Cuma, Eylül 5, 2025

Türk sanayisi ‘anti-damping’ sınavı veriyor

çelik üretimi

Demir-çelik üreticileri, dünyada uygulanan anti-damping vergilerinin Türkiye’ye getirilmesi gerektiğini söyledi

Demir-çelik sektörü zor günlerden geçiyor. ABD ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin iç üretimi koruyucu önlemleri ihracatı zorlaştırırken; Çin, Hindistan, Rusya gibi Asya ülkelerinin dampingli ürünlerle Türkiye iç pazarında etkin hale gelmesi sektörün üretim kapasitesinin önemli ölçüde atıl kalmasına neden oldu. 

Demir-çelik üreticileri haksız rekabete dur demek, Türk ağır sanayisinin korunmasını sağlamak amacıyla tüm dünyada uygulanan anti-damping vergilerinin Türkiye’ye de getirilmesi gerektiğini belirtti. Demir Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Veysel Yayan, demir-çelik sanayinde atıl kalan üretim kapasitesine dikkat çekerken, paslanmaz çelik sektörünün önemli üreticilerinden Posco Assan yöneticisi ve Kibar Holding İcra Kurulu Başkanı Haluk Kayabaşı, dampingli ürünlerin devlet desteğiyle, çevre ve kalite standartlarına uyulmadan üretildiğini, bu nedenle yapay olarak ucuzlaştırıldığını belirtti. Çolakoğlu Metalurji A.Ş. Genel Müdürü Uğur Dalbeler ise demir-çelik sektörünün önemini vurgulayarak, “Çelik üretiminiz olmazsa dünyanın en pahalı çeliğini kullanmak zorunda kalırsınız” ifadelerini kullandı.


Yayan: Üretim kapasitesi büyük oranda atıl kaldı

Demir-çelik sektöründeki kapasite kullanımının tehlikeli şekilde atıl kaldığına dikkat çeken Veysel Yayan, “Dünyada korumacılık eğiliminin hız kazanarak artması, ülkemizi de haksız rekabet koşullarına açık hale getirdi. Bu nedenle, ülkemizin korumacılık önlemlerine karşı mütekabiliyet esasları çerçevesinde önlemler almasına ihtiyaç duyuluyor. Daha şimdiden, ABD, AB ve beraberinde birçok ülkenin korumacılık duvarını aşamayan, Çin, Rusya, Hindistan ve bazı Uzak Doğu ülkelerinin, ülkemize yönelik ihracatlarında yaşanan yüksek oranlı artışlar, yurt içi üretimin zarar görmesine, Türkiye’nin 60 milyon ton seviyesindeki kapasitesinin, büyük oranda atıl kalmasına yol açmış bulunuyor” ifadelerini kullandı.


“Asya ülkeleri ihtiyaç fazlasını düşük fiyatlarla uluslararası piyasalara yönlendiriyor” 

Asya ülkelerindeki demir-çelik sanayinin devlet destekli olduğuna dikkat çeken Yayan, “Çin ve Uzak Doğu kaynaklı çelik ürünlerinin, Türkiye iç pazarına yönelmesi son yıllarda hızla artarak sektörde ciddi baskı yarattı. Bu ülkelerden gelen ürünler, çok yönlü ve yoğun devlet destekleri sayesinde, yerli üreticilerin maliyetlerinin oldukça altında fiyatlarla piyasaya girdi. Türkiye’de üreticiler yüksek girdi ve finansman maliyetleri altında faaliyet göstermeye çalışıyor ve talep daralması halinde üretimlerini kısıyor. Buna karşılık, tüketimdeki dalgalanmalara rağmen dünyanın en büyük çelik üreticisi Çin ve diğer Uzak doğu, Güney Asya ülkeleri, üretimlerini kısmak yerine, ihtiyaç fazlası ürünlerini uluslararası piyasalara düşük fiyatlarla yönlendirerek, iç talepteki daralmadan kaynaklanan sorunlarını, başka ülkelerin çelik üreticilerinin sırtlarından çözmeye çalışacak. Bu yaklaşım, yalnızca küresel fiyat dengesini bozmakla kalmamakta, aynı zamanda haksız rekabeti derinleştirerek, dünya çelik sektöründe tahrip edici sonuçlara yol açıyor. 2020 yılından bu yana Çin’den yapılan ithalat, 10 mislinin üzerinde yükseldi. İthalattaki hızlı artış, yerli çelik sanayiinin kapasite kullanım oranının düşük seviyelerde kalmasına neden oluyor” diye konuştu. 


“Türk çeliği kalitelidir, küresel ölçekte tercih edilir”

Çin ve Uzakdoğu’dan ithal edilen çelik ürünlerinin kalite sorunlarına da değinen Yayan, “Çin ve Uzakdoğu’dan ithal edilen çelik ürünleri, kalite sürekliliği ve standartlar açısından zaman zaman sorunlara yol açıyor. Parti bazında farklılıklar ve sertifikasyonun güvenilirliği, ithal ürünlere yönelik en sık ifade edilen sorunlar arasında yer alıyor. Türk çelik sektörü ise kalite konusunda kendisini kanıtladı ve bugün 180 civarında ülkeye ihracat gerçekleştirdi” dedi. 


Kayabaşı: Dampingli ürünler yerli sanayicinin yatırım iştahını baltalıyor

Haluk Kayabaşı, dampingli ürünlerin yerli üretici için sürdürülemez bir rekabet ortamı yarattığını vurgulayarak, “Dampingli ürünler yalnızca fiyat kırmıyor, aynı zamanda yerli sanayicinin yatırım iştahını da baltalıyor. Çin ve Endonezya gibi ülkelerde devlet sübvansiyonlarıyla maliyetin altında fiyatlanan ürünler, Türkiye’ye girdiğinde yerli üretici için sürdürülemez bir rekabet ortamı doğuyor. Bu durum sadece üreticiyi değil, uzun vadede sanayi altyapısını da zayıflatıyor. Dolayısıyla haksız rekabetin önüne geçebilmek için ticaret savunma araçlarının kararlılıkla uygulanması gerekiyor” ifadelerini kullandı. 


“Anti Damping vergisi tek başına yeterli değil”

Anti Damping vergisinin sektörün korunması için tek başına yeterli olmayacağını belirten Kayabaşı, “Anti-damping vergileri elbette önemli bir koruma aracı. Ancak tek başına yeterli olmayabilir. Bunun yanında menşe denetimlerinin etkin yapılması, kalite kontrollerinin artırılması ve kamu alımlarında yerli ürünlerin tercih edilmesi de büyük önem taşıyor. Özellikle yüksek finansman maliyetleriyle mücadele eden sanayicimizin uygun kredi ve teşvik mekanizmalarıyla desteklenmesi gerekiyor. Böylece alınan önlemler kalıcı etki yaratabilir” diye konuştu. 


“Stratejik sanayi yatırımlarını adil rekabet ve teşvikle koruyabiliriz” 

Yerli yatırımların sürdürülebilmesi için iki gereklilikten bahseden Kayabaşı, “Birincisi, adil rekabet ortamı yaratmak, Damping, menşei saptırması ve sübvansiyonlu ithalata karşı etkin tedbirlerin alınması şart. İkincisi, yerli üretimi teşvik edici politikalar geliştirmek, Bunun için en kritik unsur, üreticilerin hammadde ihtiyaçlarını öncelikli olarak diğer yerli üreticilerden temin etmelerinin teşvik edilmesidir. Türkiye gerek karbon çeliklerinde gerekse paslanmaz çelikte çok güçlü bir üretim altyapısına sahip. Bu potansiyeli değerlendirmek ve birbirini destekleyen bir sanayi ekosistemi oluşturmak, yatırımların kalıcı hale gelmesini ve katma değerli üretimin güçlenmesini sağlayacaktır. Böylece ülkemiz yalnızca tüketen değil, bölgesinde üretim üssü haline gelen konumunu güçlendirir” önerilerinde bulundu. 


Dalbeler: Sektörde telafisi imkânsız tahribatlar yaşanacak

Önlem alınmazsa Türk çelik sektöründe telafisi imkânsız tahribatların yaşanacağını dile getiren Uğur Dalbeler, “Çelik sektöründe en önemli hususlardan birisi kapasite kullanım oranıdır yüzde 75 altında sektör zarar görmeye başlar ve rekabet gücünü yitirir. Son iki yıldır bizler yüzde 60 altında bir kapasite kullanım oranı ile çalışma zorunda kalıyoruz ve bu da ileriye yönelik ciddi bir sorun oluşturuyor, bu şartlarda iyileştirici yatırım mümkün olmadığı gibi var olanın korunması da imkânsız hale geldi. Çelik sektörü her sene sadece mevcut olan koruyabilmek için ciddi yatırım yapmak zorunda. Eğer haksız rekabet böyle devam ederse yakında elimizdekilerden de olacağız” diye konuştu.


“Çelik üretiminiz yoksa dünyanın en pahalı çeliğini kullanırsınız”

Çelik ve paslanmaz çelik üretiminin önemini, ABD Başkanı Trump’ın “Eğer çeliğin yoksa ülken yok demektir” ifadeleriyle özetleyen Dalbeler, “Başkan Trump bu ifadelerinin ardından ulusal güvenliğini gerekçe göstererek tüm çelik ithalatına yüzde 25 vergi getirdi ve ikinci dönemindeyse bu vergiyi yüzde 50’ye arttırdı. Ardından Avrupa Birliği çelik ithalatına kota getirdi. Bu gibi önlemlerin üç yıl sürmesi beklenirken AB’nin koyduğu çelik kotası altı senedir devam ediyor. Ayrıca son iki yıldır Avrupa Birliği Komisyonu çelik endüstrisine milyarlarca Euro hibe niteliğinde yardım yapmakta. Çeliğiniz yoksa imalat sanayiniz olmaz, endüstriyel gelişme olmaz, ihracat olmaz. İnsanın dokunduğu her yerde en fazla kullanılan malzeme çeliktir. Çok büyük sermaye ihtiyacı içeren, oldukça yıpratıcı olan ve yüksek teknoloji gerektiren bu sektörün sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyümeye ihtiyacı vardır. Eğer çelik sektörünüz olmazsa dünyanın en pahalı çeliğini kullanmak zorunda kalırsınız bu da hiçbir sanayinin güçlenmesine izin vermez” açıklamasında bulundu.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM