Cumartesi, Kasım 23, 2024

TARİKAT, CEMAAT, CİNAYETLER VE ÜLKENİN KUŞATILMASI (II) 

Tam bir zafer için tüm zorluklara karşı koymak gerek, tüm gücünü bir yerde tutma ki kazancın tam olsun. Stratejik kuşatmanın yasası budur.

Sevgili okurlarım,

Konuya bir önceki yazıdan devam ediyorum: 1973 yılında Mehmet Kutlular ile Fethullah Gülen arasında çok ciddi bir münakaşa geçmiştir. O dönemlerde, Fethullah Gülen’in etrafında bir takım insanlar toplanmış, kendisine bazı makamlar izafe ediyorlardı. Kimisi “Hazret-i İsa“ kimisi “Mehdi“ kimisi de “Kahtani“ diyordu. Gülen’e aşırı iltifatlar yapılıyordu. Bu unvanların verildiği Mehmet Kutlular’a cemaat üyeleri tarafından iletildikten sonra, Kutlular Fethullah Gülen’e izafe edilen bu makamların uygun olmadığını cemaat üyelerine açıkladığı gibi, bir de onun kendi yüzüne söylemek üzere yanına çağırarak; “ bak böyle bir hadise var, sana takılan yakıştırmalar bana iletiliyor. Biz aynı üstadın talebeleriyiz. Nur talebesiyiz. Böyle ayrı bir hareket, size bağlı, bize bağlı diye bir durum olamaz” diye sert bir üslupla ifade ettikten sonra muhatabının cevabı ise “ben sizin gibi düşünmüyorum. Bunlar olabilir. Hatta bunlar asr-ı saadet’te de olmuş. Hatta biliyorsunuz sahabeler kemiklerle birbirlerinin üzerine yürümüşler“ diye cevap vermesi üzerine Mehmet Kutlular bu cevaba daha da sinirlenerek “onlar sahabeydi. Hepsi içtihada yetkiliydiler. Fakat biz böyle değiliz. Biz talebeleriz. Bizim böyle içtihat yetkimiz yok” diye konuşmuştur. İşte bu görüşme neticesinde Fethullah Gülen o makamların sahibi olduğunu belirtmiş ve hiçbir zaman geri adım atmayacağını tekrar ederek, kapıyı hızla vurmuş ve orayı terk etmiştir. İşte Fethullah Gülen ile Mehmet Kutlular arasındaki kavga böyle başlamıştır.

Taksim ilk yardım hastanesinde, Vildan’a her türlü tıbbi müdahale yapılmasına rağmen, aşırı doz uyuşturucu enjekte edilmesi nedeniyle hayatının son bulduğu ifade edilmiştir. Bu ölümün akabinde, Serdar Yazıcı, Manolya kod adlı Yıldız Sanpiyer, Nazmiye Seven, Ayla Candan tutuklanmıştır. Yapılan sorgulamalar kapsamında, Burcu Gelegel, Vildan Kutlular’a Hayri Adıgüzel’in iki defa bilerek aşırı uyuşturucu enjekte ettiğini açıklamıştır. Kimse olayın perde arkasını merak etmemiş. Polisler ve savcı bunun bir planlanmış cinayet olma ihtimalini hiç değerlendirmemiştir. Bu olay İstanbul’da Necdet Menzir’in il emniyet müdürü olduğu dönemde gelişmiştir. 

Olay polis kayıtlarına; dikkatsizce ölüme sebebiyet vermek olarak girdiği için cinayet üzerinde hiç durulmamıştır. Hayri Adıgüzel, 18 Ocak 1996 tarihine kadar 3 – 5 ay hapis yattıktan sonra tahliye olmuştur. 1997 yılının ağustos ayında eroin alacak para bulamayınca arkadaşıyla birlikte bir kuyumcuyu soyması üzerine, gasp ve soyguna teşebbüs suçlarından 20 ay hapis cezasına çarptırılan Hayri Adıgüzel, Bayrampaşa cezaevi’ndeki silahlı çatışma ve adam öldürme olaylarına adı karıştığı için cezası 44 yıla çıkmıştır. 4.5 Yıl hapis yatan Adıgüzel, ağustos 2002 tarihinde kamuoyunda Rahşan Affı diye bilinen ancak cezaların 5 yıl süreyle ertelenmesi kapsamında, şartlı tahliye edilmiştir. Bu tarihte de İstanbul İl Emniyet Müdürü olarak Hasan Özdemir’in bulunduğu bilinmektedir. 

Tahliye edildikten sonra Ozan kod adını kullanan Hayri Adıgüzel, bir gazeteye yaptığı açıklamada; hayatını anlatan bir günlük tuttuğunu, bu günlüğü kitaba çevireceğini beyanat vererek açıklama ihtiyacını duymuştur. Bu açıklamanın yanı sıra, yazacağı kitabının adını da hemen vererek; kitabımın adı “Çığlık“ olacak diye de net belirtmiştir. Birçok kaynak tarafından Vildan’ın katili olarak algılanan Hayri Adıgüzel bir de kitap yazacağını duyurarak kendi infaz kararını da imzalamıştır. İşte o kitap kararı Vildan’ı altın vuruşla katlettirdikleri efendilerini harekete geçirdi. Hapisten çıktıktan sonra; Boğazkesen Caddesi, Cicim Sokak, 4 numarada bulunan apartmanın en üst katındaki 4 numaralı daireye kısa süre önce taşınan Adıgüzel’den haber alamayan arkadaşları, gittikleri evde kendisini ölü buldu. Tıpkı öldürdüğü iddia edilen Vildan gibi, kiralık katili de altın vuruşla ölmüştü. Kiralık katilin de sonu katlettiği Vildan gibi olduğu kulislerde konuşulmuştur. 

Kara haberi alan Mehmet Kutlular, daha sonra yaptığı açıklamada hedefin kızının değil kendisi olduğunu ifade etmiştir. Mehmet Kutlular mahkemede “benim kızım uyuşturucu kullanmıyordu. Onu arkadaşları alıştırdı. Uyuşturucu verip öldürdüler. Bu bir devlet komplosudur “ deyip MİT’i adres gösterdi. Kızının eroin kullanırken altın vuruş yapması, Mehmet Kutlular’ın itibarına yönelik bir suikast idi. Mehmet Kutlular; kızının hem ölümü hem de ölüm şekliyle resmen bitmiş ve Nur Cemaati içerisindeki itibarı yerle bir olmuştur. “Hedef kızım değil, benim!..” diyerek doğru bir tespitte bulunan Mehmet Kutlular, hedef olarak MİT’i göstererek büyük bir yanılgıya düştüğü açıktır. 

1997 Yılında aktüel dergisinde yayınlanan “Vildan’ın ölümünde MİT parmağı“ başlıklı haberi MİT’in tarihinde resmi bir açıklama ile yanıt verdiği ikinci haber olduğu kayıtlara geçmiştir. MİT haber üzerine açıklamasında Kutlular’ın cemaat içerisinde tartışmalı hale geldiğini vurgulayarak, “Mehmet Kutlular’ın cemaati karşısında düştüğü üzücü durumu saptırmak amacıyla milli bir kuruluş olan MİT’i hedef olarak göstermesi esef vericidir” denilmiştir. 

MİT’i adres gösteren Kutlular yanılıyordu. MİT’in Vildan’ın ölümüyle hiçbir alakası yoktu. MİT ve devletin diğer istihbarat birimlerinde o yıldan bugüne kadar tek bir bilgi bile yer almadı. Ancak işin FETÖ silahlı terör örgütü tarafından yapıldığına yönelik pek çok işaret ortaya çıktığı dikkate alınmalıdır. Vildan, Fetullah Gülen’in diş bilediği ve cemaat içerisindeki en büyük rakibinin kızıydı. Bu olaydan hemen sonra Fetullah Gülen’e yakın isimler Nur Cemaati içerisinde Kutlular aleyhinde çalışmaya başladı. “Kızı eroinden ölen birisi, kızına bile söz geçiremeyen birisi cemaatimizi nasıl temsil edecek“ argümanları ile nurcuları kendi taraflarına çekmeye başladığı izlenmektedir. Unutmamak gerekir ki, kızının ölümünden önce Mehmet Kutlular, Nur Cemaati’nde büyük bir kitlenin başındaydı!. Bu olayla birlikte en yakınları bile selamı sabahı kesti. CIA usulü bu suikast, Mehmet Kutlular’ı hayatı boyunca töhmet altına soktu. Bu yüzden Nur Cemaatini tamamen ele geçirmek için Vildan’ı FETÖ terör örgütünün katlettiği iddia edilmiştir. Vildan, vicdansız FETÖ’nün tek adam olma hırsına kurban gittiği genel bir kabul görmüş yaklaşım olarak her zaman önemini muhafaza etmiştir. Vildan olayı, Fetullah Gülen’i Nurcular arasında tek lider yapmıştır.

Unutmamak gerekir ki Vildan’a eroin enjekte edildiği evde iki kişi daha vardı. Vildan Kutlular olayında adı geçen bir başka isim olan Serdar Yazıcı ve Kadıköy’de bir barda çalışan Sema Keskin aşırı dozda uyuşturucudan öldü. Onlar da altın vuruş kurbanı olarak sırları ile bu dünyadan ayrıldılar. O evdeki 5 kişiden dördü altın vuruş yaparak eroinden, Hayri Adıgüzel’i uyuşturucuya alıştıran Reha isimli kişi de yanarak ölmüştür. Bunun yanı sıra Vildan Kutlular’ın sırdaşı olan ve İsa Gülveren ile yaşayan, Burcu Gelegel ise, Vildan’ın ölümünden 4 yıl sonra yani 1999 yılında 3. katta bulunan evinin balkonundan düşerek ölmüştür. Yine İstanbul İl Emniyet Müdürü Hasan Özdemir olup bu olayda da gerekli hassasiyet ile soruşturma yapılmamıştır. Tüm bunların yanı sıra Vildan’la ilgili haber ve yorumları aktüel gazetesinde yazan Baki Koşar isimli gazeteci de evinde defalarca bıçaklanarak öldürülmüştür.

Son dönemlerde, şeriat isteyen gruplar hemen her yerde faaliyetlerine hızla devam etmektedirler. En son örnek bundan birkaç gün önce İzmir Kültür Park’ın 26 ağustos kapısına yakın olan “coffeestol“ adlı kafeye, bir Kur’an ve bir de yazı bırakılarak “şeriat gelecek buraya siz de 10.000 Tl bırakınız“ yazısı ile bir not bırakılmış ancak polisin yaptığı tüm aramalara rağmen failler tespit edilememiştir. İşte AKP iktidarının tarikat ve cemaatlere yol vermesinin, ülkeyi bir felakete sürüklediği görülmektedir.

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar