Bir arkadaşımın ricası ile gittiğim, 1985 senesinden beri faaliyet gösteren bir şirketti. Doğrusunu söylemek gerekirse, oraya gitmeden önce şirket hakkında kabaca bir araştırma yapmış ve kapıdan içeri girerken beni nelerin beklediğini üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyor haldeydim.
1985’te kurulan bu şirket, yıllar içinde teknolojik evrimlere ayak uydurabilmiş, her nesilden çalışanı bünyesinde barındıran bir yapıya sahipti. Olayı dramatize etmem gerekiyorsa, sabahları ofisin açık mutfak alanında kahve sırasında dört kuşağın bir araya gelip sohbet ettiklerini görmek pek sık karşılaşılan olağan bir durumdu. Bu insanların her biri zamanın farklı bir yerinden geliyordu ama ortak noktaları belliydi: aynı çatı, aynı vizyon. Bir de yönetilmesi gereken tatlı ama çetin meseleleri vardı; farklı bakış açıları.
Beni karşılayan asistan hanım, hiç bekletmeden Yönetim Kurulu Başkanının odasına aldı. Odanın girişinde şirketin kurucularından biri olan, artık yönetim kurulunda danışman olarak görev yapan Ahmet Bey tarafından karşılandım.
Karşılıklı nezaket konuşmaları bitip de asıl konuya girmeden önce, kahvelerimizi yudumlarken, Ahmet Bey ile ilgili ilk intibalarım da oluşmaya başlamıştı. Karşımda, konuşmaları ile bana derin bilgeliğini hissettiren biri vardı. Ahmet Bey gibi insanlarla daha önce de birlikte olmuştum. Bu insanlar, bilgi ve tecrübeleri, özellikle kriz yönetimindeki sakinlikleri, iş ahlakları ve iletişim tarzları ile, bulundukları şirketlerde hâlâ efsane olarak anılırlardı. Latife etmem gerekirse, dosya dolaplarının kilidini açma şifrelerinden, ilk sunucuya kadar her şeyi hatırlarlardı.
Hikayemi burada kesip asıl meseleye döneceğim. Ahmet Bey’in benimle görüşmeyi arzu etmesinin arkasındaki ana sebep dört farklı kuşağın aynı anda ve birlikte çalıştıkları ortamda yaşanan yönetsel sorunlardı.
Kuşaklar Arası Yönetişim:
Şirketlerde Dört Kuşağın Birlikte Çalışması
Günümüz iş dünyasında çalışma hayatı, hiç olmadığı kadar kuşak çeşitliliğine sahne olmakta. Sessiz Kuşak (Silent Generation), Baby Boomer’lar, X Kuşağı, Y Kuşağı (Millennials) ve hatta Z Kuşağı; artık aynı çatı altında, aynı hedefler için birlikte çalışıyor. Özellikle yönetim kademelerinde bu çok kuşaklı yapı hem büyük fırsatlar hem de önemli zorluklar barındırıyor.
Kuşakların Ortak Alanı:
Değerler ve Deneyim
Her kuşağın iş yaşamına bakışı, değerleri ve iletişim tarzı farklılık göstermekte. Baby Boomer’lar için sadakat ve iş disiplini ön plandayken, Y kuşağı esneklik ve anlam arayışını önceleyebiliyor. X kuşağı dengeli liderlik ve pragmatizmi benimserken, Z kuşağı teknolojiye doğuştan entegre, hızlı geri bildirimlerle yön buluyor.
Bu çeşitlilik, doğru yönetildiğinde büyük bir zenginlik yaratabilirken, deneyimin dinamizme, stratejinin yaratıcılığa karıştığı ortamlar, inovasyonun ve sürdürülebilirliğin anahtarı haline gelebiliyor.
Ancak hayat bu kadar basit değil. Bir açıdan bakıldığında müthiş bir renklilik ve zenginlik olarak algılanan, dört kuşağın birlikte çalıştığı ortamlar, içinde büyük zorluklar da barındırabiliyor. Nitekim ben de tam bu sebepten dolayı Ahmet beyin karşısında oturuyordum. Gelin şimdi de bu zorluklara bakalım.
Zorluklar:
Algı Çatışmaları ve İletişim Kopuklukları
Farklı kuşakların birlikte çalıştığı ortamlarda en sık karşılaşılan sorunlar, kuşaklara özgü önyargılardan kaynaklanıyor. Genç yöneticiler, kıdemli liderleri değişime kapalı bulurken; deneyimli yöneticiler de gençleri sabırsız veya “sadakatsiz” olarak görebiliyor. Bu algılar, zaman zaman sağlıklı bir iş kültürünün önünde ciddi bir engel olarak çıkıyor.
Ayrıca iletişim tarzları arasındaki fark da çatışmalara neden olabiliyor. Örneğin, bir Baby Boomer uzun toplantılarla yüz yüze görüşmeyi tercih ederken, Z kuşağı yöneticiler ise kısa mesajlar veya video konferanslarla çözüm odaklı çalışmayı tercih edebilmekte.
Z kuşağı yöneticilerin “home Office” ya da “hybrid” çalışma modelleriyle çalışma arzularını Baby Boomer’lar asla anlamıyor.
Kurumsal yapının kurulmasında büyük emeği olan ve çalışanların mutluluğuna önem verip, mentor-menti programlarını bizzat yürüten X kuşağına ait bir yöneticinin, kararlarını veriye ve kullanıcı deneyimine dayandırarak iş yapan, hızlı karar alan, çoklu görev yeteneği yüksek Y kuşağından biriyle çalışması da kolay olmuyor.
Ne Baby Bomerlar kadar gelenekçi ne de Z kuşağı kadar özgür ruha sahip olmayan X kuşağı için çoklu kuşak ortamı hiç de kolay değil. Keza, açık ofis yerine evden çalışmak isteyen, işe saat 9’da değil, 11’de geldiğinde kendini verimli hisseden Z kuşağına ait bir çalışanın X kuşağı yöneticisini “eski kafalı” bulması gibi…
Daha birçok örnek verebilirim ama şunu söyleyerek kısa keseceğim; durum, iyi yönetilmezse, karşılaşılacak sorunlar düşünüldüğünden de vahim.
Çözüm:
Kuşaklar Arası Liderlik ve Denge
Yukarıda verdiğim örneklerle belki keyfinizi kaçırmış hatta gözünüzü de korkutmuş olabilirim ama bu çeşitliliği bir avantaja dönüştürmek için şirketlerin atabileceği bazı adımlar illaki olacaktır. Mesela:
- Kuşaklar arası mentorluk programları: Genç ve deneyimli yöneticilerin karşılıklı bilgi paylaşımını teşvik etmek, öğrenme kültürünü destekler.
- Açık iletişim ortamı: Her kuşağın kendini ifade edebileceği, saygı ve anlayışa dayalı diyalog kanallarının oluşturulması gerekir.
- Esnek yönetim modelleri: Tek tip liderlik anlayışı yerine, duruma ve ekibe uygun liderlik tarzlarının benimsenmesi önemlidir.
- Çeşitliliğe değer veren şirket kültürü: Kuşaklar arası farkların tehdit değil, tamamlayıcı bir unsur olduğu fikrinin yerleşmesi gerekir.
Sonuç
Dört kuşağın bir arada çalıştığı şirketler, geleceğe çok daha güçlü adımlarla ilerleyebilir. Bu çeşitliliği yönetmek, sadece insan kaynakları meselesi değil; aynı zamanda stratejik bir liderlik becerisidir. Kuşaklar arasında köprü kurabilen şirketler, yalnızca iş gücünü değil, vizyonlarını da zenginleştirir.