Cumartesi, Temmuz 27, 2024

Hristiyanlık ve Ekümeniklik -I

Sevgili Okurlarım,

Uzun zaman ülkemizde Fener Patrikhanesi ve ekümeniklik konusu hem kamuoyunda hem de akademik evrelerde tartışılagelmiştir. Bu hususta, çeşitli konferanslar verdiğim çevrelerde, konunun hemen hemen hiç bilinmediğini görerek bu makaleyi kaleme almış bulunuyorum. Aynı zamanda, gelişmeleri, siz okurlarımın da dikkat ve görüşlerine sunmak istiyorum.


Öncelikle hristiyanlığın doğuşuna, kısaca ana hatları ile değinmek gerektiğine inanıyorum. Bilindiği üzere Roma İmparatorluğu “pagan“ dinine mensup olup bu dini de devlet dini olarak benimsemiş bir devlet olarak Akdeniz’i de bir göl haline getirmiş, geniş bir toprak alanına sahiptir. Bu dönemde, Suriye’de, Balkanlarda ve Mısır’da çok farklı dinlerin de bulunduğu unutulmamalıdır. Bunun yanı sıra, aynı periyotta “Kudüs“ şehrinin de Romanın bir eyaleti olduğu ve burada da sadece yahudi toplumunun yaşadığı tarihsel kaynaklarda yer almaktadır. Romalı yöneticilerin bu yahudi toplumuna büyük saygı ve hürmet gösterdiği de yazılı kaynaklardan izlenmektedir.

Birçok dokümanda yer alan ve bu konuda iki önemli örneğin de tarihe not düşülmek için gündeme getirildiği bilinmektedir. Bu örneklerden birisi Kudüs’te kullanılan paraların önemine işaret edilmektedir. Çünkü Roma Kudüs eyaletinde kullanılan paralara yahudilerde resim haram olduğu için, Roma İmparatorunun resmini bu paralar üzerine basmamıştır. Bu gibi basit bir detayın ne kadar saygı ve hürmet ifadesini içerdiğini ise sizlerin değerlendirmesine bırakıyorum.

Bir diğer ikinci örneğe gelindiğinde ise bunun çok daha belirgin bir saygı ve hürmet işareti olduğunda hemen herkesin hemfikir olacağını düşünüyorum. Romalı askerler, seferden dönerken, Kudüs’ün girişine geldiklerinde komutanlar atlarından inerler ve askeri birliğin sembolü olan bayrak ve flamalar da taşıyanlar tarafından yere paralel olarak indirilerek tören adımları ile şehre giriş yapılırdı. Bu bayrak ve flamaların yere paralel olarak taşıyan askerler tarafından indirilmesinin anlamı da, Kudüs’te Yehova’dan başka hâkimiyet tanımıyoruz olarak anlatılmaktaydı. Ancak Roma İmparatorluğunun tek şartının da siyasete ve devlet işlerine karışılmaması olduğu ise yahudi toplumu tarafından çok iyi anlaşılmıştır.

Askerlerin bu bayrakla selamlama usulü bugün de kullanılmaktadır. Törenlerde, protokol’ün veya devlet başkanının önünden geçilirken bayrakların eğildiği görülmektedir. Bugün de kullanılan bu âdetin o dönemden kaldığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra Romanın Kudüs eyaletinde yaşayan yahudilerin de bu olguyu ne kadar içselleştirdiği ve “laiklik“ kavramının fiili olarak uygulandığına dikkat edilmesi gereklidir. Kudüs eyaletinde Romalıların uyguladığı bu sistemin ise laikliğin ilk adımları olduğu anlaşılmaktadır.

İlerleyen süreçte hristiyanlık doğduğunda, Roma bunu, yahudiliğin bir mezhebi olarak algılamıştır. İşte sa bu dönemde hiçbir zaman yeni bir dinden bahsetmemiş bütün söylevlerinde ise yahudi din adamlarının yani hahamların dini kendi ticari ve şahsi çıkarlarına alet ettiklerini devamlı tekrar etmiştir. İsa’nın bütün mücadelesi bu yahudi hahamlara karşı olmuştur. İsa kendisinin ise dini kuralları düzeltmek üzere görevli gönderildiğini söylevlerine esas olarak almıştır.

İsa’nın gerçek adı “Yeşo“ olup araplar tarafından “İsa“ olarak çevrilmiştir. Grekler ise “Cris“ olarak tanımlamışlar ve ona inanan toplumu da “Cristian“ olarak ifade etmişlerdir. İsa’nın ölümünden sonra, hristiyan kelimesinin ilk defa Antakya’da kullanıldığı bilinmektedir. İlerleyen dönemlerde hristiyanlığın Roma İmparatorluğunda yavaş yavaş yaygınlaşmaya başladığı izlenmektedir.

Gelişen ve ilerleyen süreçte, birinci yüzyılın sonlarına doğru, Roma ordusu içinde hristiyan askerlerin problem yaratmaları gündeme gelmiş ve askeri yasa ile emirlerin uygulanmayıp İsa’nın öğretilerine öncelik verilmesi söz konusu olmuştur. İşte bu ilk örnek ele alındığında dinsel ögelerin ordu içine sokulmasının ne kadar tehlikeli olduğu da daha bu ilk asırdaki uygulamalardan görülmektedir.

Aynı konunun Türk ordusunda da yapılmaya çalışıldığının da tekraren ele alınarak etüt edilmesinde çok ciddi ulusal yararlar olduğu unutulmamalıdır. Ordu siyasetin bir parçası hiçbir zaman olmamalıdır. Roma imparatorlarının, ordudaki dini gelişmelerin farkına vararak çeşitli tedbirler almaya başladıkları görülmektedir. Neron’dan sonra, ordu içinde hristiyan askerlerin temizlenmesi gündeme gelmiştir.

İşte bu süreçte, iki yüz yıl devamınca katliamlar süregelmiştir. “Traya“ Antakya’ya geldiğinde hristiyanlığın çok yaygınlaştığını gördü ve 11.000 Kişiyi öldürterek hristiyan erkeklerin tümünü Ermenistan’a sürgün göndermiştir. Hristiyanlığa karşı ilk yasal düzenlemeler “Adriyanus“ döneminde yapılmıştır. Ancak en ağır olan yasal düzenleme ise “Betıus“ döneminde olup, hristiyanlık tamamen kesin olarak yasaklanmıştır.

İşte bu dönemde, Roma vatandaşı olan her bireye “Sebenius“ adı verilen bir kimlik kartı verilmeye başlanmıştır. Bu belgeyi alabilmek için ise, devletin resmi tapınağına gidip putlara kurban kestikten sonra İsa’nın inkar edilmesi prosedürü uygulanıyordu. Bunun yanı sıra, resim, heykel ve güzel sanatlara ait birçok olgu hristiyanlıkta yasak olduğu için, resim, heykel ve güzel sanatlarla geçimini sağlayan esnaf kesiminin de hristiyanlığa düşman olduğu görülmektedir. Böylece hristiyanlığın yeraltına indiği izlenmektedir.


(Devamı bir sonraki yazıda)

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar