Her şeyin değişimine uygun olarak yönetim biliminin vizyonu ve yöntemleri de değişiyor.
1990’larda VUCA (volatility-oynaklık, uncertainty-belirsizlik, complexity-karmaşıklık, ambiguity-muğlaklık) dünyasının gerektirdiği “çevik” ve ”esnek” yönetim anlayışına adapte olmaya çalışırken, pandemi ile birlikte BANI dünyasını kucağımızda buluverdik.
BANI (brittle-kırılgan, anxious-kaygılı, non-linear-doğrusal olmayan, incomprehensible-anlaşılamaz) dünyası; kurumların doğal afet ve pandemilere karşı elinin güçsüz olduğunu, bu durumun kaygıya yol açtığını ve önemsiz gibi görünen bir kararın ağır tahrip edici sonuçları olabileceği gibi, önemli gibi görünen bir kararın normal koşullarda gelinmesi gereken noktadan çok daha farklı bir noktaya gidilebileceğini ifade ediyor.
Bu koşullar altında kurumların rekabet güçlerini koruyarak sürdürülebilir olabilmeleri için, VUCA çağının gerektirdiği çeviklik ve esnekliğe ek olarak RAAT yaklaşımının öneminin altını çiziyor.
R – Resilience: Dayanıklılık
Kurumların bu çağdaki öngörülmesi zor nedenlerden dolayı kırılgan durumlarının ancak yapıyı dayanıklı hale getirmekle mümkün olabileceğini söylüyor. Burada anlatılmaya çalışılan sadece mali bünye dayanıklılığı değil, şirketin tüm fonksiyonlarının dayanıklılığına vurgu yapıyor ve sonuç olarak BANI çağında risk yönetiminin artan önemine değiniyor.
Kısa, orta ve uzun vadede; en kötü senaryo varsayımıyla oluşabilecek potansiyel risklerin tanımlanması, riskin şiddetinin ölçülmesi ve yönetim uygulamalarının belirlenmesi olarak kısaca tanımlayabileceğimiz risk yönetimi kavramı BANI çağının en önemli öğesi olarak öne çıkıyor. Sürdürülebilirlik adına riskin daha etkin yönetilebilmesi iki temel konuya bağlı. Dijital dönüşüm ve kişisel-kurumsal gelişime doğru yatırım.
A – Awareness: Farkındalık
Öngörülebilirliğin aşırı zor hale geldiği çağımızda kişisel ve kurumsal kaygı seviyesi de hızla yükseliyor. Yönetilmeyen ve kendi haline bırakılan kaygı en güçlü bünyeyi bile hasta edebilir. Kaygı ile baş etmenin yolu bireysel ve kurumsal yapımızın öz farkındalığında olmamızdır. Eğer yukarıda sözü edilen ve “R” harfi ile tanımlanan dayanıklılık seviyemiz iyi ise, risk yönetimini etkin şekilde hayata geçirebilmiş isek ve her yıl birkaç kez SWOT, SOAR benzeri çalışmalar ile öz farkındalığımızı güncelleyebiliyorsak, stres yönetimi uygulamalarını da uygulamaya koyabiliyorsak kaygıyı azaltabiliriz. Sözün özü insana yatırım BANI çağının önemli özelliği olarak öne çıkıyor.
A – Adaptation: Uyum
İşletmemizin stratejilerini belirlerken huni sisteminde olduğu gibi makrodan mikroya doğru; önce dünya, sonra ülkemiz ve içinde bulunduğumuz sektör, en son olarak da kendi işletmemizi analiz ederek yol haritamızı belirlemeye çalışırız. Bizim yönetimimizde olan kendi işletmemiz olup, diğer konular başkalarının yönetimindedir. Şirket sahipleri ve yöneticileri olarak bizler, makroyu bilmeden ve doğru analiz etmeden mikroyu yönetemeyiz. Bu anlamda başkalarının yaptığı yanlışlardan biz sorumlu değiliz yaklaşımıyla sorumluluktan kaçmak yerine başkalarının yaptığı yanlışları düzeltme olanağımız yoksa bu yanlışlarla birlikte yaşamaya uyum göstererek sürdürülebilir olmaya çaba göstermeliyiz.
T – Transparency: Şeffaflık
Dünyanın en önemli kelimesi “güven” kelimesidir. Güvenin yeşermediği bir ortamda sürdürülebilirlikten söz etmek mümkün değildir. Güveni sağlayan en temel öğe de şeffaf iletişimdir. Şeffaflık herkesin her şeyi bilmesi değil, her paydaş kesiminin bilmesi gerekenleri doğru ve güvenilir veriye dayalı bilmesidir. BANI çağında kurum kültürü oluştururken şeffaflık kavramı özel bir yer tutmaktadır.
Özet olarak sürdürülebilirlik adına; VUCA kurumların esnek ve çevikliğine vurgu yaparken, BANI mali ve psikolojik dayanıklılığı artırarak kırılganlıkları ve kaygıyı azaltıp, şeffaf politikalarla anlaşılamaz ve karmaşık yapıları güvenilir hale getirmeyi öne çıkarırken, insanı merkeze koyan bir yaklaşıma odaklanıyor.