Çarşamba, Mayıs 7, 2025

Annelere ve Bütün Kadınlara

İnsanî değerlerin, saygının, iyiliğin hızla eridiği dünyamızdan rahatsız değil misiniz? Sultan Abdülhamid için iki zıt görüş oldum olası çatışır. Birileri ona “Kızıl Sultan” derken diğerleri “Ulu Hakan” sıfatını uygun görür. Bu ayki yazımda bu sıfatları tartışacak değilim. Abdülhamid’in sadece bir kişinin idam kararını bizzat imzaladığını çünkü bu kişinin bir anne kâtili olduğunu okuduğum tarih kitaplarından birinden öğrendiğim için anne ve kadın konusunda sohbete girmek istedim.

Başlıca üzüntü kaynağım; kadının, bütün dünya kültürlerinde gerçek değerini bulamamış olmasıdır. Belki de yegâne istisna, İslâmiyet öncesi Türk kültürüdür. Yüzyıllarca önce Altaylar’da Turan’da Deşt-i Kıpçak’da, ve hâlen Orta Asya topraklarında varlığını sürdüren Türk soyluların kültüründe kadına saygı vardı. Onlar askerdi, evin hanımıydı, erkeklerinin başlıca desteğiydiler. Hanım sözcüğünün nereden geldiğini biliyoruz değil mi? Hatırlatma zevkini bir kez daha tadayım: Bir toplantıda hazır bulunan Hanlar sırayla kendilerini tanıttıktan sonra Cengiz Han misafirlere kendini tanıtır ve yanında duran Börte Kadın’ı göstererek “Ben hepinizin hanı Cengiz Han’ım. Bu da benim Han’ım Börte’dir” diyerek Börte’yi o çok önemli kişilerin önünde yüceltmiştir. Bu deyim hep yaşamıştır, günümüzde de kullanılır.

Bildiğiniz gibi, Hz. İsa’nın hayatında 15 yıllık bir süre kayıp süre kabul edilir. Bu süre zarfında İsa’nın nerede olduğu bilinmez ve Hıristiyanların mukaddes kitaplarında bahis olunmaz. Ancak bir de “Tibet İncili” denilen bir kitap var. Araştırmacıların bulgularından; İsa peygamberin Hindistan, Nepal, Tibet coğrafyasında 14-29 yaşlar arasındaki sürede dolaşarak, Budist felsefe başta olmak üzere bölge inançlarını incelediği, bununla yetinmeyerek vaazlarıyla kendi inançlarını öğretmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Kitap 13 bölümden oluşuyor. Beni ilgilendiren ve bu yazının asal konusu olan kısmı 13. bölümdür.

Bu bölümün konuyla doğrudan ilgili kısımlarını aktarıyorum:
…Tanrı’dan sonra en mukaddes mahlûk olan annesine saygı göstermeyen kişi, oğul denilmeye lâyık değildir”

“Size anlatmak istediklerime kulak verin: ‘Kâinatın anası olan kadına saygı gösterin; ilâhî yaradılışın bütün hakikati ondadır’”.

“O, hayır ve güzel olan her şeyin temelidir; hayatın ve ölümün kaynağıdır. İnsanın bütün varlığı ona bağlıdır, çünkü o, insan emellerinin manevî ve tabiî esasıdır.”

“O, sizin için acı çeker ve sizi alın teri içinde dünyaya getirir, sizin büyümenizi gözler ve ölene kadar siz ona eziyetler edersiniz. Onu yüceltin, ona saygı gösterin, çünkü o sizin yegâne dostunuz ve yer yüzündeki dayanağınızdır.”

“Ona saygı gösterin, onu koruyun; böyle yapmakla siz onun sevgisini ve kalbini kazanırsınız ve Tanrı’nın hoşuna gidersiniz.”

“Keza kendi eşlerinizi seviniz ve onlara saygı gösteriniz, çünkü onlar da yarın anne, daha sonra ise bütün bir neslin ulu ninesi olacaklardır.”

“Kadına itaat edin; onun sevgisi insanı necip yapar, sertleşen kalbini yumuşatır, hayvanı ram ederek kuzu gibi yapar.”

“Eş ve anne Tanrı’nın size verdiği paha biçilmez hazinedir; onlar kâinatın en güzel süsleridir ve yer yüzünde yaşayanların hepsi onlardan doğmuştur.”

“İşte bu yüzden ben size diyorum ki, Tanrı’dan sonra en iyi fikirleriniz kadınlarla ilgili olmalıdır; Kadın sizin için, çok kolayca tam saadete erişmenizi sağlayacak Tanrı mâbedidir.”

“Kendi mânevî değerlerinizi bu mâbetten alınız: orada siz kendi kederlerinizi ve başarısızlıklarınızı unutacak, yakınınıza yardım etmek için gereken, ama tükenmiş güçlerinizi tekrar geri alacaksınız.”

“Onu aşağılamayın, bununla yalnız kendinizi aşağılamakla kalmazsınız; sevgi duygusunu, ki yer yüzünde hiçbir şey onsuz var olamaz, kaybedersiniz.”

“Kendi eşlerinizi himaye edin, çünkü onlar sizin bütün ailenizi himaye ederler; kendi anneniz, eşiniz, dul kadın veya keder içindeki başka bir kadın için ne yapar iseniz, Tanrı için yapmış olacaksınız.”

Acı olan şu ki; bu öğütleri birçok erkek dinlemiyor. Kadınların ana oldukları unutuluyor. Dövülüyorlar, sövülüyorlar, ihanete uğruyorlar… Savaşlarda en çok onlar acı çekiyor. En çok onlar aç kalıyor. Eziyetin çoğu onlara reva görülüyor. Bu yazımı Anneler gününde yayımlamalıydım ama dayanamadım. İyi bir evlât olduğum söylenirse de ben de annemi üzdüm ve her an vicdan azabı çekmekteyim. Ama Alzheimer hastası olarak şuurunu kaybetmesine rağmen son nefesinde benim adımı zikrettiğini söylediler. İşte bunu duyduğum an acım yüreğimi bir daha cayır, cayır yaktı.

Bu yazımı unutmak için değil, hiçbir zaman unutmamak ve unutturmamak için yazdım dostlar.

Fazıl Bülent Kocamemi

Diğer Yazarlar