Pazartesi, Eylül 16, 2024

Nesnelleşme

Birey yaşamında ilişkileri şekillendiren halkalar, normal şartlarda; yakın çevresi ile başlayıp, eğitim, çalışma, sosyal, içinde yaşadığı coğrafi, kültürel konum, bağlı olarak kendisi için aidiyeti temsil eden inanç, örf ve adetlerin bulunduğu bir zincir halinde uzanan dizindir. Toplum’un yapı taşı olan birey, aynı zamanda içinde bulunduğu, yaşadığı çevrede varlığı ile etkileşim içinde karşılıklı bir nevi değiş-tokuş dinamizmini yaratır. En azından 20. asır’a kadar böyle idi.

Çok yönlü ve karmaşık görünen münasebetlerin arka planında görünmeyen, elle tutulamayan, sakin fakat gerçekliliği de bariz; “zaman”, “güç” gibi kavramlar yeralmaktadır. Milenyum ile hızlanan küreselleşmenin, kurumlar ve bireyler için ortaya çıkardığı belirsizliklerin “kontrolü” mümkün olmadığı cihette, insanlık tarihinin yazılmasında yer alan, vuku bulan hadisat, onun kendi heybetli akışının içerisinde yer alan anlık saptamalar niteliğindedir. İnsanlığın yaşanılan zaman içerisindeki “duruşu” olarak niteleyebileceğimiz “medeniyet”; sahiplenilir sürdürülebilirliklikten çok daha nesnel; bir nevi sosyal, kültürel, teknik alanlardaki teçhizatın elde edilme seviyesidir.

Dünya nüfusunun geçmişten günümüze değişen oranlarda da olsa artışı, tarihin seyrini etkileyen yaşanmış bir hakikattır. Toplumların sevk ve idare sorununu eskiye nazaran giderek birey öznelini göreli öne çıkarıp gerçekte nesnelleştiren tercihlerin güvenliğinin temini ihtiva eder. İlişkilerde çatışma ve uyum ikilemi dengesi ile medeniyetlerin kazanılmış değerleri; karşılıklı olarak zamanın ruhuna uygun değişken bir katma değer biçiminde intikal eder. Yaşanmış hadiselerden teşhis edildiği kadarı ile idare ve siyaset; toplumsal ve kitlesel alanlarda giderek önemi anlaşılır ve ihtiyaç duyulur mevkiye ulaşmıştır.

Günümüzde medeniyetin önemli bir ölçüsü sayılan, ekonomik statü; yine günümüzün siyasi ve idari yapılarında refah ve yoksulluğun kökenlerinin incelenmesinde gelmiş olduğu nokta itibarı ile tartışılmaya muhtaçtır. Modern çağda ülkeler arası gelişmişlik seviye farklılaşma oranları son iki asırda, (Klasik İktisadi dönemde 4 veya 5 kat iken) 40 kat artmıştır.

Ekonomik statünün, medeniyet seviyesi için tek unsur olduğunu kabul eden iktisadi görüş; ekonomik kurumların nasıl işleyeceğini, bunların nasıl bir evrim sürecinden geçeceğini belirleyen siyasi kurumlara atıf yapar. Burada engel, yapıdaki “hiyerarşik iktisadi”unsurların sistem içerisindeki abartılı hakimiyetleridir ki, dengeleri yerinden oynatabilecek riskler barındırır.

Demir Uzun

Diğer Yazarlar