Pazartesi, Ekim 21, 2024

MÜLTECİ Mİ? SIĞINMACI MI? YOKSA ÜLKEYİ İŞGALCİ Mİ? – TÜRK HALKINA MALİYETİ

Savaş gerçeği insanlığın en büyük utancı olmasına rağmen ülkesi için savaşmayanlar ise sadece vatan hainidir.

Sevgili okurlarım,

Birçok açıdan ülkelerin savaşmaları gündeme maalesef gelmektedir. Ancak bunların temelinde günümüzde enerji alanlarının kontrol edilmesinin yatması ise olayın en korkunç boyutunu ve devlet yöneticilerinin hırsını işaret etmektedir. Savaşlara hayır diyen toplum muhalefeti mevcut olmasına rağmen ne yazık ki onların sesleri oldukça cılız çıkmaktadır.
Son yıllarda gerek komşularımızda ortaya çıkan iç savaş konumlarına büyük emperyalist güçlerin müdahale etmesi, gerekse doğrudan vekâlet savaşlarına girilmesi ise kabul edilemez gerçekler arasında yer almaktadır. Bu hususta Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya Federasyonunun da olmasının temelinde Birleşmiş Milletlerin yapısındaki aksaklığın da büyük rol oynadığını unutmamak gereklidir diye değerlendiriyorum. Birleşmiş Milletlerin günümüzde arzu edilen fonksiyonlarının olamamasının ise en büyük nedenlerinden birisinin, bünyesindeki veto etme hakkına sahip 5 tane devletin yer almasıdır. İşte bu 5 devletin en olumsuz hareketlerde yer alması ise bir başka kabul edilemez unsur olarak öne çıkmaktadır.
Birleşmiş Milletler artık fonksiyonunu yitirmiş bir kurum olarak ortada durmaktadır. Savaşların önlenmesi ve yaptırımların güncelleşmesi için bu yapının yeniden reorganize edilmesinin kaçınılmaz olduğunu bütün dünyanın anlaması gereklidir. Jeopolitik tatminsizlik olgusu da savaşın nedenlerinden birisi olarak önümüze çıkmaktadır. İnsan çatışması ve tatminsizlik başlı başına önemli birer unsur olma niteliğindedir.

Bir siyasi toplumun yaşadığı yerde tüm ihtiyaçları karşılanmalıdır. Bu mümkün değildir. İşte o zaman toplumun yaşadığı yerin genişleme ihtiyacı gündeme gelmektedir. Bu durumun da savaşın gündeme gelmesini olgunlaştıran etmenlerden birisi olduğu görülmektedir. Güncel ekonomik yaklaşımlara bakıldığında savaş için yatırım yapan vardır ancak barış için yatırım yapan ise maalesef yoktur. Savaş insanların aç gözlüğü ve ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Günümüzdeki durum dikkate alındığında ise, uzatılmış savaşlara gelince bunların tamamen bölgesel savaşlar olduğu bilinmekte olup daha ziyade bir bölgede devam eden çatışmalardır ki bunlara da örnek olarak Afganistan, Irak, Suriye gibi savaşlar verilebilecektir.

Paylaşım savaşları ise daha ziyade doğal ve enerji kaynaklarının paylaşımı için yapılan bölgesel savaşlardır. Bunlar bazen vesayet savaşları şeklinde de önümüze çıkabilmektedir. Günümüzde Ortadoğu’da yapılan savaşların paylaşım savaşı olduğu dikkate alınmalıdır. Bu yöresel veya diğer adıyla vekâlet savaşlarının en önemli unsurlarından birisinin ise bu savaş bölgelerinden ülkemize alınan yabancı sığınmacıların olduğu bilinmektedir. Ülkeyi liyakatsiz kişiler ile 22 yıldır yöneten AKP iktidarının ülkenin insanlarının üzerine yıktığı en büyük mâli yükün bu sığınmacılar olduğu gerçeği maalesef toplumda tam olarak anlaşılmış olduğunu düşünmüyorum. Toplumda bir kesimin muhalefet etmesine rağmen AKP lideri olan Sayın Erdoğan’ın ısrarla ve inatla kendi kararları doğrultusunda bu yabancı sığınmacıları ülke içerisinde tutmakla hangi gizli ajandasını faaliyete geçireceği ise tam olarak bilinmemektedir.

Bu durumda vatana hizmet ile vatan hainliği arasındaki farkı kendi kendime düşünmekten bir türlü vaz geçemiyorum. Günümüzde ülkemizde bulunan bu yabancı sığınmacıların ülkeyi işgal ettiği net olarak ortada olmasına rağmen Sayın Erdoğan ve ekibi tarafından şu ana kadar ülkeden gönderilmesi ile ilgili hiçbir işlem maalesef yapılmamaktadır. Bu sığınmacı veya işgalcilerin tam ne kadar olduğu ile ilgili kesin rakamları da almak ise başlı başına bir sorun olduğu unutulmamalıdır.

Şimdi gelelim işin en önemli mâli boyutuna. Bu ülkeye gelmiş kaçak, sığınmacı ve ne olduğu hâla bilinmeyen kişilere verilen sağlık hizmetinin boyutuna bakmak gereklidir. Çünkü bu mâli yük Erdoğan’ın partisi veya şahsi servetinden değil Türk halkından karşılanmaktadır. Günümüze kadar bu yabancı sığınmacı, kaçak, işgalci 3.200.000 kişiye ameliyat yapılmıştır. Türk halkından hem katkı payı hem de bıçak parası adı altında ilave paralar alınırken bu kişilerin tüm masrafları kamu kaynaklarından karşılanmıştır. Bu ameliyat hizmetinin yanı sıra şimdi sıkı durum 105 milyon 500 bin işgalci, sığınmacı kişiye ise hastanelerde poliklinik hizmeti verilmiştir. Ülkemizdeki vatandaşlarımız poliklinik hizmetlerinde katkı payları verdikleri halde sıra almak için günlerce beklerken bu vasıfsız ve kimliksiz kişilere tüm bu poliklinik hizmetleri hiçbir ücret almadan ve sıra bekletilmeden verilmektedir. Bunun mâli yükü de yine Türk halkının sırtına yüklenmektedir.
Siyasete başlarken kendi alyansını çıkarıp benim bütün servetim budur diyen Erdoğan acaba bu alyansını kaça satabilecektir ki bu mâli faturayı ödeyebilsin. Tüm verilen bu sağlık hizmetlerinin yanı sıra, daha yataklı sağlık hizmeti verilen bu sığınmacıların rakamlarından bahsetmedik. Sıkı durun, ülkem vatandaşları yataklı sağlık hizmeti alabilmek için hastanelerde ortalama olarak iki ay beklerken bu sığınmacı, işgalci vasıfsız kişilerin 4 milyon 500 binine yataklı sağlık hizmeti hiçbir ücret ödemeden ayrıca ilaçları da bedava olarak verilerek gerçekleştirilmiştir.

Sayın Erdoğan, siz bu kadar mâli yükü Türk halkının üzerine yıkmak için mi Türk halkından oy aldınız lütfen bunun cevabını veriniz. Ayrıca burada açıklamış olduğum rakamlardan daha fazla olduğunu da resmen net olarak Türk halkına açıklarmısınız. Bunun bir vatan borcu olduğunu unutmayınız.

Tüm bunların yanı sıra, Türkiye’deki cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü olarak da bulunan bu yabancı sığınmacı kişilerin ise, toplam 11.350 kişi olduğunu ve cezaevlerindeki tüm masraflarının da kamu tarafından karşılandığı olayın bir başka boyutu olarak gündemimizi işgal etmektedir.

Ülkedeki bu kangren olmuş yaranın temizlenmesi Sayın Erdoğan ve ekibi tarafından yapılamayacağı gerçeği gün gibi ortadadır. Bu nedenle bu AKP iktidarının bir erken genel seçimle iktidardan uzaklaştırılmasının çözüm için atılmış en önemli adım olacağını değerlendiriyorum. Ülkemizi erken seçime zorlayabilecek en önemli demokratik yolun ise bu yerel seçimlerde halkımızın yaklaşımının çizeceğinin bilinmesi teşkil etmektedir.

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar