Bir şeyi duygusal olarak bilmek ile entelektüel anlamda bilmek arasında çok farklar vardır. Gündelik ve kanıta dayalı olmayan bilgi ampirik bilgi olarak, bunun tam karşıtı kanıta dayalı olan bilgi ise bilimsel bilgi olarak tanımlanır.
Örneğin; Newton elma yetiştiriciliği ile ilgili bilgi sahibimiydi sizce? Yahut elmanın kimyasal özelliklerini biliyor muydu dersiniz? Bunların hiçbiri ile ilgili bilgi sahibi değildi. Peki, neden yer çekimi yasasını tüm bu bilgileri ondan çok daha iyi bilen elma yetiştiricileri, yani çiftçiler değil de Newton buldu dersiniz? Çünkü bütünsel üretim, bütünsel bir bakış açısı gerektirir, doğayla, bilginin birleşip bir teoriye dönüşmesi için fotoğrafın bütününü farklı açılardan görmek, herkesin baktıkları içinden kimsenin göremediğini bulmak, bilimsel bakış açısı kadar, bir sanatçının duyarlılığına ve bir yazarın düşünsel dünyasına sahip olmayı da gerektirir. Newton’da bunlar olmasaydı, elmanın ağaçtan düşüşünü gökteki cisimlerle ilişkilendirebilir miydi?
Elbette ilişkilendiremezdi…
Newton’un bu ilişkilendirme için elma ile ilgili herhangi bir bilgiye sahip olmaya ihtiyacı yoktu. Çünkü konu elma değildi. Konu, ne ile neyin nasıl ilişkilendirildiğiydi.
Bu günkü konumuzun üzerine oturmuş olduğu zemin de tam olarak bu.
Bir şeyi duygusal olarak bilmek ile entelektüel manada bilmek arasındaki fark…
Üzülerek söylemeliyim ki iş sağlığı güvenliği camiasının büyük bölümü bu mesleği entelektüel anlamda değil duygusal kategoride biliyor. Yani gündelik, ezbere dayalı, ilişkilendirmelerden yoksun ve genel geçer bil bilgi. Bu bilginin kaynağı da can simidi gibi sarıldığı ve ezberlemek için ter döktüğü mevzuat. Oysaki mevzuat sadece kuraldır; bir yaklaşım ve bakış açısı değildir. İşte bu tarz bilgiye normatif bilgi de denir. Kuralları bilmek başkadır, o kurallar ile gerçekliği sınayıp pozitif bir sonuca varmak başkadır.
Mesela oyundan örnek vereyim; Oyun, sadece kurallara uymayı değil, bir oyun anlayışına, oyunun nasıl oynanması gerektiği anlayışına da sahip olmayı gerektirir. Futbolun kurallarını bilen herkesin futbolcu yahut yedi notayı bilen herkesin müzisyen olamayacağı gibi. Bu anlamda iş sağlığı ve güvenliği camiası, kuralların dar kalıpları arasına sıkışmış kendini tekrarlamaktadır.
Güvenlik ile sosyolojiyi, psikolojiyi, teknolojiyi, iletişimi, yönetimi, antropolojiyi hatta etimolojiyi ilişkilendiremezsen mevzuatı ezberleyip işyerindeki karşılığını sorgulamanın ötesine gidemezsin. Ve bu monoton ile de hiçbir pozitif sonuca ulaşamazsın.
Eğitim ile öğretimin ayrı şeyleri tanımlayan iki ayrı kavram olduğunu ve bunların arasındaki farkı anlayıp buradan iş sağlığı ve güvenliğine yatay bir pencere açarak etkili çıkarımlar ve pratikler geliştirmek güzel olmaz mı sevgili iş sağlığı ve güvenliği çalışanları?
Ya da sosyal psikolojiden yararlanarak işyerinde davranış ve tutum değiştirme teorilerini uygulayıp kitlesel çapta olumlu davranış değişikliklerine sebep olmak istemez misiniz?
Ne bileyim mesela yönetimin unsurlarından biri olan planlamayı öğrenmek ve tüm iş süreçlerine algoritmal bir planda yer verip tehlikeleri, onlar henüz oluşmadan yahut riske dönüşmeden önce kontrol altına almak kötü mü olur?
Şu an yapmakta olduğumuz faaliyetler gerçekten iş sağlığı ve güvenliği faaliyeti mi yoksa basit ezberler ve rutinler mi?