Cuma, Eylül 20, 2024

Çin’in Kalkınması ve Kamunun Yapması Gerekenler

Paylaşılan zenginliğin teknoloji lehine kullanılabilmesi konusu gündeme geldiğinde Çin, geçtiğimiz yıllarda nelerden kaçınılması gerektiğine dair çok sayıda ders öğretti. Çin’de bulunan katı siyasi ortamın varlığı inovasyondan elde edilen kazanımları gizlemektedir. Gereksiz yere ortaya çıkan verimsizlik koşulları, hukuki belirsizliklere ve toplumsal eşitsizliğe yol açmaktadır. 2000’li yılların başından bu yana Çin bir eksen kayması yaşamakta; üretim ağırlıklı ve ihracat odaklı büyüme modelinden daha çok teknoloji geliştirmeye doğru bir yönelme izlenmektedir. Ancak Çin’in önemli teknolojik ilerleme atılımları mevcut siyasi koşullarla gölgelenmektedir.

Verimsizlikler, hukuki ortamın öngörülemezliği ve toplumsal eşitsizlik yaratılan sonuçlar arasında sayılabilir. Bugünkü durumu anlayabilmek için 2000’li yılların ortalarına bakmak gerekir. Çin’in kıyılarında bulunan bölgelerin yerel yönetimleri ekonomik güçlüklerle-sıkıntılarla karşılaşmaktaydılar. Benimsenmiş olan ekonomik model düşük işgücü maliyetine ve ihracat odaklı üretime dayanmaktaydı. Bu modelin devam ettirilebilmesi büyük ölçekli arazilerin varlığına gereksinim gösteriyordu. Yerel yönetimlerin büyük boyutlara sahip olan arazilerden gelir elde edebilme fırsatını kaçırmalarına neden oluyordu.

Ucuz işgücünün varlığına rağmen Zhejiang, Guangdong gibi bölgeler ve Şangay gibi şehirler toprak, su ve elektrik gibi kaynaklara erişimi sınırlı pozisyonlardaydılar. 2008 yılında yaşanan küresel kriz Çin’in ihracat pazarlarını etkiledi. Temel ihracat sektörlerinin üzerindeki etkileri azaltabilmek için, kamu otoriteleri Çin’in düşük işgücüne dayalı bağımlılığı azaltabilmek için farklı yeni adımların atılmasına yöneldiler.

Çin, geleneksel sektörleri modernleştirmeye ve dijital alanda yeni sektörlerin inşa edilmesine doğru yöneldi. 2021 yılı sonu itibariyle Çin’in dijital ekonomisi 6.72 trilyon dolara ulaştı. Bu büyüklük ülkenin GSYİH’sinin yaklaşık %40’ına karşılık gelmekteydi.

Tekno kalkınma politikası aynı zamanda kamu yönetiminin izleme, kontrol gibi eylemlerini artırmasıyla aynı döneme rast geldi. Yasa koyucu ve düzenleyici otoritenin teknoloji endüstrisinde ve bazı teknoloji liderleri üzerinde bir soğuma etkisi yaratarak yüzlerce milyar dolarlık sermayenin kaçmasına neden oldu. Genel bir parçası olarak Çin hükümeti tekno kalkınmayı desteklemek uğruna etkin kaynak tahsisini amaçladılar.

Diğer etkilerin yanında kritik kaynakları kanalize ettiler. Araziler, muafiyetler, banka kredileri enerji ve kamu hizmetleri anahtar sektörlere ve işletmelere tahsis edildi. Ancak bu sistemler bazı devlet görevlileri iş insanları tarafından kendi menfaatleri uğruna manipüle edildi. Bunun sonunda kullanımda olan sanayi robotlarından, patent sayılarına, yeni teknoloji girişimci sayısına kadar gerçek durumdan farklı veriler ortaya çıktı.

Çin’li girişimcilerin bir bölümü stratejik olarak önemli sektörlere yapılan kamu harcamalarını eleştirmiştir. Bugün kamunun teknolojik gelişmeyi desteklemesi ile ilgili stratejisi ile girişimcilerin istekleri arasında farklılıklar oluşmuş, girişimciler hukukun üstünlüğünün (rule of law) kabul edilmesini talep etmiştir.

Her ne kadar devlet sürekli kanunun öneminden söz etse de, tutarsız uygulamalar değişken düzenleyici ve denetleyici koşullarla birleşince bir belirsizlik iklimin oluşmasına neden olmuştur. Refahın paylaşımı için teknolojiden yararlanmak küresel ölçekte bir sorundur. Bu durum yapay zekada ve otomasyonda hızlı gelişmelerin yanısıra jeopolitik gerginliklerle daha da güçlü olmaktadır.

Bu arka plana karşı Çin diğer ülkelere nelerden kaçınılması gerektiğine dair önemli dersler sunmaktadır. Çin’in bu yüzyılda elde ettiği deneyim, politik dinamiklerin teknolojik ilerlemelerin önünü asıl tıkadığını göstermektedir. Eğer tersi bir durum yaşansaydı, sosyal ve ekonomik gelişmeyi teşvik edecekti. Şu anda dünya kaçırılan tarihi fırsata şahit olmaktadır.


Kaynak: Ya Wen-Lei, Project Syndicate

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Selçuk Karaata

Diğer Yazarlar