Cuma, Ekim 18, 2024

Kedi ve Köpeklerimizi Akıllıca Sevmeye Ne Dersiniz?

“Deneyle ispatlayamayacağınız hiçbir şeyi öne sürmeyin.”


Sizlere bugün ülkemizin ve hâla dünyanın en önemli sorunlarından biri olan Kuduz ve Kuduz Şüpheli Isırıklardan”bahsedeceğim…

Önemli iş, güç, can, mal ve ekonomik kayıplara yol açan bu sorunu güncel bilgiler ışığında tekrar aktarmaya çalışalım…

Benim de üyesi olmakla gurur duyduğum uzmanlık derneğimiz KLİMİK her yıl yaptığı gibi “28 Eylül Dünya Kuduz Günü” nedeniyle önemli bir açıklama yapmış. Bizlere adeta HEKİMLİK andımızı anımsatarak, halkı bilgilendirin demiş…

Öncelikle bu duyuruyu okuyup, sonra bilgilendirme ve yorumlarımızı yapalım…

“Kuduz, bilinen en eski zoonozlardan birisidir ve dünyanın pek çok ülkesinde hâlâ önemli bir sağlık sorunudur. Dünya üzerinde Antarktika dışında her kıtadaki insan ve hayvanlar için kuduza yakalanma tehlikesi vardır…

28 Eylül 1895 kuduz aşısını ilk kez bir insana uygulayan Louis Pasteur (1822-1895)’ün ölüm tarihidir…

Dünya Kuduz Günü ilk kez 28 Eylül 2007’de Küresel Kuduz Kontrolü Birliği (GARC) ve Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC)’nin öncülüğünde, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE) ve Pan Amerikan Sağlık Örgütü (PAHO/AMRO)’nün destekleriyle düzenlenmiştir…

Böyle bir günün ayrılmasının amacı, kuduzun insan ve hayvan sağlığı üzerindeki etkilerine dikkat çekmek; kuduzdan korunmanın, hayvanlardaki ve insanlardaki hastalığın önlenmesinin ve eliminasyonunun küresel önemine ilişkin farkındalığı artırmaktır…

Dünya Kuduz Günü’nü kuduzdan uzak, sağlıklı bir dünya için birlikte mücadele adına anmak isteriz…”

Kuduz, evcil ve vahşi hayvanlar tarafından bulaştırılan, hastalığın belirtilerinden herhangi biri geliştiğinde ölüm ile sonuçlanan, zoonotik yani hayvanlardan insanlara geçen, viral bir merkezi sinir sistemi infeksiyonudur…

Kuduz virüsü “Rhabdoviridae” ailesinde yer alan, “Lyssavirüs” cinsinden bir virüstür…

Hastalık en sık köpekler ve kedilerden bulaşır…

Gelişmiş ülkelerde yarasa gibi çok farklı hayvan türlerinden, vahşi hayvanlardan yani kurt, çakal, tilki ile bulaştığı gözlenmiştir…

Kuduz aşısının bulunduğu tarihten bu yana geçen süreçte, hastalığın kontrolü ve önlenmesi daha kolaylaşmıştır…

Buna rağmen hastalık gelişip ilerledikten sonra, oluşan dramatik ve ağır tablo nedeniyle; hâla endişe, korku ve çaresizlikle, bizlerin elini ayağını bağlayan bir sorun olarak devam etmektedir…

Ülkemizde kuduz hastalığı önemli bir toplum sağlığı sorunu olup, oluşturduğu ekonomik ve sosyal kayıpları ile ciddiyetini yitirmeyen en medyatik, en sansasyonel infeksiyon hastalığıdır…

Özellikle sokak köpeği kaynaklı kuduz hastalığı riski, hastalığın kontrolünü, önlenmesini ve korunulmasını oldukça zorlaştırmaktadır…

Türkiye’de yılda yaklaşık 100 binin üzerinde “Kuduz Şüpheli Isırık” olgusunun olduğu göz önüne alındığında, korunmaya yönelik önlemlerin yani aşı, anti serum ve eğitimin ekonomik yükünün oldukça fazla olduğu da ayrı bir gerçektir…

Kuduz hastalığı, et yiyen hayvanların genellikle tükürük bezlerinde bulunan, çoğunlukla salyadan yaraya geçen, bu yolla kendini gösteren, bir “Rhabdo Virüs Ansefaliti” yani beyin iltihabıdır…

Tüm sıcakkanlı hayvanlar kuduz virüsü ile infekte (bulaş) olabilirler…

Ancak her hayvan, kuduz virüsüne karşı aynı oranda duyarlı değildir…

Köpekler, dünyanın hala pek çok yöresinde, özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde, kuduzun bulaşmasındaki en önemli ve en riskli aracı hayvandır…

Etkeni ve patogenezi yani hastalığın esası ve gelişimi belirlenip, tanımlanmış olmasına rağmen; kuduz hastalığı bugün için de öldürücü bir hastalıktır…

Hastalığın rezervuarı olarak pek çok vahşi ve evcil hayvan sayılabilmektedir. Ancak dünya genelinde en önemli rezervuar hayvanlar daha önceden bahsettiğimiz gibi köpekler ve kedilerdir…

Bunun yanında vahşi hayvan ısırıkları da her zaman kuduz riski taşır…

Kuduz ABD’de bazı özgün yarasa türlerini barındıran mağaraları ziyaret edenlere hava yoluyla da bulaşabildiğini belirtilmiştir…

Önemli bir toplum sağlığı sorunu olan kuduz konusunda çözüm; Başıboş gezen kedi ve köpeklerin kontrolü, denetlenmesi ve kayıt altına alınması, üremelerinin planlanmasıdır…

Kesinlikle bu hayvanların sokaklardan toplanıp, ne amaçla hizmet ettiği bilinmeyen hayvan barınaklarına tıkılıp, ölmesini beklemek değildir…

Doğada sadece insanlar olmayıp, bizlerle birlikte olan diğer canlıların da yaşamlarına sevgi ve saygı duymak temel ilkemiz olmalıdır…

Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Belediyeler ve Sivil Toplum Örgütlerinin el ele verdiği,”Koruyucu Hekimlik” çerçevesinde işbirliği yapıp, eşgüdüme gitmeleri ve Hayvan Hakları kapsamında bu hayvanlara gereken özenin gösterilmesi çok önemlidir…

İlkokuldan başlayarak hayvan ve doğa sevgisinin aşılanmasını vurgulamakta yarar vardır…


Dr. Mustafa Torun

Diğer Yazarlar