Cumartesi, Temmuz 27, 2024

“Enflasyon mücadelesi sadece para politikasına yüklendi”

Faiz oranın sabit tutulması ile birlikte 31 Mart seçimleri sonrası ekonomik beklentiler merak konusu oldu. Yaptığı değerlendirmede mevcut tabloda yüzde 50’nin altında bir yıl sonu enflasyonun gözükmediğini aktaran Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi, Ekonomist Doç. Dr. Atilla Çifter, bunun en önemli nedenini enflasyon mücadelesinin sadece para politikasına yüklenmesi olduğunu söyledi. Maliye politikası tarafında bir enflasyon mücadelesi olmadığını belirten Doç. Dr. Çifter, “Ocak ayında bütçe dengesi eksi 150 milyar TL bir açık verdi. Dolayısıyla piyasa yüzde 42’ler seviyesinde bir enflasyon beklemesine rağmen Merkez Bankası beklentiyi yüzde 36’da tutuyor” dedi. Enflasyonun öncelikli kaynağının maliyet tarafında olduğuna işaret eden Doç. Dr. Çifter, “Şu anda baz etkisine güveniliyor. Mayıs’ta zirve yapıp ardından aşağı doğru gelmesinden bahsediyoruz. Yılın ortasından sonra kısa bir süre baz etkisiyle enflasyon düşecek. Ancak eksik makro ekonomi politikasıyla enflasyon hedefinin sağlanması zor görünüyor. Yüzde 50’nin altında bir oranın, TÜİK’in açıkladığı TÜFE’de pek mümkün gözükmüyor” değerlendirmesini yaptı.


“Piyasa, makro modelle karar almıyor”

Enflasyon beklentilerindeki ciddi sapmaların nedeninin piyasanın tam olarak bir makro modelle karar almaması olduğunu aktaran Doç. Dr. Çifter, “Piyasa ne beklenmesi istiyorsa onun kararını alıyor. Örneğin tüketiciye ‘Hissettiğiniz enflasyon nedir? Beklediğiniz enflasyon nedir?’ diye sorduğunuzda, tüketicinin beklediği enflasyonun gerçek enflasyona yakın bir oran çıkıyor. Bu piyasanın öngörüyse hiç tutmuyor. Dünyada ise makro modellerle öngörüler yapıldığını ve buna göre olması gerekenin ne olduğunu söyleniyor” diye konuştu.

Seçimlerin ardından 1 Nisan itibariyle ertelenen kemer sıkma politikasının devreye alınacağına ilişkin bir beklenti olduğunu dile getiren Doç. Dr. Çifter, bunun Mehmet Şimşek’in açıklamaları üzerinde oluştuğunu ifade etti. Doç. Dr. Çifter, “Ekonomi yönetimi bütçe tutturmak yerine vergilendirme, kredi kartı ve diğer harcamalar üzerinden talebi kısmaya yönelik bir adım atabilir. Bu da enflasyonu baskılayan bir etki yaratır” dedi. Bu yöntemin yükü halka yüklediği izlenimi verdiğini söyleyen Doç. Dr. Çifter, “Haziran ayında Hafize Gaye Erkan’ın atanması ile yaklaşık olarak 7-8 aylık sürede yapılan faiz artışının dışında döviz kurunun tekrar sıkılmaya devam etmesi de bir nevi kontrollü kur görüntü veriyor” diye konuştu.


“Çözüm, doğru makro politikalara dönmek”

Türkiye’de 2002’den itibaren döviz kurunun serbest piyasada belirlendiğini hatırlatan Doç. Dr. Çifter, 2018’den itibaren ise döviz kurunu tutarak enflasyonla mücadele etme anlayışı olduğunu söyledi. Bu dönemde uygulanan makro politikaların hatalı olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Çifter, “Makro denge ve döviz kurunun daha yüksek olması gerekiyor. Yani Türk lirasının normalde makro denge seviyesi şu anda 31’in çok çok üzerinde” dedi. Çözümün ise doğru makro politikalara dönmek olduğunun söyleyen Doç. Dr. Çifter, önerilerini şöyle dile getirdi: “Hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü ve demokrasi anlayışının Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecindeki gibi işletilmesi. Yani dış kaynak çekecek adımların bir an önce atılması.” Doç. Dr. Çifter, “Buna rağmen enflasyon mücadelesine, maliye politikası olmadan sadece döviz kurunu belli bir bantta tutarak devam edilirse, gerilme ve kurda şok artış yaşanabilir” dedi.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM