Çarşamba, Temmuz 2, 2025

Bahşiş Rüşvete Döndü…


Hilmi Yavuz’un bu tümcelerle başlayan yazısını alıntılayan Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Sidar, kendi sosyal medya hesabından ‘rüşvet’ tartışması başlatıyor. Patronlar Dünyası’nın haberine göre; patronlar yorum yapıyor. Bunların arasında Murat Ülker de var.

Murat Ülker, Forbes tarafından yayınlanan ‘Türkiye’nin en zengin iş insanları’ listesinde 5,4 milyar dolarlık servetiyle ilk sırada yer alan kişi. Ülker ailesinin onlarca yıldır bıkmadan usanmadan çalışmasının ve üretmesinin sonucu olarak geldiği bir yer. Libya’dan Sudan’a, Yemen’den Umman’a kadar çalıştığım ülkelerdeki marketlerde yerli mallarımızı gördükçe gururlanıyordum. Bunların arasında Ülker ürünleri ön sıradaydı. Ülker grubu hem üretti hem de ürünlerinin pazarlamasını başarıya yaptı ve aynı zamanda ürünlerinin kalitesini de korudu.

Murat Ülker Kaan Sidar’ın paylaşımına şöyle bir yorum yapıyor: “Sevgili Kaan Sidar, rüşvet malum çift taraflıdır. Hakkı olmayan bir şeyi elde etmek için alınır, verilir. Fakat artık karşılaştığımız durum daha da fecidir. Zira hakkınız olanı elde etmek için de artık rüşvet yani haraç vermekle olabiliyor derler. Çaresi de bilinir amma…”

Bunu sıradan bir işveren söylemiyor, Türkiye’nin bir numaralı zengini ve iktidarın “yakını” olan bir sanayici söylüyor. Hakkın olmayan bir şeyi elde etmek için rüşvet veren vardır. Şimdi ise hakkını almak için de rüşvet vermek durumundasın gibi bir tanım yapıyor.

Haksız mı? Tabii ki değil.

Rüşvet konusu bu iktidarla mı geldi? Tabii ki hayır.
Prof. Dr. Ahmet Mumcu “Osmanlı Devletinde Rüşvet” adlı kitabında rüşvetin Kanuni Sultan Süleyman zamanında damadı ve vezir-i âzamı Rüstem Paşa zamanında başladığını söylüyor. Mustafa Kemal Atatürk de Nutuk’ta Osmanlının çöküşüne devlet memurları arasında yaygınlaşan rüşvetin neden olduğuna vurgu yapar. Mumcu’ya göre “devletleşme aşamasına gelen bütün toplumlarda görülüyor. Mustafa Kemal’in de karakterli kişilerin yetiştirilmesi için büyük çaba gösterdiğini ve büyük asil hedefler gösterdiğini biliyoruz.

Demokrat Parti ile arazi ve gıda mafyası gelişti. Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına dek böyle geldi. Erdoğan, başkanlığının ikinci yılında basın toplantısı yaptı, “Kaçak yapılara ruhsat verip bağış alıyoruz. 27 mart 1994 öncesi yapılan yapılarda yıkım olmayacak. İnşaat sahibinden hibe alıyoruz” dedi.

Ruhsatsız ev yapanlar, binasında mühendis çalıştırmayanlar için Erdoğan bulunmaz bir nimetti. İktidar olunca imar afları getirildi. Ancak depremler bu oyunu biraz aksattı.

Erdoğan’ın güçlü iktidar dönemlerinde belediye başkanı, bakanı para aldığı zaman adı rüşvet değil bahşiş oldu. Baskınla ele geçirilen paralar Balkanlarda üniversite kuranlara yardım parası oldu. Balkanlarda üniversite kurup, daha oraya gitmeden para ile diploma alanların haberlerinin yapıldığını da anımsayacaksınız.

Bahşişle, bağışla, hibe ile yürüyen bir sistem yaygınlaştı. Yasa ve yönetmeliklere uymayanlar, hatta kanun dışı iş yapanlar ülkeyi nerede ise eline geçirdi. Limanlarda yakalanan tonlarca uyuşturucu, para hırsıyla öldürülen yüzlerce yeni doğan bebek, marketlerin raflarını dolduran sahte ballar, daha neler neler? Sonunda bu konu ülkemizin en zenginlerinin bile vicdanını rahatsız etti sanırım.

Murat Ülker “hakkınız olanı elde etmek için de artık rüşvet yani haraç vermek” gerekiyor diye uyarısının ardından ekliyor: “Çaresi de bilinir amma…” Nezaketten mi korkudan mı cümleyi tamamlayamadı bilemiyorum.

Çözümün başında hukukun ve eğitimin geldiğini söylememiz gerekiyor.

İskender Odabaşoğlu

Diğer Yazarlar