Kimlerin nerelerde ve nasıl sıkışıyor cümlesindeki soru zamiri öznesinin ‘devletler’ olarak ve buna bağlı olarak meydana gelen gelişmeler ile ‘ilgili devlet’ konumunu vurgulamakta yarar var. ‘Nerelerde’ coğrafyaları işaret ederken, ‘Nasıl’ ise mevcut halin tarafları ile güven ve güvensizlik arasında salınan sarkaçvari ortamı belirtiyor.
Yaklaşık bir asır içerisinde bilhassa teknolojik gelişmeler doğrultusunda meydana gelen dönüşümler ile münasebetlerin; çok yönlü ve çok taraflı karmaşık mahiyet kazanarak, küresel çapta bağımlılıkların dünyada gündemin değişmesine katkısı olduğudur.
Asırlar boyunca keşif ve buluşlar başta olmak üzere bilumum inkişaf kabiliyetini Tabiattan ilham alarak gerçekleştiren İnsanoğlu zamanla mümessili olduğu medeniyetin vasıtaları ile içinde bulunduğu çevre ve iklimi tahrip edebilme gafletini de gösterebilmiştir.
Gündem değişikliklerinin muhtevası gelinen noktada ‘Büyük Sıfırlama’ ile yaygın kitleleri, ulusları, idari yapıları belli bir irade tarafından arz edilen yaşamı sürdürülebilir kılmanın olmazsa olmaz mertebesinde yeni ve zorlayıcı gerekçeleridir. Gerçekte son 45 yıldır takip edilen Ozon tabakasındaki delinme, küresel ısınma, iklim değişiklerinin temel sebeplerinin bizatihi sürdürülebilir kalkınma dinamiği ile ilgili olan döngüsel çevriminin ayrılmaz parçaları olduğudur.
Öte yandan geleceğe dönük konuların aydınlanmasında(projeksiyon) konunun seçimi, tercihi dolayısıyla öngörülebilir sonuçlarının riskleri ile sorumluluğunun insanoğlu açısından adil yükleniminin ihmal ediliyor olması kuvvetle muhtemeldir. Örneğin 21.asrın yükselen kıtası Afrika’ya yönelik olarak öne sürülen projelerin, çözüm önerilerinin, daha da vahimi finansman metodlarının yetersizliği, adeta sorunları hafife alan görüntüsü, ciddi bir samimiyet testinin başarısızlığını simgeliyor.
Mevcut endüstriyel ve sınai yapılanmaların belirli bir zaman içerisinde tabii küresel dengelerde meydana getirmiş olduğu neticeleri ve külfetleri ile nazır küresel iktisadi kurulumun eşitsiz ve gayri adil dağılımı bugüne kadar olan tecrübelerle görünen biçimiyle umulur ki, belirsiz bir zaman sonra muhtemel yeni bir başarısızlığa imza atılmış surette olmasın. Velev ki her çözüm için iktisadi tedbirlerle vaziyet almanın kifayet edilebilirliğinin sınırsız olmaması gibi.
Kyoto Protokolü, Paris İklim Anlaşması gibi bir çok ülke tarafından kabul gören anlaşmalarla, karbon ayak izinin küçültülmesi hedefleniyor. Kontrol edilebilen sera gazı salınımı, iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunda olumlu etkiler sağlayacağı düşünülüyor. Madalyonun diğer yüzünde iktisaden borç yükü altında ezilen ülkelerin iklim değişikliği, işsizlikle mücadele edemediği için genç nüfuslarının göç etmek zorunda kaldığı gerçeği de ortadadır.
Tabiatın insanoğluna sunduğu biricik ilham ve yaşam kaynağını göz göre göre tahribe yönelik, bugün gelinen noktadaki kurguda sadece sürdürülebilirliğin temini için feda edileceği “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” macerasına! bilindiği kadarıyla insanoğlunun bütün bir tarih tecrübesi dahi tahammül edemez.