Tarım, bir meslek olarak günümüzde özellikle gençlerin uzaklaştığı bir sektör oldu. Türkiye’de ortalama çiftçi yaşı 57’lere yükseldi. Bu aşamada Japon ileri teknoloji firmalarından bazıları 2011’lerde bazı tarımsal yatırımlar yaptı. Japonya’daki bu girişim aslında ticari bir atılım sayılabilir. Fujitsu’nun eski yarı iletken fabrikasında ürettiği düşük potasyum içerikli marulu piyasaya sürmesi, Toshiba’nın 20 yıldır boş duran disk fabrikasında sebze üretmeye başlaması çiftçi olmanın veya çiftlik sahibi olmanın ötesinde…
Şu bir gerçek ki gerek doğal olayların ve gerekse insanın neden olduğu ve gıda üretimini etkileyen kuraktan-doluya, selden-dona, tayfundan-hortuma uzanan olayların beklenmedik zamanlarda oluş sıklığı, farklı seçenekleri gündeme getirdi ve gelecekte açlık yaşanmaması için bir arayış başladı.
Öte yandan, genelde tarımsal üretime özellikle de hijyenik-organik ürünlere talep patlaması oldu. Kişilerde, kaynağı bilinen gıdaları, sertifikalı ürünleri tercih etme eğilimi arttı. Japon ileri teknoloji firmalarının, Çin ve G. Kore firmaları ile rekabeti karşısında, fabrikalara kilit vurmaya başlamaları ve fabrika binalarının kullanılmaz hale gelişi de tam bu döneme denk gelmiştir. Ayrıca marul, tere, nane, kişniş gibi Japon “yeşillik” pazarlarının, hiç de küçümsenemeyeceği ortaya çıktı. Derken birçok ileri teknoloji firması tarımsal ürün piyasasında boy göstermeğe başladı; Panasonik, kontrollü koşullarda bitki üretimi için geliştirdiği yazılımı piyasaya sürdü, Sharp Dubai’de başladığı kapalı ortamda çilek yetiştirmeye yönelik ışıklandırma ve havalandırma teknolojileri testlerini tamamladı.
Devletçe de desteklenen bu dikey tarla üretim tesis sayısında patlama yaşandı ve 2014 yılında şehir tarlaları sayısı 380’e ulaşmıştı! Ki bu sayı günümüzde binleri aşmış durumda. 2020 yılında Danimarka’da salt bu amaçla inşa edilen 14 katlı binanın yılda 15 ürün alınması planlanmıştır. 2024 yılında 14 milyar $ olan dikey tarla ürün pazarının %10 büyüme ile 2029 yılında 23 milyar dolara ulaşacağı beklenmektedir. Ülkemizde de dikey tarım alet-ekipman sağlayan firmaların kurulmuş olması tesadüf olamaz.
Şehir bahçeleri kavramıyla genelde bina duvarlarına sardırılan çok yıllık peyzaj bitkilerinin oluşturduğu görsel ortamlar anlaşılırken, şehir tarlaları veya dikey tarlalarla genelde kısa vejetasyonda yetişen bizim “yeşillik” dediğimiz sebzelerin yetiştirildiği tek veya çok katlı kapalı alanlar akla gelir.
Son yıllarda salt dikey tarla olarak kullanılmak üzere yüksek binalar inşa edilmiş olsa da büyük komplekslerin bodrumlarında atıl katlarının bu amaçla kullanıldığına şahit oluyoruz. İstanbul örneğinde olduğu gibi.
Burada özel bir tarımsal üretim biçimi uygulanmaktadır. Bir defa üretici çiftçi değil. Makine, elektrik, ziraat mühendisleri, mimarlar, veri bilimcileri, yazılımcılar devreye girdi. Hasat, ekim ve lojistiği yönetmek için de otonom robotların devrede olmasıyla dikey tarımın geleneksel tarımdan daha az el emeği gerektirmesi bekleniyor.
Kapalı ortamdaki dikey tarlalarda iç hacim çok raflı bir üretim ortamına (BİTKİ FABRİKASI) dönüştürülmesinden oluşuyor. Tabii ki iş bununla bitmiyor: Bitki gelişiminde ana faktör fotosentez LED teknolojileri ile sağlanmıştır. LED (“Light Emitting Diode”, Işık Yayan Diyot), yarı-iletken, diyot temelli, ışık yayan bir elektronik devre elemanıdır. Çağdaş ledler Görünür ışık, Morötesi, Kızılötesi gibi çeşitli dalga boylarında, yüksek parlaklıkta ışık verebilirler.
Dikey tarımda hidrofonik yani topraksız tarım uygulanır. Burada bitkilerin ihtiyacı olan besin maddeleri ve su ihtiyaçları toprak dışında bir ortamda genelde borulardaki sudan sağlanır. Bilgisayar, yazılım ve yeni teknolojilerin kullanımıyla, diğerlerinin yanı sıra ışık, sıcaklık, nem, CO2 ve beslenme gibi bitkilerin büyümesini etkileyen tüm değişkenleri kontrol edebilmesi, kaynakların daha iyi kullanılmasına ve daha yüksek verim elde edilmesi uygun bir ortamın yaratılması ile gerçekleşecektir.
Yerel olması ve bu nedenle nakliye ucuzluğu avantajı ile yetiştirilebilecek tür bitki sayısı 30-40’ı bulabilir. Brokoli, havuç, soğan, ıtri-tıbbi-baharat bitkilerinin yanında çilek, kavun, karpuz gibi meyve gurubu da devreye girebilir. O takdirde yılda alınacak ürün sayısı azalacaktır. Genelde tarımsal üretime, özellikle de hijyenik-organik ürünlere talepler artmaktadır. Kişilerin, kaynağı bilinen gıdaları, sertifikalı ürünleri tercih eğilimleri ve genelde tarımsal ürünlerdeki teknolojik yenilikler, örneğin, “küp(m3) karpuz” veya “düşük potasyum içerikli marul” gibi bazı niş ürün pazarları da artacaktır. O nedenle şehir tarlalarının geleceği hiç de göz ardı edilecek gibi görünmüyor.
Bu tarlaların kuruluş maliyetlerinin çok yüksek olacağını tahmin etmek zor değildir. Kuruluş aşamasında olası komplikasyonlar yatırımcıları korkutabilir. Fakat dünyada anahtar teslimi tesis kurucu firmalar çoktan oluştu. Bilgisayarı ve yüksek teknolojiyi de en etkin biçimde kullanarak, ilaç-gübre girdilerini, ışık, ısıyı ayarlayarak, CO2’i, rutubeti yani tüm yetiştirme ortamını optimize ederek hijyenik, sağlıklı ve kaliteli bitkisel üretim sağlanabilmektedir. Geleneksel üretime göre %98 su tasarrufu sağlayabilen bu sistemin üretim riskinin çok daha düşük olduğunu tahmin etmek hiç de zor değildir. % 60 gübre kullanım tasarrufunu yalnız parasal olarak değil, özellikle yıkanabilir azot nedeniyle çevre kirlenmesi açısından da değerlendirmek gerek.
Toprakların verimsizleşmesi, iklim değişikliği, su kaynaklarındaki kısıtlar, aşırı pestisit ve gübre uygulamaları, yarınki gıda gereksinimini tehlikeye sürüklemektedir. O nedenle üretim fırsatlarını bir tık artırmak insanlığa büyük fayda sağlayacaktır. Riskleri azaltarak, karları artırarak, güvenilir, sağlıklı ve daha kaliteli gıda üretmemizi sağlayacak yeni teknolojileri kullanmanın zamanı çoktan geldi.