzun bulmuşlar. Hazırladığım taslak çok yumuşaktı ve uyarı amacıyla kaleme alınmıştı. Özellikle sınır kapılarındaki bir takım düzenlemeleri kapsıyordu. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur hazırladığım taslağı değiştirerek üç maddeye indirmiş ve sertleştirmiş. Daha sonra bu yeni hazırlanan muhtıra çeşitli yerlere gönderildi. Memduh Ünlütürk aynı zamanda CIA ve KGB gibi istihbarat örgütlerinin kendilerine zarflar verdiğini konuşmalarına ilave etmiştir. Tüm bunların yanı sıra, Memduh Ünlütürk’ün Orgeneral Faik Türün hakkında “Son derece korkaktır, ürkektir. Tek başına hareket etme gücü yoktur. Eğer arkasında Turgut Sunalp olmasaydı, o hiçbir şey yapamazdı. Amerikalılar bu nedenle en uygun kullanılabilecekleri adamı seçtiler“ dediği Erol Mütercimler tarafından mahkemede, açıklanmıştır.

İşte bu noktada, benim itirazım vardır. Bu anlatımlarda, sadece Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur’un ismi ön plana çıkarılarak, ortak amacın, hükümete salt bir muhtıra vermekle sınırlı olduğu ve hazırlama görevinin de Tümgeneral Memduh Ünlütürk’e verildiği anlatılmaktadır. Oysa durum çok farklıdır ve muhtıra ile kesinlikle sınırlı değildir. Bir diğer taraftan ise Memduh Ünlütürk’ün Orgeneral Faik Türün için korkak ve ürkek ifadesini kullanması bende hayret uyandırmıştır. Çünkü Faik Türün Paşayı çok yakından tanıma şerefine nail olmuş birisi olarak, ilişkilerimin de çok özel olduğunu belirtmek isterim. Memduh Ünlütürk paşanın, korkak sıfatıyla tanımladığı Faik Türün bir Kore gazisi ve kahramanıdır bütün muharebelerde yer almıştır. 1933 Yılında harp okulundan mezun olmasına rağmen yarbaylığından itibaren 1 yıl kıdem terfii alarak 1932 mezunları ile beraber işlem görmüştür. O dönemde, yüksek askeri şura, yüksek değerlendirme kurulu olarak da görevlendirilmiştir ki terfi sırasında olan albay ve generallerin liyakat değerlendirmesini bu kurul yapmaktadır. Korgeneral rütbesinden, orgeneralliğe terfilerdeki 1932 mezunları, kurmayların içinde en yüksek puanı Faik Türün’ün aldığını da unutmamak gereklidir.

Şimdi ben o dönemi ele alarak ana hatları ile gündeme getirmek istiyorum. Bu hususta Sayın Orgeneral Faik Türün’ün açıklamalarına da dikkat ettiğimi ifade etmek isterim. 1968 Yılının, başlarında Cemal Madanoğlu ile eski 27 mayısçıların ve yeni subayların oluşturduğu aynı zamanda sivil kişilerin de yer aldığı, bir grup devrimci toplanıp bir araya gelerek, hazırlık çalışmalarına başlamışlardır. Devlet idaresini ele geçirmenin en kolay, basit ve hızlı yolu, askeri bir darbe olduğu değerlendirilerek, bazı albay ve generallerle bağlantı kurmaya ve aynı zamanda da kadrolaşmaya önem vermişlerdir. Hazırlık ve teşkilatlanma çalışmalarının uzun süreceği dikkate alınarak; 1968 yılında, üç silahlı kuvvetten korgeneral rütbesinde olan; Korgeneral Faruk Gürler ( Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı ), Koramiral Kemal Kayacan, ( Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı ), Hava Korgeneral Muhsin Batur, (Yüksek Askeri Şura Üyesi ) ile temas kurup mutabık kalarak çalışmalarına başladıkları görülmektedir. Bu hazırlık ve planlama çalışmaları kapsamında ilk olarak bu grup tarafından, lider tespitinin yapılması hususu ele alınmıştır.

Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu, aktif bir görevde olmadığı için, yapılan oylamada, Korgeneral Faruk Gürler seçilmiştir. Bunun neticesinde ise, Cemal Madanoğlu ve onunla beraber hareket eden 27 mayısçı kişiler bir kenara çekilirler. Bu olaylar cereyan ederken, Faik Türün 1969 ağustos’unda orgeneralliğe terfi etmiş olarak 3. Ordu komutanlığı’na atanarak Erzincan’a gitmiştir. Buradaki başarıları dikkate alınan Faik Türün, ertesi yıl hemen İstanbul’daki 1. Ordu Komutanlığına tayin edilir. Faik Türün 1. Orduya atanmadan önce oranın komutanı olan Orgeneral Kemal Atalay’ın Kara Kuvvetler Komutanı olması söz konusudur. Fakat ihtilal hazırlığında olan grubun da etkisiyle, hemen emekli edilir ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na 2. Ordu komutanı olan Org. Faruk Gürler getirilmiştir.

Faik Türün paşaya veda etmek için, onu binbaşılığından beri yakından tanıyan ve Adapazarı’ndaki 2. Piyade Tümeninin komutanı iken, Ankara’ya Kara Kuvvetleri Karargâhı, plan program dairesi başkanlığına atanan tümgeneral Celil Gürkan 1. Ordu karargâhına gelmiştir. Celil Gürkan’ın aynı zamanda, Cevdet Sunay, genelkurmay başkanı iken onun özel kalem müdürlüğünü de yaptığı bilinmektedir. Faik Türün paşanın Kurmay Başkanı Korgeneral Fikret Köknar kendisine, karargah destek birlikleri Kurmay Binbaşı Cemil Özşen, ordu komutanlığını ziyaret ederek, kendisinin Tümgeneral Celil Gürkan’ın başkanlığını yaptığı bir toplantıya çağrıldığını, orada bazı subaylara özel görevler verildiğini gördüğünü, askeri bir darbe ile devlet idaresine el koyma hazırlığı içinde bulunulduğu intibaını edindiğini ifade etmiştir.

Ordu komutanı da, genelkurmay başkanına durumu arz etmesine rağmen Celil Gürkan yeni görevine atanmıştır. Faik Türün Paşaya iletilen istihbarat notları kapsamında; Ankara’da askeri bir cuntanın, Ankara dışında da önemli merkezlerde örgütlenmiş olduğu ve İstanbul’daki kolunun başkanlığını 2. Tümen komutanının yaptığı ve Tümg. Celil Gürkan’ın atandığı yeni görevinin de cuntanın genel planlama dairesi başkanlığı olduğu, bunun yanı sıra, İstanbul’daki bölge başkanlığının da, garnizon komutanlığı ( 3. Kolordu komutanlığı ) kurmay başkanlığına verildiği iletilmiştir.

Bir diğer taraftan ise bir darbe gerçekleştiğinde Orgeneral Faik Türün’ü enterne edecek kişinin, harbiye’de 3. Kolordu Komutanlığında çalışan tankçı Yarbay, Şahap Atalay olduğu belirlenmiştir. Bölgedeki enterne timlerinin başında bir subay bulunacak, ancak timi erler değil, bölgedeki yeraltı örgütlerindeki çoğu üniversite öğrencisi gençler oluşturacaktı. Bu sivil gençlere, parka, kep, bot ve silah verilecek ve eğitilecekleri de istihbar edilmişti. Faik Türün Paşa, İstanbul’daki görevine başlayınca Yarbay Şahap Atalay’ı da, ona özel kalem müdürü olarak görevlendirilmesi de dikkat çekicidir.

Askeri cuntanın kurmak istediği düzende görev alacaklar, onların ön çalışmalarda kullanacakları kod isimler de hazırlanmıştır. Faik Türün Paşa ve ona bağlı istihbarat birimleri, ulaşılan, çok partili parlamenter bir cumhuriyetin devrilmesine taraftar değildir. Bu nedenle, Faik Türün Paşa, kolordu komutanlarıyla Ankara’ya müdahale gerekirse ne yapılabileceği hususunu konuşarak, Ankara’ya hangi yol ve istikametlerden gidileceğini, birliklerin yanlarına alacakları silah ve araçlar ile bölgedeki askeri hava alanlarını nasıl kontrol edileceğini, gerekirse TRT’nin İstanbul vericilerinin kullanılmaması için nasıl tedbir alınması gerektiği gibi detaylar üzerinde çalışılmıştır. Faik Türün Paşanın emriyle gerek nizamiye ve gerekse lojmanlardaki diğer nöbetçilere her gün parola ve işaret kelimelerinin verilmesi ve kontrollerin sıkılaştırılması iletilmiştir.

Cunta, hazırlıklarını tamamlarken, ordu ve kolordu komutanlarını Ankara’da 10 mart tarihinde yapılacak genişletilmiş komuta konseyi toplantısına Faik Türün Paşa da çağrılmıştır. 9 Mart 1971 akşamı diğer kolordu komutanları ile birlikte Türün Paşa Ankara’ya giderek sıhhiye’deki orduevinde yerleşirler. Faik Türün Ankara Merkez Komutanı olan kardeşi Tümgeneral Tevfik Türün ile orduevinde buluşarak ondan bilgi almak isterler. Tevfik Türün Paşa, durumun gergin olduğunu, yakın garnizonlardan gelmiş eli silahlı bazı subayların karargâhlarda dolaştıklarını, bir bekleyiş içinde bulunduklarını iletir. Faik Türün de kardeşinden orduevinde misafir olan bu grubu en az bir takımla koruma altına almasını talep eder. Bir taraftan da istanbul’daki 1. Ordu kurmay başkanıyla telefonla konuşarak dikkatli olunmasını, kendisinin şahsen vereceği emirler dışında, Ankara’dan verilecek emirleri hemen icraya koymamasını istemiştir.

10 Mart 1971 tarihinde, yüksek askeri şura salonunda genişletilmiş komuta konseyi olarak, korgeneral ve orgenerallerin katıldığı bir toplantı yapılmış ancak bu toplantıda kuvvet komutanları konuşmamışlardır. Bir darbe yapalım, muhtıra verilsin diyen kimsenin olmadığı dikkat çekici bir not olarak değerlendirilmelidir; o toplantıda hükümete muhtıra verilmesinden hiç bahsedilmemiştir. Faik Türün Paşaya iletilen önemli bir haberde; 8 mart 1971 akşamı hava kuvvetleri karargâhında Orgeneral Faruk Gürler ve bazı generaller, oradaki hava generalleri ile bir araya gelerek, ertesi günü 9 mart 1971 saat: 16.00’da yapılacak darbenin 30 Haziran 1971’den daha geç bir tarihe kalmaması şartıyla ertelemişlerdir. Bu gelişen yeni duruma itiraz edenler olmuş ve cuntayı korkaklıkla suçlamışlardır.


Devamı bir sonraki yazıda…

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar