Cuma, Haziran 28, 2024

Hak İçin Kurban Küp İçin Kavurma -I

Açlık en büyük ibadettir demiş diyanet işleri başkanı. Allah ona ve ailesine bu en büyük ibadeti nasip etsin

Sevgili okurlarım,


Nihayet Ramazan bayramından sonra, dini bayramlardan birisi olan Kurban bayramını idrak etmiş bulunuyoruz. Günümüzde, tarikat denilen hastalıklı yapının, gerçek Kur’an dinini kuşatarak, yarattığı uydurma hurafe ve yanlış ve uydurma hadisler çerçevesinde, ülkemizde hemen herkes nedenini, kaynağını bilmeden birbirinden görerek kurban kesme yarışına girmiş bulunmaktadır.

22 yıldır iktidarda olan AKP halen enflasyonu düşürmeyi konuşabilmektedir. Oysa bu yüksek enflasyonun ve fakirlik ile yoksulluğun yaratıcısı birçok makalemde belirttiğim üzere, RECEP TAYYİP ERDOĞAN’dır. Bu fiili durumun bir başka tanımı ve sorumlusu yoktur. Halkını, bilerek ve isteyerek fakirleştirmekten öteye yoksullaştıran kesinlikle AKP iktidarıdır. Tek adam rejimiyle ve onun kısıtlı uygulamalarıyla ülkenin ilerleyebileceğini düşünmek bile abesle iştigaldir. Türkiye’de toplanan gelir vergisinin %70 gibi bir kısmını ücretliler, işçiler, memurlar ve emekliler ödemektedirler.

Bunun yanı sıra iktidar ise, en çok kazanan şirketlerin vergilerini affetmekte olup iyice incelendiğinde, bu durum VERGİ HARCAMALARI kapsamında çok daha iyi görülmektedir. Tasarı içinde, 600 milyar TL tutarında bir meblağın alınmasından şirketler lehine vaz geçildiği belirlenmektedir. Sayın Şimşek, 100 milyar TL tasarruf paketini açıklarken, bunun bütün maliyetini ücretliler ile halka yükleyebiliyorsun ve kamunun kaynağını harcarken ise laüsel hareket edebiliyorsun.

Bu durum “ben emir aldım yaptım“ ile açıklanmayacaktır. Tek adam rejimi sonlandığında, senin de hesap vermen kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir. Mehmet Şimşek, açıkladığı 100 milyar TL tutarındaki tasarruf tedbirleri ve 226 milyar TL toplamındaki ilave vergi alımları kapsamında, bütün yükü sadece ücretlilerin, emeklilerin, işçilerin ve memurların üzerine yıkmaktan öteye gidememiştir.

İsim aynı ama sistem yine tek adamın SERMAYE TRANSFERİ stratejisine uygun devam etmektedir. Bunun sonlanmasının ise, elbet bir gün son bulacağı değerlendirilmektedir. 22 yıldır iktidardaki bu tek adamın düşüncelerinin fasit dairesi içinde dönüp durulmaktadır.

Gelinen noktada, ülkemizde hemen herkes kurban kesiyor. Ancak kestiriliyor demenin daha doğru olacağını değerlendiriyorum.

KUR’AN dininin içinde HAYVAN KESMEK diye bir ibadet yoktur. Bu ifadeyi, ne ben ne de kendini hoca diye tanıtan kişiler değil, sahabelerin hocası olarak kabul edilen İBNİ ABBAS açıkça söylemektedir. Kendisi ve diğer sahabelerin birçoğu da kurban kesmemişlerdir. İbni Abbas’a neden kurban kesmiyorsun diye sorulunca çok kızmış ve “hac zamanında misafirlere sofra kurup ikram yapılması, et yedirilebilmesi amacıyla uygulanan bir ADETTİR. Bunu alıp dinin içine ibadet olarak sokmak yanlıştır ben buna karşı durmak için kesmiyorum“ diyen bir İslam âlimidir. İşte ona uyan ve bunu bir ADET kabul eden sahabelerin önemli bir kısmı da kurban kesmemişlerdir.

Bunun yanı sıra, herkes şunu bilmelidir ki, İslam âlimlerinin, üzerinde ittifak edilip mutabakat sağladıkları konu, “kurban kesmenin farz olmadığı“ hususudur. Oysa ülkemizde kurban kesmek FARZ İBADET gibi algılatılıyor. Bu aşamada yanlış olan bu algı, beraberinde başka yanlışları da getirmektedir. ADET yani GELENEK olarak uygulanan çerçevede bakılacak olursa, kurban kesmek, varlıklı, zengin olarak tanımlanabilecek kişilere düşer. Mali durumu itibariyle, zekât verecek ve hacca gidecek imkânlara sahip olunması lazımdır. Anadolu’da oğluna, akrabalarına veya komşularına borçlanarak hacca gidenlerin sayısı çok fazladır. Burada ana amaç fakir ve yoksul kişilerin hiç olmazsa yılda bir kere bayramda et yemelerine imkân tanınmasıdır.

Günümüzde kendisini muhafazakâr ve dindar olarak tanımlayan Sayın Erdoğan’ın yönetimindeki Türkiye’de, gösteriş için iftar çadırları kurup halkta bir algı yaratmak işin en kolay yanıdır.

Yarattığı yüksek enflasyonda kurban bayramında bile et yiyemeyen yoksulların olduğunu saraydan GÖREMEYEN ERDOĞAN nasıl olsa bunun hesabını inançlı olduğuna göre Allah’a verecektir. Hemen sıkıştığı anda, zaten halka hesap veremeyen bu tek adam “ALLAH AFFETSİN“ diyerek kendini aklamaktadır. Oysa KUL HAKKINI yediğini hep unutmaktadır.

Bir dostum, geçen gece bana Kayseri’den telefon etti; Talas ilçesinde kurban kesim yerine gelen bir vatandaş, hiç değilse sakatat alabileyim diye kasaplara ricada bulunurken, belediye zabıtaları tarafımdan tartaklanarak kesim yerinden çıkarılmıştır. ALİ B. isimli bu yoksul vatandaşımız, kendisine yapılan bu muameleyi gururuna yedirememiş ve hayvan asılan iple kendisinin elektrik direğine asarak intihar etmiştir. DUYDUNUZ MU Sayın Cumhurbaşkanı? İşte bu vatandaşımızın kendini asıp intihar etmesine en büyük sebebin kim ve ne olduğunu bir düşünün.

Ya sen Sayın Belediye Başkanı MUSTAFA YALÇIN? Oysa öğretmen kökenli olup yörede sevilen biri olduğun söylendi. Bu konuya eğildin mi? Hayır. O kişinin ailesi ile görüşüp katkı sağladın mı? Bilmiyorum ama izleyeceğim. AKP belediye başkanı olarak olaya daha ciddi boyutta eğilmen gerektiğini herhalde değerlendirebilecek durumdasındır.

Son zamanlarda, hızlı ve amansız bir biçimde yol alan din sömürüsünün gelir kaynaklarından biri haline getirilen KURBAN, trilyonluk miktarların konusu bir sektöre dönüşmüş bulunmaktadır. İşte bu nedenle, kurban, SÜNNET olmaktan çıkarılıp FARZ konumuna oturtularak topluma algılatılmıştır.

Din sömürüsü sektörü, elinden gelse, ailenin tüm fertlerine bir hatta iki kurban kestirecektir. Burada Ebû Abdillâh Muhammed bin İsmâîl bin İbrâhîm el-Cu’fî el-Buhârî, isimli âlimin bir sözünü de hatırladım; “Bugün ilk işimiz bayram namazı kılmak, sonra dönüp kurban kesmektir. Kim böyle yaparsa sünnetimize uymuş olur“ demiştir. Buhari, aslen Özbekistanlıdır ve 10 yaşındayken hadis dersleri almaya başlamıştır. 16 yaşına geldiğinde ise Mekke’ye giderek orada kişilerle konuşup hadisleri not etmeye başlamıştır.

Düşünün, bu olay peygamberin ölümünden 200 yıl sonra olmaktadır. Ortada ne peygamber, ne onun torunları hatta torunlarının torunları bile sağ kalmamıştır. Acaba bu söylenen hadislerin doğruluğunu teyit etmek mümkün müdür? Buhari 200.000 den fazla hadis not ettiğini, ancak bunların sadece 7.000 tanesinin doğru olabileceğini değerlendirerek yazmış olduğu SAHİHİ BUHARİ MUHTASARI isimli kitabında toplamıştır. İşte söz konusu hadislerin oluşumunda en büyük hadis yazarının kaynağı da bu şekilde oluşmuştur. Yine sorguluyorum, bu yazılan hadislerin de doğruluğuna nasıl emin olunacaktır?

Son yıllarda, kurbanın esas amacı olan “fakirlerin, yoksulların et yemesi“ tamamen unutulmuştur. Bir bilge kişiden duyduğum deyişi sizlerle paylaşmak istedim. “Hak için kurban, küp için kavurma“. Bir düşünün bakalım ne kadar doğruluk payı vardır. Benim tanıdığım kurban kesenlerin tamamına yakın kısmı kendilerinin yemesi için bir kısmı ayırdıktan sonra, daha ziyade akraba ve dostlarına et göndermektedirler. Ben ömrüm boyunca uzun yıllardır hep bayramlarda o zamanki duruma göre kimi zaman 5 taneden az olmamak üzere 10 hatta bazen de 20 koyunu bir yetiştirme yurduna göndermişimdir. O çocuklar hiçbir zaman benim ismimi öğrenmemişlerdir. Kimsenin özellikle et yemeyen yoksul kişileri aradığını görmedim. Bunun için bir çaba sarf edildiğini de duymadım.

Bir dönem, kurban bayramlarında, deri kapma savaşı yaşandığını pek unutmadık. Bu derilerin bir sektöre can verdiği de gözden uzak tutulmamalıdır. Rakamsal olarak bakıldığında, Türkiye’nin deri ve deri ürünleri ihracatı yaklaşık 2 milyar dolar düzeyindedir ki bu durum toplam ihracat içindeki yaklaşık % 1,5 oranını işaret etmektedir. Ancak gelişmesinin de hammadde kaynaklarının yaratılması ile doğru orantılı olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.

Deri sektörü, 1970 yılından itibaren, Türkiye ekonomisinde giderek artan önemde bir role sahip olmuştur. Özellikle son 15 – 20 yılda, sektör hızla gelişmesini sürdürmüş ve yurtiçi geniş ham deri kaynaklarının yanı sıra, önemli ölçüde İTHAL HAM MADDE kaynaklarını da kullanarak yüksek tutarda deri ürünleri ihracatı gerçekleştirilmiştir. Türk deri sektörü üretimi; altyapısı, teknolojisi ve ihracata yönelik performansı dikkate alındığında belirli bir rekabet gücüne sahiptir. Ancak deri sektörünün temel girdisi olan ham derinin ülke içi üretiminin yeterli ve standart olmaması nedeniyle, ham ve yarı işlenmiş deri talebi ithalat yoluyla karşılanmaktadır.

Hammadde ihtiyacının büyük kısmını ithalat yoluyla karşılayan ve bunu katma değeri yüksek ürünler haline getirerek kuzey ülkelerine ihraç eden deri sanayi, bu ticaretin giderek azalması ile kayıtlı ihracata ağırlık vermeye başlamıştır.


Devamı bir sonraki yazıda…

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar