Din için toprak gasp etmek, yani mülkiyeti başkasina ait olan yeri işgal etmek meşru değildir.
Bir önceki yazıdan devam…
Ahrar Uş Şam
Başka bir ifade ile “Şam’ın hürleri İslami hareketi“ olan silahlı bir örgüt olarak 2011 yılında Halep şehrinde kurulmuş olup, ana merkezleri İdlib kenti olarak bilinmektedir. Bu örgüt daha ziyade Sünni selefi militanlardan meydana gelmiştir. Liderleri çerçevesinde, “Hasan Abbud, Haşim ebu Cabir, Abu Yahya el Hamawi“ öne çıkanlar olarak bilinmektedir. Söz konusu silahlı yapının, 25.000 ile 30.000 kişilik bir militan kadroya sahip olduğu istihbarat birimlerinde not edilmektedir. Bu grubu kuranların, Irak direnişine katılmış kişiler olduğu istihbarat izleme ve takip birimleri tarafından bilinmektedir. Netice itibariyle, Irak direnişine katılanların bu silahlı militan yapının çoğunluğunu teşkil etmekte olduğu ve Sednaya hapishanesinde uzun süre kaldıktan sonra 30 Mayıs 2011 tarihinde çıkarılan bir af ile hapishaneden çıktıkları anlaşılmaktadır. 2011 yılında 25 birlikten oluşan olan silahlı grup 2012 yılında bir yıl içerisinde 50 birliğe daha sonra 2013 yılında ise 83 birliğe ulaşmıştır. Bu grubun daha ziyade El Nusra cephesi ve Türkiye tarafından kurulan, Özgür Suriye Ordusu ( ÖSO ) ile temasta olduğu gözlenmiştir. İŞID örgütünün bu grubun genel komutanı olan “Amir eş Şeyf Ebu Ubeyde“ isimli kişiyi öldürmesi kendi aralarında şiddetli çatışmaların çıkmasına neden olmuştur. Bu çatışmalar daha ziyade Halep kırsalında meydana gelmiştir. Türkiye’nin bu gruba destek verdiği ABD Şam Büyükelçisi Robert Ford ile CIA istasyon şefi R.S. tarafından iddia edilmiş ve başkanlık ofisine de rapor halinde iletilmiştir.
Genel komutan olan, şeyh Ebu Ubeyde’nin bazı konuşmalarının, önemine binaen, burada yer vermek istiyorum:
“Sözlerime başlarken sabırlı, fedakâr, aziz Suriye halkımıza ve bu mücadelemizde bizi yalnız bırakmayan; başta Türkiye halkı olmak üzere tüm İslam ümmetine selam ve muhabbetlerimizi sunarım. Esad rejimi, yıllardır kurtarılmış bölgelerde yaşayan sivillere yönelik saldırılarını sürdürmekteydi. İdlib başta olmak üzere pek çok bölgede sivil yerleşim yerleri, pazarlar ve hastaneler rejimin hedefi haline geldi. Bu acımasız saldırılara son vermek ve halkımızın güvenliğini sağlamak için harekete geçmek artık kaçınılmaz hale gelmişti. Bu operasyonun temel amacı, Halep ve İdlib kırsalından başlamak üzere Suriye’yi işgalci rejim güçlerinden ve onların destekçilerinden kurtararak halkımız için güvenli yaşam alanları oluşturmaktır. Aynı zamanda özgürlük mücadelesinin ruhunu yeniden canlandırmayı ve yerlerinden sürgün edilen halkımızın topraklarına dönüşünü sağlamayı hedefliyoruz. Bu operasyon, yalnızca askeri bir zafer değil; halkımıza, bölgemize ve ümmete güçlü bir umut mesajıdır. Operasyonun zamanlaması, sahadaki askeri durumun ve uluslararası şartların değerlendirilmesiyle belirlendi. Rejim güçlerinin Halep’teki savunma hatlarının zayıflaması, halkımızın bize olan desteği ve direniş grupları arasındaki koordinasyonun en üst seviyeye ulaşması, bu harekât için doğru zamanın geldiğini gösterdi. Aynı zamanda bölgede yaşanan siyasi ve askeri gelişmeler, bu operasyonun gecikmeden yapılmasını zorunlu kıldı.”
Yukarıdaki ifadesinde öncelikle Türkiye’nin kendilerine vermiş olduğu desteklerin açıklamasını da gündemde tutmaya özen göstermiştir. Kendilerinin Gazze direnişinden ilham aldıklarını ortaya koyup, Türkiye’yi de “stratejik bir ortak“ olarak tanımlaması ise, ülkemiz açısından AKP ile liderinin, amacının toplum tarafından daha iyi anlaşılması gereğini ortaya koymaktadır. Yine onun sözlerine bakılacak olursa:
“Operasyon için hem askeri hem de siyasi hazırlıklarımızı yaparken, dost ve stratejik ortağımız Türkiye’nin yanı sıra düşmanlarımız olan İran ve Rusya’nın bölgedeki dengelerini dikkatle değerlendirdik. Ancak, şunu açıkça ifade etmeliyiz: Biz hiçbir zaman başka bir ülkenin ajandasını uygulayan askerler olmadığımız gibi, başka ülkelerin maslahatına ve çıkarına göre de stratejilerimizi belirlemedik. Halep harekâtı ve akabinde devam eden operasyonlar, sahadaki direniş gruplarının komutanları ve mücahitleriyle birlikte alınan ortak bir karardır. Bu operasyon kararı, direniş gruplarının ortak iradesiyle alınmış ve yine direniş gruplarının ortak çabası ve koordinasyonu ile uygulamaya konulmuş bir operasyondur. Bu operasyona başlamak için hiçbir ülkeden izin almadığımız gibi, hiçbir ülkeden yardım da talep etmedik. Bu operasyon, halkımızın özgürlüğü, zulümden ve zalim yönetimden kurtuluşu için tamamen yerel bir iradenin operasyonudur. Bu harekât, sadece belli bir grubun örneğin HTŞ oluşumunun operasyonu değildir. Bu, Suriye direnişinin bir operasyonudur. Bu harekât bizi devrimin ilk günlerine, hepimizin tek yürek aynı siperde omuz omuza savaştığı günlere döndürdü. Bu operasyon, tamamen Suriye’nin özgürleştirilmiş bölgelerinde bulunan direniş gruplarının ortak bir çabasıdır. Feth’ul Mubin Operasyon Komitesi çatısı altında, Ahrar Şam ve HTŞ başta olmak üzere Nureddin Zengi, Ceyş’ul Ahrar, Ceyş’un Nasr, Feylak’uş Şam, Sukur Şam, Cephe Şarkıyye ve Cephe Şamiyye, Türkmen Birlikleri gibi Esed rejimini yıkmak üzere bir araya gelen birçok direniş grubu, tam bir koordinasyon içerisinde hareket etmektedir. Bu zafer, kolektif bir iradenin sonucudur. Bugün sahada mücadele eden direniş hareketleri, Suriye Direnişi’ne en çok zarar veren şeyin “grupçuluk ve bölünmüşlük“ olduğunu gördüler. Bütün direniş hareketleri milli bir mutabakat çerçevesinde, ortak bir hedef olan Esed rejimini devirme gayesi etrafında bir araya geldi. Bu birliktelik, halkın da direnişçilere olan bakışını olumlu anlamda değiştirdi. Özetle şunu söyleyebilirim; bu operasyonun ve direnişin arkasında Suriye halkı var. Bu harekât, Esed militanlarıyla, topraklarımızı işgal eden, halkımızı katleden Rafızi Şii milislere karşı başlatılan bir harekâttır.”
Bu ifadelerin önemli olduğu dikkate alınmalıdır. Bunun yanı sıra, genel komutanın Kürt halkı ile PYD kuruluşunu nasıl değerlendirdiği sözlerinden daha belirgin hale gelmektedir;
“Feth’ul Mubin Askeri Operasyon Komitesi olarak Kürt kardeşlerimizle, PYD militanlarını birbirinden ayrı gördüğümüzü ifade etmeliyim. Bunu net bir şekilde yayınladığımız bildiride ifade ettik. PYD militanlarına şehri terk etmeleri çağrısında bulunurken, Kürt halkının Suriye’nin öz evlatları olduğunu ve sivil halkın can güvenliğinin direnişçilerin sorumluluğunda ve güvencesinde olduğunu vurguladık. Biz zalim Esed rejimine karşı savaşıyoruz ve halkımızın güvenliğini sağlamak, onları güvenli bir şekilde evlerine dönmelerini temin etmek için İran destekli Şii milisleri şehirlerimizden, köylerimizden uzaklaştırıyoruz. Suriye Kürtlerinin, Suriye toplumunun ayrılmaz bir parçası olduğunu ve bu ülkenin diğer tüm evlatlarıyla ortak haklara sahip olduklarını vurguladık. Şeyh Maksud ve Halep’in diğer bölgelerindeki Kürt kardeşlerimizin de bizim ailemizden Halep’in diğer bölgelerindeki Kürt kardeşlerimizin de bizim ailemizden olduğunu, bizim sahip olduklarımızın onlara da ait olduğunu, bizim üzerimize düşenlerin onlar için de geçerli olduğunu söyledik.”
Bu ifade, siyasi anlamda belli bir kitleyi hedef alan sıcak bir yaklaşımın işareti olduğu görülmektedir.
Nurettin Zengi Hareketi
Nurettin Zengi hareketi, ismini Nurettin Mahmud Zengi’den aldığı bilinmektedir. Nurettin Arapça olarak “inancın ışığı“ anlamına gelmekte olup, Selçuklu imparatorluğunun Suriye eyaletini yönetmiş olan Zengid hanedanının bir Türkmen üyesidir. Bu hareket, 2011 yılında “Şeyh Tevfik Şahabettin“ tarafından Halep şehrinin yakınındaki Şeyh Salman yöresinde kurulmuştur. Savaşçıların çoğu bu yörede bulunan gençlerden meydana gelmiştir. Temmuz 2012 tarihinde başlayan Halep çatışmalarında hemen başlangıçta yer aldıkları izlenmektedir. 2014 yılında ise, Şam cephesine katılmışlardır. ABD bünyesindeki “eğit donat programında“ yer alıp, CIA tarafından maddi destek aldığı bilinmektedir. Operasyon direktörlüğünün belirlediği strateji içinde hareket ettikleri diğer istihbarat analizcileri tarafından değerlendirilmektedir. 8 Mayıs 2015 tarihinde ise 13 grup ile birleşip “Fetih Halep“ kuruluşunun bünyesine dahil olmuşlardır.
Ecned El Kawkaz
“Kafkas askerleri“ anlamına gelen “Ecnet el Kawkaz“ olarak isimlendirilmiş bu silahlı önemli örgüt Suriye’nin kuzeyinde, Lazkiye’nin dağlık, ormanlık yörelerinde, eylemler yapan Çeçen liderliğindeki cihatçı, İslami radikal bir paramiliter organizasyondur. Bu yapının kuruluşuna bakıldığında, 2009 yılında ikinci Çeçen savaşından sonra Kafkasya emirliği bünyesindeki savaşçılar Türkiye’ye getirilmişlerdir. Yaralı savaşçılar Türkiye’de tedavi ettirildiler ve bütün ihtiyaçları da AKP iktidarı tarafından devlet nezdinde karşılanmıştır. Bu savaşçı militanların, geçmişleri, Türk istihbarat birimleri tarafından çok iyi bilinen ve çok sayıda raporlar bulunan bu “cihatçı radikal İslam“ ideolojisindeki örgüt militanlarını laik, bir hukuk devleti olduğu anayasasında yer alan Türkiye Cumhuriyetine getirmenin anlamını ben ancak AKP ideolojisiyle paralel olduğunu değerlendiriyorum. Bu profesyonel savaşçı militanlar 2011 yılında Suriye iç savaşı başladığında Suriye’nin diktatör yöneticisi Beşar Esat’a karşı isyancı gruplar içinde yer almışlardır. Başlangıçta iki gruptan meydana gelmiş olduğu anlaşılmaktadır. Lazkiye ve Kunetyire bölgesinde, aktif olan 2013 yılında kurulan birinci grup “Kafkas hilafet cemaati“ olup “Abdül hâkim Şişani“ tarafından yönetilmiştir. Bu birimin, ikinci çeçen savaşı gazilerinden oluşmakta olduğu bilinmektedir. Diğer ikinci grup ise, İslamcı Çerkezlerden oluşan “Cund el Kavkaz“ cemaatidir. Her iki grup birleşerek 2015 yılında “Ecnadul Kavkaz” olmuştur. 2017 yılında ise, cemaatler arasındaki Suriye cihadında liderlik çatışmasına girmeyeceğini açıklamıştır.
El Nusra Cephesi
“Cephed’ün Nusrahi ehl’üş Şam“ olan isminin anlamı “Şam halkına destek cephesi“ olarak anlamlandırılan silahlı bir örgüt olup 23 Ocak 2012 tarihinde kurulmuş, lideri ise, “Ebu Muhammed el Cevlani“ aynı zamanda tamamen El Kaide kontrolünde olduğu bilinmekledir. Ana amacının ise, Esat rejimini devirerek “İslam Devleti“ kurmak olduğu birçok kaynak tarafından teyit edilerek açıklanmıştır. Bu örgütün ABD ile CIA den yardım aldığı birçok istihbarat birimi çalışanları vasıtasıyla, iddia edilmiştir. Bu grup 28 Temmuz 2016 tarihinde el kaide ile yollarını ayırdığını ve ismini de “Şam Fethi Cephesi“ olarak açıklamıştır. Bu grubun Suriye ve Lübnan da çok etkin faaliyetlerinin olduğu sır değildir. Söz konusu grubun Suriye’de 20.000 militandan oluşan personeli olduğu bilinmektedir. El Nusra cephesinin Pakistan Talibanı, Türkistan İslam partisi, Kafkas Emirliği, Irak ve Şam İslam devleti, İslami Cephe Şam lejyonu ve Özgür Suriye ordusu ( ÖSO ) ile de yakın ilişkiler içinde olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Bu grup isim değiştirirken ABD ve Rusya’nın saldırılarını önlemek için tedbir olarak yaptığı değerlendirilmektedir.
Devamı bir sonraki yazıda…