Pazar, Mayıs 19, 2024

İklim krizinin çözümü; ‘GREEN Bank’

İklim değişikliği ve beraberinde derinleşen küresel krizler tüm dünyayı ekonomik ve toplumsal olarak etkiliyor. Kanaat önderi Uğur Yüce’nin Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)’nin aracılığıyla hazırladığı raporda bu konuda değerlendirmelerde bulunuyor. Rapora göre, insanlığın günümüzdeki en büyük krizleri, yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılmasıyla çözülebileceği belirtiliyor. İlk olarak su kıtlığının deniz suyunun arıtılması yoluyla azaltılması için oldukça yüksek enerji sağlanması gerekiyor. Bu ihtiyaç ancak büyük ölçekli yenilenebilir enerji projeleriyle karşılanabilir. Bunun için gerekli teknoloji ve altyapı bulunuyor. Eksik olan uzun vadeli ve sürdürülebilir finansman. Bu bağlamda, finansman araçlarının yenilenmesi ve uluslararası finans kuruluşları ve devletlerin desteklerinin zenginleştirilmesi ile birlikte Dünya Yeşil Bankası’nın (GREEN Bank) kurulması desteklenmeli. GREEN Bank adıyla hayata geçirilebilecek olan bu bankanın kurulmasında Türkiye öncü bir rol oynayabilir. GREEN Bank, Dünya Bankası ve IFC işlevini bir arada görecek küresel bir enerji bankası olarak faaliyet göstermeli. 


Bankanın birincil görevlerinden biri enerji piyasasını düzenlemek

Bu banka enerji kaynakları ile dünyada artan talep arasındaki bağlantının kurulmasını desteklemeli. Bankanın birincil görevleri arasında, enerji piyasasını düzenlemek, yapılacak yatırımlar için koordinasyonu sağlamak ve aracılık etmek bulunmalı. Bu kuruluş, jeotermal, güneş ve rüzgâr enerjisi üretimini teşvik etmeli ve yeşil enerji ve enerji verimliliği teknolojileri alanındaki yenilikleri desteklemeli. Bu bağlamda, GREEN Bank, yenilenebilir enerji alanında Ar-Ge çalışmalarının küresel ölçekte sürdürülmesini sağlamak için finansal destek vermeli ve küresel ölçekte yenilenebilir enerji üretim ve dağıtımının finansmanını sağlamalı. GREEN Bank’ın ortakları, uluslararası kalkınma finans kuruluşlarının yanı sıra, devletler, özel sektör ve vakıflardan oluşmalı. Bunların içinde, özel bankalar, yaratıcı küresel şirketler, petrol ve otomotiv endüstrilerinin temsilcileri gibi ilgili paydaşlar yer almalı. Bankanın yönetim kurulu, politik ve ekonomik meseleleri küresel ölçekte değerlendirecek kişilerden oluşmalı.


Sürdürülebilir finansman kaynakları geliştirilecek

GREEN Bank sayesinde, dünyada özellikle yenilenebilir enerji yatırımcılarına sunulan mevcut sürdürülebilir finansman kaynakları geliştirilmiş olacak. Başta deniz suyunun arıtılması için kurulacak yenilenebilir enerji projeleri olmak üzere, sürdürülebilir ekonomik faaliyetlerin ve yatırımların desteklenmesi amacıyla bütünsel ve uzun vadeli finans yaklaşımının oluşturulması ve GREEN Bank’ın mevcut uygulamaların dışında yeni bir kurumsal tasarımla inşa edilmesi, konuyla ilgili siyasi ve uluslararası sahiplenmeyi ortaya koymuş olacak ve küresel krizlerin çözümünde tüm dünyanın yeni bir aşamaya geçmesini sağlayacak. 


Projenin hedefi, iklimle ilgili riskler konusunda farkındalığın artırılması

Projenin hedefleri ise şu şekilde: “Sürdürülebilir ve yeşil finansman piyasasının dünyadaki ve farklı devletlerdeki durumunun kapsamlı olarak değerlendirilmesi, iyi uygulamaların incelenmesi ve fırsat alanlarının ortaya koyulması. GREEN Bank finansman altyapısı ile birlikte kurumsal yapı ve yönetişim mekanizmasının tasarımı, operasyonel ihtiyaçların belirlenmesi. Deniz suyundan arıtım konusu başta olmak üzere farklı yenilenebilir enerji projelerinin ihtiyacına uygun, esnek ve uzun vadeli finansman mekanizmalarının oluşturulması. Yenilenebilir enerji kullanımının yaygınlaştırılmasıyla, firmaların karbon emisyonlarının azaltılması, yeşil hedeflerin benimsenmesi için desteklenmesi ve iklimle ilgili riskler konusunda farkındalığın artırılması. Özel sektörün mevcut operasyonlarını gözden geçirmelerinin sağlanması ve güvenilir yatırım projeleri oluşturmalarının desteklenmesi, böylece sürdürülebilir ve yeşil finansmana erişimin hızlandırılması. Paris Anlaşması, AB Yeşil Mutabakatı ve diğer ilgili düzenlemeler ışığında benimsenen yeşil stratejilerin uyumlu hale getirilmesi ve iklim nötr, yeşil ve rekabetçi bir ekonomi ve sürdürülebilir finans için gerekli yatırımların kolaylaştırılması.” 


“Yeşil finans piyasasının kapsamlı bir analizinin yapılması gerekiyor”

Projenin ilk faaliyeti olarak, öncelikle dünyadaki yeşil finans potansiyelinin ortaya çıkarılması ve mevcut yeşil finans piyasasının kapsamlı bir analizinin yapılması gerekiyor. Bu kapsamda bazı çalışmalar hayata geçirilebilir. Mevzuatların ve kurumsal yapının gözden geçirilmesi gerekiyor. Ulusal ve uluslararası yeşil finansman standartlarının analiz edilmesi ve değerlendirilmesi, yenilenebilir enerji projelerinde mevcut finansman yöntemlerinin analizi yapılmalı. Yeşil, sosyal ve sürdürülebilirlik kriterlerinin ve mekanizmalarının analiz edilebilir ve uluslararası fon kaynaklarının kullanımına yönelik süreçlerin değerlendirilebilir. Emisyon azaltma hedeflerine yönelik yapılması gerekenler hakkında sektörlerin hazır olup olmadığına ilişkin detaylı bir analiz yapılabilir.


Gelişmeler, emisyon azaltma hedefleri çerçevesinde biçimleniyor

Günümüzde uluslararası iklim politikalarındaki gelişmeler, Birleşmiş Milletler tarafından ortaya koyulan emisyon azaltma hedefleri çerçevesinde biçimleniyor. Bu bağlamda oluşturulan küresel iklim hedefleri, Paris Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi önemli uluslararası girişimler aracılığıyla devletler açısından da bağlayıcı politikalar haline geldi. Tarafları sera gazı emisyonlarını sınırlamaya bağlaması nedeniyle, Paris Anlaşması, iklim değişikliğinin hafifletilmesine yönelik uluslararası iş birliğinin dönüm noktası niteliğinde. Yeşil Mutabakatın diğer önemli unsurlarından birisi de yeşil faaliyetlerin finansmanı için yürürlüğe konulan Avrupa Birliği Taksonomisi. AB Taksonomisi ile sürdürülebilir faaliyetlerin kapsamı oluşturuluyor. Böylece sürdürülebilir yatırımların artırılması, firmalar için hangi ekonomik faaliyetlerin çevresel açıdan sürdürülebilir olarak değerlendirilebileceğine ilişkin açık, pratik ve uygulanması kolay tanımların oluşturulması amaçlanıyor. 


“İklim krizi her geçen gün ciddiyetini artırıyor”

Mevcut Durum ve Tahminler Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), üye devletler arasındaki iklim müzakerelerine altyapı ve bilgi sağlamak amacıyla 2014’ten günümüze yıllık olarak Uyum Açığı Raporlarını yayımlıyor. Küresel ve ulusal politika ve uygulamaların iklim değişimine uyumunu inceleyen bu raporlar, planlama, finansman ve uygulamaya ilişkin küresel ilerlemeyi bilimsel olarak inceliyor. ‘Çok Az, Çok Yavaş: İklim Uyum Planlarındaki Başarısızlık Dünyayı Riske Atıyor’ 3 başlığıyla yayımlanan 2022 Yılı Uyum Açığı Raporu, atılan adımların çok yetersiz olduğunu ve iklim değişikliğine karşı çok daha fazla finansman sağlanmadığı durumda, gelecek nesillerde büyük darbelere yol açılacağını vurguladı. İklim krizi her geçen gün ciddiyetini artırıyor. Avrupa Birliği Copernicus İklim Değişikliği Servisinin (C3S) en güncel analizlerine göre, 2023 yılının temmuz ayı en sıcak ay olarak kayıtlara geçti. Bu analize göre 2023 Temmuz, 1850-1900 yılları ortalamasından yaklaşık 1,5derece daha sıcak olmuştur. 4 Küresel ısınmayı 1,5-2derece ile sınırlamak ve fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye dayalı bir ekonomiye geçmek için zaman her geçen gün daralıyor.


“Şiddetli kuraklığa maruz kalan insan sayısı 410 milyona çıkacak”

Paris Anlaşması, iklim krizinin önüne geçmek için küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmayı ve mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı amaçlıyor. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) ortaya koyduğu veriler 1,5 derecelik bir ısınmanın 2 derece’ye göre daha güvenli olacağını vurguluyor. IPCC’ye göre ortalama yüzey sıcaklığındaki artış 1,5 dereceyi bulduğunda yüzde 100 artması beklenen sel riski 2 derecelik bir ısınmayla yüzde 170’e ulaşacak. Ayrıca şiddetli kuraklığa maruz kalan insan sayısı 1,5 derecelik bir artışta 350, 2 derecelik bir artışta 410 milyona çıkacak. Bununla birlikte her 0,5 derecelik artışın tarımda ürün verimliliğini daha da düşüreceği biliniyor. Küresel ortalama sıcaklık artışının 2 dereceyi geçmesi halinde insan hayatını doğrudan etkileyecek yıkıcı sonuçlar ortaya çıkacak.


“Su krizi daha da derinleşiyor”

Öte yandan dünyanın en acil sorunları arasında her geçen gün ciddiyetini artıran gıda ve su krizleri bulunuyor. İklim krizinin doğrudan olumsuz etkilerinin yanı sıra, COVID-19 salgını sonrasındaki yüksek enflasyon ortamı ve gıda fiyatlarının yükselmesinin ardından, Rusya-Ukrayna Savaşı da enerji ve küresel gıda arzının azalmasına yol açarak, enerji ve gıda güvenliği krizine katkıda bulundu. Su krizi, birçok farklı alanda etki göstermesi nedeniyle en acil küresel sorunlardan birisi. İklim değişikliğiyle birlikte, bir taraftan kuraklık artarken, diğer taraftan seller ortaya çıkmakta ve su krizi daha da derinleşiyor. Temiz su kaynakları, insan sağlığı için hayati olmasının yanı sıra, sanayiden tarıma hemen her türlü ekonomik faaliyet için de kritik öneme sahip.


“Dünya nüfusunun %60’ı 2050’ye kadar yüksek derecede su sıkıntısı yaşayacak” 

Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) tarafından hazırlanan Su Riski Atlası’na göre, dünya nüfusunun dörtte birini barındıran 25 ülkenin, yenilenebilir su kaynaklarının yüzde 80’inden fazlasını çeşitli amaçlarla tüketerek, aşırı yüksek seviyede su stresiyle karşı karşıya. Bu ülkeler kısa süreli kuraklıklarda dahi su kıtlığı riski taşıyorlar. Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı yılda en az bir ay boyunca yüksek derecede su sıkıntısı yaşıyor ve bu sayının 2050 yılına kadar yüzde 60’a ulaşması tahmin ediliyor. Atlas’a göre Türkiye de yüksek su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Atlasın veri tabanını oluşturan endekse göre 39’uncu sırada bulunan Türkiye ‘aşırı yüksek’, ‘yüksek’ ve ‘orta yüksek’ olarak belirlenen risk seviyeleri arasında, yüksek seviyesinde yer aldı.


Akut gıda güvensizliğinde en kötü yıl 2022 oldu

İklim değişikliğinin en büyük sonuçlarından bir diğeri olan küresel açlık ve gıda krizinin ölçeği de her geçen gün büyüyor. Uzmanlara göre, gıda krizinin iklim kaynaklı temel nedenleri arasında, sıcak havanın mahsullerin verimini düşürmesi ve ayrıca, kuraklıkla birlikte tatlı su kaynaklarının azalması, atmosferdeki gaz oranlarının değişimiyle yağışların azalması ve iklim değişikliğine bağlı afetler yer alıyor. Küresel Gıda Krizi Raporu’na göre, geçtiğimiz yıl 58 ülkeden 258 milyon kişi akut gıda yetersizliği yaşamış ve beslenme ve geçim kaynağı yardımına ihtiyaç duyan kişi sayısı 2022’de üst üste dördüncü kez arttı. 2021’de yüzde 21,3 olan akut gıda güvensizliği oranı 2022’de 22,7’ye yükseldi. Bu verilere göre raporun yayımlanmaya başlandığı 2016’dan bugüne gerçekleşen en kötü yıl 2022 oldu.


“Gıda krizini azaltmak için devletler ve özel sektör arasında eşgüdüm sağlanmalı” 

Diğer yandan, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Tarımsal Beklentiler 2023-2032 başlıklı güncel raporu ise özellikle Ortadoğu’nun önümüzdeki dönemde, sınırlı doğal kaynakları nedeniyle büyük gıda sorunları yaşayacağını ortaya koyuyor. Ayrıca FAO tarafından yayımlanan, Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenme 2023 Raporu, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından olan, 2030 yılına kadar açlık ve gıda güvensizliğini sona erdirmenin pek mümkün görünmediğini gösterdi. Rapora göre 2022’de dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri iklim değişikliği, çatışmalar ve salgınlar nedeniyle güvenli gıdaya erişemedi. Bu bağlamda, her geçen gün şiddetlenen gıda krizini azaltmanın tek yolu, Dünya Gıda Programı tarafından da tespit edildiği üzere, devletler, finans kurumları ve özel sektör arasında eşgüdümün sağlanmasından geçiyor. 


“Devletler taahhütlerini yapmazsa 2030’da dünyada 840 milyon kişi aç kalacak”

Dünya Gıda Programına göre devletler taahhütlerini hayata geçirmezse, 2030 yılında tüm dünyada 840 milyon kişi aç kalacak. Hal böyleyken, iklim değişikliğine uyum ile enerji, su ve gıda güvenliğini sağlamaya yönelik çok ciddi adımlar atılması gerekiyor. Deniz Suyunun Arıtılması ve Yenilenebilir Enerji Birbiriyle iç içe geçen günümüzün en büyük krizlerinin çözümü, yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılmasıyla sağlanabilir. Özellikle su kıtlığının çözümü için gereken yüksek enerjinin bu kaynaklardan sağlanmasıyla, diğer krizlerin çözümü de mümkün olacak. İçme ve sulama suyu kaynaklarının arıtılmasıyla, özellikle gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere tüm dünyanın gıda güvenliğine çok büyük katkı sağlanabilecek. İnsanlığın ve tüm canlıların her geçen gün artan tatlı su ihtiyacı, deniz suyunun çok yüksek oranlarda arıtılmasıyla tamamen karşılanabilir. Bunun için gerekli teknoloji ve altyapı bulunuyor. Suyun tuzdan arındırılması yöntemleri halen dünya genelinde kullanılıyor. Uluslararası Tuzdan Arındırma Birliği’ne göre, 300 milyondan fazla insan tuzdan arındırmaya bağımlı olarak yaşıyor. 


“Yenilenebilir enerji tüm dünyanın temel enerji kaynağı haline gelmeli”

Dünya Bankasının 2019 yılında yayımladığı Su Kıtlığının Giderek Arttığı Dünyada Tuzdan Arındırmanın Rolü başlıklı raporuna göre, dünya çapında her gün 107 milyon metreküp su üreten, 17 binden fazla tuzdan arındırma tesisi bulunuyor. Kısacası hem gereken teknolojiye hem de dünya okyanuslarında sınırsız su kaynağına sahip olmamıza rağmen, bu yöntemlerin yaygın olarak kullanılmasıyla su krizinin çözülmesi ve dolaylı olarak insanlığın diğer öncelikli krizlerinin hafifletilmesi henüz sağlanamadı. Bunun en temel nedeni tuzdan arındırma işleminin çok fazla enerjiye ihtiyaç duyuyor olmasıdır. Dolayısıyla bu alanda, küresel krizlerin temelinde yatan karbon temelli enerji kaynakları yerine, yenilenebilir enerjinin çok yaygın bir biçimde kullanılması sağlanmalı. Yenilenebilir enerji tüm dünyanın temel enerji kaynağı haline gelmelidir. Bu bağlamda, en önemli uluslararası politika adımlarının başında yenilenebilir enerjinin geliştirilmesi geliyor. 

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM