2024 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı veya daha yaygın adıyla COP29, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Taraflar Konferansı, 11-22 Kasım 2024 tarihleri arasında Azerbaycan’ın Bakü şehrinde düzenlendi. Konferansa Mukhtar Babayev başkanlık yaparken, Samir Nuriyev Organizasyon Komitesi’ne başkanlık etti.
Konferans, iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmek için finansman planları ve gelişmekte olan ülkelerin daha sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçişine yardımcı olma konusunda bir anlaşmayla sona erdi. Karbon kredilerinin uluslararası ticaretini kolaylaştırmak ve kaydetmek için kurallar ve bir Birleşmiş Milletler kaydı kabul edildi.
Azerbaycan’ın konferansın yapılacağı yer olarak seçilmesi, ülkenin büyük bir petrol ve gaz üreticisi olması ve aynı zamanda geniş çaplı yolsuzluklarıyla otoriter bir devlet olarak tanınması nedeniyle tartışmalıydı. COP29’un birkaç “resmi ortağı”, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e ait olan veya Aliyev ailesinin işlerine bağlı olan şirketlerdi.
COP29’da, gelişmekte olan ülkeler için yüz milyarlarca dolarlık yeni iklim finansmanı konusunda müzakereler uzamıştı. Cumartesi günü yapılan ve kapanmaya yakın görünen, kapalı kapılar ardındaki görüşmelerde acı bir suçlama ortamı hakimdi. Havanın kararmasıyla birlikte, Baku Olimpiyat Stadyumu’nda yiyeceklerin neredeyse tükenmiş olması da gerginliği artırdı; stadyum, yıllık zirve sırasında Birleşmiş Milletler bölgesi haline gelmişti.
Görüşmelerin duraklamasıyla, yükselen denizler ve kontrolsüz sıcaklıklar nedeniyle kendilerini en savunmasız gören ada devletleri gibi bazı ülkelerden oluşan bir grup temsilci aniden salondan çıktı. İklim müzakereleri sık sık resmi son tarihten bir gün sonrasına kadar devam etse de, Azerbaycan’daki bu çıkış, 1992’de başlayan bu organizaayonun 30 yılı içinde yalnızca bir kez gerçekleşen bir senaryoyu gündeme getirdi: COP’un ana müzakere hattının çökmesi. En tehlikede olan bazı ülkeler, fosil yakıtları yakarak zenginleşen ülkeler tarafından sistematik olarak görmezden gelindiklerini belirterek, finansman müzakerelerinin çökme noktasına geldiğini düşündüler.
Cumartesi günkü çıkmaz, Azerbaycan’daki 14 günlük müzakerelerin en kötü noktasını işaret etti – ve bu durum, küresel iklim işbirliği için zor bir geleceğe dair uyarılar verdi. COP29 öncesinde, Donald Trump’ın seçimle göreve gelmesi, ABD’yi gelecekteki müzakerelerden çekecek bir gelişme olarak öngörülüyordu. Bu durum, ABD’nin Çin ile işbirliği yaparak uzlaşı sağladığı verimli yıllardan sonra geldi. Suudi Arabistan, Dubai’deki geçen yıl yapılan COP28 görüşmelerinde güçlükle elde edilen “fosil yakıtlardan uzaklaşma” anlaşmasını geçiştirmeye yönelik geri çekilme hareketini öncülük ediyordu.
Ancak bir çöküşü tetiklemek yerine, hayal kırıklığına uğramış temsilciler masaya geri dönerek, en azından hayal kırıklığı yaratan bir nihai anlaşma sağlama kararı aldılar. Sonuçta, COP29’dan yeni bir finansal taahhüt olmadan çıkmanın tehlikeleri üzerine duyulan endişe, görüşmelerin sonuçlanmasında belirleyici oldu: Bir sonraki yıl Brezilya’daki görüşmelerde, görüşmeciler, zorlukların devam etmesi halinde, yoksul ülkelere sağlanacak finansmanın yalnızca bir kısmının sunulacağı sonucuna vardılar.
Son bir itici güç, daha küçük bir müzakereci grubunun kendilerini kameraların uzağında, ikinci kattaki küçük bir odada kilitleyerek, anlaşma için gerekli unsurlar üzerinde yoğunlaşmalarını sağladı. Bu strateji başarılı oldu. İki buçuk saat sonra, temsilciler anlaşmaya varılacak bir çerçeve ile salondan çıkarken, diplomatlar gülerek kalabalık bir asansöre bindiler ve birkaç avukat, potansiyel anlaşmayı resmi metne dönüştürmek için geri kaldı.
Yoksul ülkeler, gelişmiş ülkelerden iklim değişikliğiyle mücadele için yılda en az 300 milyar dolar taahhüdü de dahil olmak üzere bazı önemli tavizler koparmışlardı. Bu, 100 milyar dolarlık yıllık bir taahhüdün üç katına çıkması anlamına geliyor ve bir önceki gün masaya konandan 50 milyar dolar daha fazla.
Ancak bu, gelişmekte olan ülkelerin istediği miktardan çok uzaktı: Sıfır emisyonlu enerji üretimi kurmak ve sıcaklık, kuraklık, orman yangınları ve şiddetli fırtınalara karşı direnç geliştirmek için istenen yıllık 1 trilyon doların sadece milyarlarca dolara karşılık geliyordu. Dünya, Paris Anlaşması’nda belirlenen kritik 1.5°C eşiğine yakın kalabilmek için gezegen ısısını artıran kirliliği hızla kesmek zorunda ve Bakü’de toplanan paranın bunun için yeterli olmayacağı konusunda herhangi bir tartışma yok.
COP29 anlaşmasının altına imza atılmadan önce, aslında ne elde edildiği konusunda şüpheler vardı. Hindistan’ın müzakerecisi Chandni Raina, 300 milyar dolarlık anlaşmayı bir “optik illüzyon” olarak kınadı. Eleştirinin bir kısmı, anlaşmanın bu başlıca rakama ulaşırken nasıl farklı kalemlerin toplandığına dair belirsizlikten kaynaklanıyordu. Gelecekte Hindistan, Çin ve diğer gelişmekte olan ülkelerden çok taraflı borç veren kurumlar olan Dünya Bankası’na yapılan katkılar, zengin ülkelerden beklenen miktarı azaltabilir. Örneğin, Uluslararası Finans Kurumu’nda Hindistan ve Birleşik Krallık yaklaşık eşit paylara sahiptir.
Ayrıca, iklim finansmanı olarak neyin sayılacağı hala belirsiz. Bu sorun, daha önceki yıllık 100 milyar dolarlık taahhüde ilişkin anlaşmada da vardı. Çoğu para, geri ödemeli krediler şeklinde gelişmekte olan ülkelere gider, bu da borçlu ülkeler için cazip olmadığı gibi neredeyse kullanılamaz hale gelmesine yol açar.
Yeni 300 milyar dolarlık yıllık toplamın 10 yıllık bir zaman dilimiyle belirlenmiş olması da enflasyona göre ayarlanmamış durumda. Bu, 2020’deki önceki taahhütle sunulan 100 milyar doların, yıllık enflasyon oranının yüzde 3 olduğu varsayıldığında 2035’te 155 milyar dolara eşdeğer olacağı anlamına gelir, . Eğer enflasyon oranı daha yüksek olursa, 2035’te 300 milyar dolar, gelişmekte olan ülkelerin bugün aldığı iklim finansmanını bile iki katına çıkarmayabilir.
Bu arada ABD’nin Trump nedeniyle devre dışı kalması olasılığı karşısında, Çin’in özellikle kaynak konusunda önemli bir rol oynaması düşünülüyor. Ancak henüz gelişmekte olan ülke statüsünda olan Çin, aslında çevre konusunda yardım alması gereken ülkeler kategorisinde bulunuyor. Bu da çözmesi zor olan diğer bir ikilem.
Not: Yazı için Bloomberg’in günlük raporundan faydalanılmıştır.