Cumartesi, Aralık 6, 2025

Aile işletmelerinin riskleri büyüyor

Veriler, aile işletmelerinin büyük bir kısmının kurucusuyla sınırlı kaldığını, kurumsal yönetim eksikliği nedeniyle ikinci kuşakta gücünü kaybettiğini gösteriyor

Türkiye ekonomisinin kalbinde aile işletmeleri yer alıyor. Yapılan araştırmalara göre ülkemizdeki işletmelerin yaklaşık yüzde 95’i aile şirketi statüsünde. Ancak bu şirketlerin yalnızca yüzde 30’u ikinci nesile, yüzde 12’si üçüncü nesile ve yüzde 3’ten azı dördüncü nesile ulaşabiliyor. Ortalama ömür ise 25 ila 34 yıl arasında değişiyor. Bu veriler, aile işletmelerinin büyük bir kısmının kurucusuyla sınırlı kaldığını, kurumsal yönetim eksikliği nedeniyle ikinci kuşakta gücünü kaybettiğini gösteriyor. Kurucunun emeğiyle yükselen birçok şirket, sistemli yapı kurulmadığında mirasın değil, mirasın yükünün devredildiği bir modele dönüşüyor. Yönetim Okulu Kurucusu Şerafettin Özsoy, bu tabloyu analiz ederek, “Kurucunun enerjisiyle büyüyen ama sistemini kuramayan her aile işletmesi, bir sonraki nesilde dağılma riski taşır” uyarısında bulundu.


Sorunun kalbinde kurumsallaşamama var

Türkiye’de aile şirketlerinin en temel sorunu, güçlü kurucuların vizyonlarının yazılı sisteme dönüşmemesi. Birçok aile işletmesi, kurucusunun enerjisi ve kişisel liderliğiyle büyüyor; ancak bu vizyon süreçlere ve kurallara aktarılmadığında, liderin sahneden çekilmesiyle birlikte sistem çökmeye başlıyor. TKYD’nin verileri bu durumu açıkça ortaya koyuyor. Şirketlerin sadece yüzde 22’sinde aile üyelerinin görev ve sorumluluklarını belirleyen yazılı kurallar bulunuyor, yüzde 46’sı profesyonel yönetim yapısına sahip değil ve neredeyse yarısı nesil devri planlaması yapmadan faaliyet yürütüyor. Bu tablo, Türkiye’de pek çok başarılı şirketin ikinci kuşakta yönünü kaybetmesinin nedenini açıklıyor. Yönetim Okulu Kurucusu Şerafettin Özsoy bu durumu şöyle özetledi: “Kurumsallaşma, bir şirketin kişilere değil süreçlere dayanmasıdır. Aile işletmeleri duygularla değil, ilkelerle yönetildiğinde kalıcı hale gelir.”


Aile şirketlerinin en kırılgan dönemi

Türkiye’de her yıl binlerce aile şirketi, nesil değişimi sürecini sağlıklı yönetemediği için faaliyetini sonlandırıyor. Kurucunun vefatı veya aktif yönetimden çekilmesiyle birlikte, kurumun yıllarca onun kişisel liderliğiyle ayakta duran yapısı bir anda yönsüz kalıyor. Yeni kuşaklar iyi eğitimli olsa da çoğu zaman şirketin tarihine, kültürüne ve değerlerine yeterince hâkim değil. Bu kopuş beraberinde stratejik yön kaybı, aile içi çatışmalar, finansal istikrarsızlık ve kurumsal hafızanın silinmesi gibi ciddi sonuçlar doğuruyor. Şerafettin Özsoy, bu kritik döneme ilişkin “Kurucu mirasını değil, kurucu vizyonunu devretmek gerekir. Hisse değil, zihniyet aktarımı esas” ifadelerinde bulundu.


Bilgi, sistem ve kültür birlikteliği

Şerafettin Özsoy’a göre, bir aile işletmesini uzun ömürlü kılan şey sadece sermaye gücü değil, bilgi, sistem ve kültürün dengeli birlikteliğidir. Bilgi; yönetim biliminin güncel ilkelerini esas alarak şirket yapısına rehberlik eder. Sistem; bu ilkelerin sürdürülebilirliğini sağlamak için aile anayasası, yönetim kurulu, devir planı gibi mekanizmaların yazılı hale getirilmesiyle işlerlik kazanır. Kültür ise; şirketin DNA’sını, değerlerini ve liderlik anlayışını nesiller arasında aktararak sürekliliği sağlar. Bu üç unsur bir araya geldiğinde, aile işletmesi kişilere bağlı bir yapı olmaktan çıkar, kurumsal kimliğe sahip yaşayan bir organizmaya dönüşür.

Aile işletmelerinde kurumsal süreklilik için uygulama önerileri; 

  • Aile Anayasası hazırlayın: Roller, görevler, devir planı, çatışma çözüm mekanizmaları.
  • Profesyonel yönetim kurun: Aile dışı uzmanlardan yararlanın.
  • Yönetim eğitimi alın: Yönetim Okulu gibi kurumlarla stratejik planlama, liderlik ve kurumsal yapı üzerine çalışın.
  • Mentorluk sistemleri geliştirin: Kurucudan sonraki nesli hazırlayın.

Türkiye’de binlerce aile işletmesi, büyük potansiyeline rağmen ikinci nesilde kayboluyor. Oysa çözüm çok açık: bilgiyle kurumsal sistemi birleştirmek. Şerafettin Özsoy’un uyarısı bu yüzden net: “Bugün güçlü olmak, yarın sürdürülebilir olacağınız anlamına gelmez. Aile şirketleri için en büyük risk, kendi başarı hikâyelerine fazla güvenmektir.”

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM