Cumartesi, Ekim 5, 2024

Külleme Hastalığı mı, Hastalıkları mı?

Eylül ayı, İstanbul’da birden yağışları da beraberinde getirdi. Yağışlar bahçelerde, hava sıcaklıklarının aynı kalması nedeniyle bazı dengesizlikleri de beraberinde getirdi. Halbuki geçen sene bu zamanlarda daha çok topraktaki mineral eksikliklerinden bahsediyorduk. Sıcaklık ve yağışların etkisi ile havadaki nem, doğal olarak en birinci olarak mantarların ortaya çıkmasını sağlıyor. Sonbahar, yıl geneline baktığımızda mantarların en çok göründüğü mevsim olsa da her şeyi toz pembe de görmeyelim. Aynı şekilde gözle görünmeyen mantarlar da var. Bu mikroorganizmaların bazıları, bitkiler üzerinde yerleşerek, önce gözle görülür hale gelir arkasından, yavaş yavaş bitkinin ölümüne neden olurlar. Özellikle 30-32 derece ve üzerindeki sıcaklıklarda mantar enfeksiyonları bitkide tutunmaya başlar.

Bu mevsimde bitkiler üzerinde en çok görülen mantar hastalığı külleme denilen hastalıktır. Gerçekten de bitkilerin üzerinde, kül ya da elekle un serpiştirilmiş gibi bir görüntü oluşur. Hemen burada belirtmekte fayda var. Bu görüntüyü yapan aslında bir çok mantar vardır. Örneğin domateste (Oidium neolycopersici), gülde (Sphaerotheca pannosa var. rosae), elma ve armutta (Podosphaera leucotricha), çilekde (Podosphaera aphanis), üzümde (Erysiphe necator) de görülen külleme hastalığını oluşturan mantarlar hastalıkları  değişik mantar cinsleri tarafından oluşturulmaktadır. Burada önemli olan, bu mantar hastalıkları insan sağlığı için hiçbir tehdit oluşturmamaktadır. Bunun yanında bitkilerin yemiş vermesini azaltabilir, önce yapraklar tamamen beyaz renge bürünür, kıvrılmaya başlar, arkasından renkleri kararır, daha sonrasında da bitkinin ölümüne neden olabilir. Daha doğrusunu söylersek, bitkinin ölümüne neden olur.

Burada aklımıza gelen nokta ise, kabakgillerin özellikle sakız ve balkabaklarınin külleme hastalığına yakalanmamaları neredeyse imkansız gibi bir şey desek doğru olacak. Kabakların mantar hastalıkları aslında bitkinin yaşlanması ile ilgili bir durum olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle, küllenmenin ilk göründüğü zaman acilen yapraklarının budanması gerekir. Kabakgillerin külleme hastalığı P. xanthii, Erysiphe cichoracearum, Podosphaera fusca, ve P. xanthii gibi mantarlar tarafından oluşturulur. Anladığınız külleme hastalığı aslında değişik mikroorganizmalarının oluşturduğu bir görünümdür.

Pekiyi hastalığın oluşmasını nasıl önleyelim? Yapılacak en önemli eylem, bitkileri sabah saatinde sulamak; buna karşılık bitkilerin yapraklarına su  değdirmemek gerekiyor. Anlayacağınız, bitkilerin üzerinde nem oluşturacak su ya da kalıcı nem oluşturabilecek naylon örtüler koymamak gerekir. Doğal olarak, seralar mantar hastalıklarının oluşması için çok uygun olmaktadır. Dolayısı ile kapalı ortamların bolca havalanması gerekmektedir. Diğer taraftan bitkiler birbirlerine çok yakın dikilmemelidirler. Böylece bitkilerin arasında hava akımı oluşturacak aralıklar oluşturulmalıdırlar. Yukarıda bahsettiğimiz yaprakların budanması da bu hava aralıklarının oluşmasını da sağlar.

Şimdi döndük dolaştık, tedaviye geldik. Doğaya ihanet etmeden bu hastalıkları nasıl tedavi edebiliriz? Biraz Amerikalıların yaptığı yayınlara baktık, değişik maddelere rastladık. Örneğin sodyum bikarbonat bizim anlayacağımız değimle kabartma tozunu rahatlıkla kullanabiliriz. 3.80 litrelik suya (1 galon) neredeyse 4 litrelik suya, tepeleme 3 yemek kaşığı sodyum bikarbonat koyarak, 7-10 günde 1 püskürttüğümüzde mantarların hücre duvarını zayıflatarak ölmelerine neden oluyor. Fakat çok kullanıldığında toprakta birikerek yaprakların yanmasına neden olmaktadır. Aynı şekilde potasyum bikarbonat da kullanılabilir ama bitkiler açısından daha zehirli olabileceğinden 3.80 litreye 1 yemek kaşığından fazla konulmamalıdır. Hatta çok az dozlarda bile hafata bir uygulamayla etkili olabileceği gösterilmiştir.

Biz geçmiş yıllarda külleme hastalığının görülmesi durumunda sulandırılmış sütü kullandık. Laktozun çok etkili bir mantakıran olduğunu söyleyelim. Güllerde kullandığımız, sulandırılmış sütlerin bir süre sonra çok pis koktuğunu gözlemledik. Eğer kokuya dayanabiliirseniz ya da bir ya da iki tane gülünüz varsa, 1 ölçek sütü, 2 ölçek su ile sulandırırarak haftada 1 defa güllerinize uygulama yapabilirsiniz. Biz, püskürtme yerine badana fırçasıyla uygulama yaptığımızı belirtelim. Bunun en büyük nedeni ise püskürttüğümüz zaman yaprakların altına sütü süremeyeceğimiz içindir.

Son olarak kullanabileceğimiz doğal madde sülfürdür. Biliyorsunuz aslında sülfür beyazımsı sarımsı bir maddedir. Toz haline getirilmiş sülfürü, 3,80 litre su içine 1 yemek kaşığı koyarak 10 -14 günde bir tekrarlanarak uygulanabilir. Sülfür doğal madde olduğu için, ilkbaharın ilk günlerinde uygulamaya başlayabilirsiniz. Fazla kullandığuınız zaman genellikle yaprakların zarar görmesine neden olmaz. Sıcaklar başladığında yazın ortasında sülfür uygulamalarına bir son vermek gerekir. Özellikle yemişler üzerinde yanıklara neden olurlar.

Geleceği olan ama hiç kullanmadığımız doğal mantar kırıcılarından “Bacillus subtilis” isimli mikroorganizmanın püskürtülmelerini aklımızda tıutalım. Yalnız bir şeye dikkat edelim, yurt dışından alarak deneyecekseniz içlerinde Bacillus subtilis barındıran çözeltiler içlerinde bolca bakır da barındırabilir. Bazı onkologlar, bakırın insanda kanserojen olabileceğini düşünüyorlar. Daha önemlisi, uzun yılların ardından çokça kullanılan. bakırın, toprağı açtıkları tünellerle havalandıran toprak kurtlarını öldürebileceğidir. Başka bir doğal madde ise Hindistan’da yetişen “Neem” adlı ağacın yağının da çok etkili olduğu söylenmektedir. Kullananız varsa, bizimle paylaşmanız halide deneyimleriniz bu köşede yayınlanır.


Bu hafta da yerimiz kalmadı bundan dolayı çorbada tuzu olanlara bir bakalım: Hülya Ünver’in sayesinde Gölcük Doğa Parkında çekilmiş bir yığın nilüfer fotoğrafımız oldu. Bunun yanında Serpil Üçok Kanada’da, Van Dusen botanik bahçesine üye olmuş. Kendisinden heyecan verici fotoğraflar bekliyoruz.


Oğuzhan Daver

Diğer Yazarlar