Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, arkasında Osmanlı padişahlarının müstevlilere terk ettiği bir halk. Müstevliler, bir yeri istila eden orduyu adlandırmak için kullanılan bir kelimedir. (TDK) Anadolu’yu işgal eden ordular “burası bizim oldu, getirin yemeği koyun önümüze” demediler. Yaptıkları saldırganlıklar, idamlar herkesin bilgisinde.
Kurtuluşu istemeyen “keşke Yunan kazansaydı” diyen işbirlikçiler, ajanlar vardı. Tabii ki olacak. Okullarda ara tatil dönemi 10 Kasım’ı da içine aldığı için, okulların kapılarını kapatın, içeriye, bahçeye kimse girmesin diye talimat verenler de var,. Böylece okul bahçesinde veya binadaki Atatürk büstü önünde tören yapılmasına engel olununca Atatürk gönlümüzden kopar sanıyorlar.
Ülkede saat 9’u 5 geçe sirenler çalıp 1 dakikalık yani 60 saniyelik saygı duruşuna katılmamakta direnenler, sövgüyle Atatürk’e hakaret edenler var. Bunlar kendilerini öne çıkarıp tarikatlardan, cemaatlerden, onlara sahip çıkan ve destekleyenlerden beklentisi olanlar. Ajanlar, satılmışlar hep oldu hep olacak.
87 Milyonluk Türkiye’nin önemli çoğunluğu biliyor ki, yılda bir dakika sirenler çalarken saygı duruşunda bulunduğumuz kişi, yani Gazi Mustafa Kemal Atatürk yılda 365 gün, günde 5 kez ezanın bu ülkede okunmasını sağlayan başkomutandır, Cumhurbaşkanıdır.
Atatürk’ü mutlaka sevmek zorunda olmayanların bağımsız bir ülkede özgürce duyulan ezan sesini O’nun kazandırdığını hiç unutmaması gerekir.
Cumhuriyetin kuruluşuna engel olmak isteyenler, Cumhuriyet kurulduktan sonra isyanlarla Cumhuriyeti parçalamak isteyenler de oldu, hesapları görüldü. Yüz yıl sonra “biz de kurtuluş için savaştık” yalanlarıyla kitleleri etkilemeye çalışsalar da halk buna prim vermedi.
Atatürk olmak kolay değildi, ona benzemek de kolay değil. Bir trenin penceresine tek koluyla yaslanarak başında keten fötr şapkayla fotoğraf çektirmek kolay, ama bu sizi Atatürk yapmaz. Bak ben de ata biniyorum Atatürk gibi süvari oldum diyen kişi Mustafa Kemal olabilir mi?
Atatürk’e benzemek, yaşam şekliyle kadına, annelere, sanatçılara, öğretmenlere saygı göstermekle, köylüye işçiye ulusal sanayiciye destek vermekle, gençlere ufuk açmakla, ekonomik bağımsızlığı öne çıkarmakla mümkün olabilir. Böyle olan sevilir, aksini yapan sevilmez.
Anıtkabir’deki törenlerde parayla oraya insan yığıp siyasi slogan atanların oradaki kişiye “karizma” katacağını sanmak yanılgıdır. Bu kişiler slogan attıktan sonra otobüslere binip geri götürülüyorlar. Oysa Türkiye’nin dört bir yanında kendi arzusuyla, kendi parasıyla özgürce gelip Ata’nın huzuruna çıkıp saygısını gösteren milyonlar var. Her Ankara’ya gittiğimde Anıtkabir’e gidip gelen onbinleri görünce umutlarım tazelenir.
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaksa, bunun Atatürk’ün 100 yıl önce koyduğu bir hedef olduğunu hepimiz biliyoruz, çocuklarımız da torunlarımız da.