Kentlerin insan sağlığı, hafıza ve toplumsal bağlarla yeniden ilişki kurması gerektiğini vurgulayan Mimar Filiz Cingi Yurdakul, mimarlığın yalnızca inşa süreci değil; hatırlama, dönüştürme ve bağ kurma sanatı olduğunun altını çiziyor. Mimar Filiz Cingi Yurdakul “Bugün Türkiye’de şehirlerimiz, hatırlamak ile unutmak arasında sıkışmış durumda. Oysa şehirler sadece içinde yaşadığımız yerler değildir; bizi dönüştüren, davranışlarımızı ve etkileşimlerimizi şekillendiren canlı organizmalar. İnsanlar artan gürültü, kirlilik ve stres yüzünden şehirlerden kaçmayı düşünmeye başlıyor. Kent merkezlerini canlandırmak isteyen yerel yönetimler artık sadece binalar inşa ederek yetinemez; insanın sağlığını, mutluluğunu ve mekânla bağını güçlendiren projelere odaklanmak zorunda” diye konuştu.
“Kentlerin doğayla bağının gün geçtikçe koptuğuna dikkat çeken Yurdakul, “Kentlerimiz grileşiyor, nefessiz kalıyor. Oysa su yolları, yeşil koridorlar, yürüyüş ve bisiklet hatları şehirlerin nefes borusunu oluşturur. Yeni kentsel projeler bu doğal damarları yeniden görünür kılmalı, insanları doğayla buluşturan kamusal alanlara dönüştürmeli. Her yerde çıplak ayakla yürümek pratik olmayabilir; fakat kum, taş, ahşap gibi dokuları çocuk oyun alanlarına, park yollarına, meydanlara entegre ederek insanın doğayla tensel bağını canlandırmak mümkün. Yumuşak yürüyüş parkurları, kokulu bitki koridorları, taş havuzlar… Hepsi stresin azaldığı, bağ kurmanın güçlendiği mekânlar yaratır” dedi.
İyi tasarlanmış şehirler bağ kurmaya teşvik eder
İyi tasarlanmış şehirlerin insanları oturmaya veya kapalı kalmaya değil; hareket etmeye, keşfetmeye, bağ kurmaya teşvik ettiğinin altını çizen Yurdakul, “Alışveriş sokakları, meydanlar, yaya yolları; hepsi sosyal ve ticari etkileşimi planlamayla biçimlenir. Araştırmalar gösteriyor ki, hareketi destekleyen, merak uyandıran mekânlar hem insan psikolojisini güçlendirir hem de ekonomik canlılık sağlar. Kent içinde planlanmış yürüyüş rotaları, interaktif sanat enstalasyonları, günün saatine göre değişebilen kamusal meydanlar… Bunların hepsi kentlilerin ‘oyun alanını’ zenginleştirir. Oyun ve keşif sadece çocuklara özgü değildir; her yaştan insanın mekâna bağlanma biçimi” diye konuştu.
“Şehirler, hatırladıkları sürece yaşar”
Bugün şehirlerin en çok ihtiyacı olan şeyin, mimarlığı sadece inşa etmekten ibaret görmemek olduğunu ve her yeni projenin, ‘Bu yapı hafızayı nasıl korur?’ İnsanı doğayla nasıl barıştırır? ‘Toplumsal bağları nasıl güçlendirir?’ gibi sorularla yola çıkması gerektiğini aktaran Yurdakul “Şehirler, hatırladıkları sürece yaşar. Mimarlık, o hatıraları koruyan ve yeni hikâyeler üreten bir bağ kurma sanatıdır. Bugün şehir merkezlerini canlandırmak, insanları yeniden mekânla buluşturmak ve kalıcı aidiyetler üretmek için iyi tasarlanmış kamusal alanlara, duyuları harekete geçiren tasarım anlayışına, sağlığı ve iyiliği odağına alan stratejilere ihtiyacımız var. Geleceğin şehirleri, yalnızca beton duvarlarla örülü değil; gökyüzüne, suya, yeşile ve insana açık şehirler olmalı çünkü şehirler unutursa, biz de unuturuz. Hatırlamak, iyi hissetmek, yaşamak ve yaşatmak ise mimarlıkla mümkün” diyerek sözlerini noktaladı.