Cumartesi, Kasım 23, 2024

Gıdanın korunmasında ‘su’ kritik rol oynuyor

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 1945’te kurulduğu tarih olan 16 Ekim her yıl Dünya Gıda Günü olarak kutlanıyor. Dünya Gıda Günü, 1981’den bu yana, eylem için ihtiyaç duyulan alanları vurgulamak ve ortak bir odak noktası sağlamak amacıyla her yıl farklı bir tema benimsiyor. Bu yıl Dünya Gıda Günü teması, “Su hayattır, su gıda demektir. Kimseyi geride bırakma” olarak benimsendi. Tema, suyun yaşam için ne kadar elzem olduğunu ve gıdamızın temeli olan suyun kritik rolünü vurgulamayı hedefliyor.


Su kaynakları açısından kritik dönem

Dünya Gıda Günü’ne Tarım ve Gıda Etiği Derneği (TARGET) tarafından paylaşılan açıklamada, suyun dünyadaki yaşam ve insanlar için hayati bir ihtiyaç olduğu belirtildi. Susuz bir yaşamın mümkün olmadığının herkes tarafından bilinen bir gerçek olduğu belirtilen açıklamada, “Ancak artan nüfus, çevre kirliliği, iklim değişikliği gibi pek çok etken dünyadaki su kaynaklarının her geçen gün daha fazla stres altına girmesine neden oluyor. Temiz su olmadan hijyen sağlanamayacağı gibi; tarlada, çiftlikte, fabrikada gıdaların üretiminin gerçekleştirilmesi de mümkün olmayacak. Dünyadaki tatlı su kaynaklarının yaklaşık yüzde 72’si tarımda kullanılıyor. Tarımda bilinçsiz ve kuraldışı sulama, gübreleme, pestisit kullanımı su kaynaklarının olumsuz etkilenmesinde rol oynayan çok önemli nedenler. Dünyada ve ülkemizde su kaynakları açısından kritik bir döneme girildi” diye ifade edildi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Su kaynakları hızla azalırken, diğer yandan suyun adil bir biçimde dağıtılması da sağlanamıyor. Suya ulaşımdaki adaletsizliğin temel nedeni coğrafi kısıtlardan çok yürütülmekte olan su politikaları. Dünyada ve ülkemizde su, temel insan hakkı olarak değil bir meta olarak yönetiliyor. Bu nedenle dünya nüfusunun bir kısmı su sorunu olup olmadığından bağımsız olarak yeterli suya ulaşılamıyor. Suya erişim konusunda kimseyi geride bırakmamak ancak yeni yasal düzenlemeler yapılarak sağlanabilecek.”


Suya adil ulaşımın sağlanması çağrısı

TARGET tarafından yapılan açıklamada, “Ülkemizde, yaşanan büyük deprem felaketinin ardından 8 ay geçmesine rağmen, başta Hatay olmak üzere hala suya erişimde sıkıntı yaşanmakta olduğu görülüyor. Büyük bir felakette yakınlarını yitiren, pek çoğu hala çadırlarda veya konteynırlarda yaşayan vatandaşlarımız yeterli suya ulaşım talep ediyor. Depremin ardından oluşan devasa moloz yığınlarının su kaynaklarının kirlenmesine yol açılmadan bertaraf edilmesi ise son derece önemli bir başka sorun. Su kaynaklarının korunması ve suya kimseyi geride bırakmadan adil erişimin sağlanması yönünde hemen bugün, başta ülkelerin yöneticileri olmak üzere tüm kesimler tarafından gerçekçi adımlar atılmazsa su kıtlığı sorunu dönüşü olmayan bir noktaya gelecektir. Yetersiz su açlık, kıtlık ve çatışmalar getirecek. Su savaşları ve su mültecilerinin ayak sesi artık duyulur haldedir. TARGET, 16 Ekim 2023 Dünya Gıda Günü’nde çok geç olmadan su kaynaklarının korunması ve suya adil ulaşımın sağlanması çağrısında bulunuyor” değerlendirmelerine yer verildi.


“Açlıkla mücadele devam ediyor”

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar da 16 Ekim Dünya Gıda Günü kapsamında açıklamalarda bulundu. Sağlıklı, sürdürülebilir ve ulaşılabilir gıdanın insanlığın en temel ve karşılanması gereken ihtiyacı olduğunu belirten Bayraktar, “Ancak günümüz dünyasında açlıkla mücadelemiz devam ediyor. FAO verilerine göre 2022 yılında 783 milyon insan yetersiz besleniyor ve açlık yaşıyor. 2022 yılında Asya ve Latin Amerika’da, açlığın azaltılmasına yönelik gayretlerde ilerleme sağlanmasına karşın Batı Asya, Karayipler ve Afrika’nın tüm alt bölgelerinde açlığın artmaya devam ettiği görülüyor. Dünyada yetersiz beslenen insanların en yüksek olduğu bölge Afrika’dır. Üstelik 2030 yılına geldiğimizde yaklaşık 600 milyon insanın hala yetersiz besleneceği tahmin ediliyor. Açlık çeken, yetersiz beslenen insan sayısı ne yazık ki azalmıyor” dedi.

Bayraktar, “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında yer alan ‘2030 yılına kadar açlığın sona erdirilmesi’ hedefine ulaşmak bu gidişatla mümkün görünmüyor. Açlıkla savaşımız devam ederken, bir tarafta da küreselleşme, kentleşme, kentlerdeki tempolu yaşam tarzı sağlıksız beslenmeye neden oluyor, aşırı ve dengesiz gıda tüketimiyle birlikte de obezite oranı da artıyor. Açlığı yok edemediğimiz gerçeğinin yanı sıra bir tarafta da gıda kayıpları ve gıda israfıyla karşı karşıyayız. Dünya çapında tüketicilere sunulan tüm gıdanın yüzde 17’si yaklaşık 1 milyar ton gıda çöpe atılıyor. Çöpe atılan gıda aynı zamanda su kaynaklarının da kaybı” diye konuştu.


“Ülkeler gıda stoklamaya başladı”

Son yıllarda salgın, iklim değişikliği, ekonomik kriz ve savaşların gıda üzerinde daha çok etki yarattığını belirten Bayraktar, “Gıda daha bir stratejik öneme binerken gıdaya erişim zorlaştı. Dünya gıdada farkındalığı salgın, kriz ve savaşların içinde bizzat yaşayarak öğrendi. Parası olduğu halde gıdaya ulaşamayanlar olduğu gibi, pahalıktan gıdaya ulaşamayanlar da oldu. Tarımını iyi yöneten ülkeler bu süreçten en az zararla çıktı. Dünyada açlığı bitirme planları süreci uzadı. Çünkü gıda milliyetçiliği ortaya çıktı. Ülkeler gıda stoklamaya başladı. Bu nedenle gıda fiyatlarının daha fazla artması riski gündemden düşmüyor. Önümüzdeki süreç tarım sektörü ve gıda fiyatları açısından önemini koruyacak. Gerekli tedbirleri acilen alarak, bu riskleri ülke olarak yönetmek zorundayız. Bunu başaramazsak, üreticimiz de tüketicimiz de bu zor günleri aşamayacak” sözlerine yer verdi.

Ürün maliyetlerindeki artışların gıda fiyatlarını yükselttiğini dile getiren Bayraktar, “Girdiler pahalı olduğu süreçte gıda fiyatlarındaki artışı durduramayız. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği ve gıda fiyatlarının istikrara kavuşması, üreticinin üretim maliyetinin üzerinde gelir kazanmasıyla olur. Biz bunu sağlamalıyız. Girdilerin üreticilerimize makul fiyatlardan temin edilmesi tüketiciye yansıyarak gıda fiyatlarının azaltılmasında önemli bir rol oynayacak” dedi.


“İnsan sağlığı ve gıda üretimi için temiz su sağlanmalı”

Hızlı nüfus artışı, kentleşme, ekonomik kalkınma ve iklim değişikliğinin dünyanın su kaynaklarını baskı altına soktuğunu dile getiren Bayraktar şu ifadelerde bulundu: “Tüm doğal kaynaklar gibi tatlı su da sonsuz değildir. İnsanların beslenebilmesi için yeterli ve güvenilir gıda üretiminin yanı sıra sulama suyuna ve temiz suya olan ihtiyaçta artıyor. Güvenli içme suyu ve insan sağlığını garanti altına alacak hijyen ve gıda güvenliği standartlarının sağlanması için kirlenmemiş tatlı su kaynaklarına ihtiyaç vardır. Tarımsal ve evsel su talebinin artmasının yanında gelişen sanayi sektöründe de su talebinin artması su kullanımında sektörler arasında rekabete yol açıyor. Günümüzde 2,4 milyar insan su sıkıntısı çeken ülkelerde yaşıyor. Ayrıca küresel nüfusun yaklaşık yüzde 10’u da yüksek ve kritik su sıkıntısı çeken ülkelerde bulunuyor. Ülkemizde kişi başına düşen yıllık su miktarı 2000 yılında 1652 metreküp iken, 2022 yılında ise 1322 metreküpe düştü. Mevcut durumda ülkemiz yıllık kişi başına düşen 1322 metreküp ile su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alıyor ve hızla su fakiri ülke konumuna ilerlediğimiz görünüyor.”


“Gıda için su olmazsa olmaz”

Dünyada 171 milyon hektar sulanan tarım arazisi bulunduğunu söyleyen Bayraktar, “Tatlı suyun yüzde 71,64’ü tarım, yüzde 15,08’i sanayi ve yüzde 13,28’i içme suyu olarak kullanılıyor. Ülkemizde ise 112 milyar metreküp olan su potansiyelimizin 57 milyar metreküpünü kullanıyoruz. Bu miktarın yüzde 77’si yani 44 milyar metreküpü tarımsal sulamada ve geri kalan 13 milyar metreküpü ise içme, kullanma ve sanayi suyu olarak değerlendiriliyor. Tarımda kullanılan suyun diğer sektörlere göre yüksek olması sadece ülkemize özgü bir husus değildir, birçok ülkede benzer durumlar söz konusudur. Tarıma yönelik küresel su talebinin 2050 yılına kadar yüzde 35 oranında artması bekleniyor. Sınırlı su kaynaklarının tüm sektörlerde çevreyle uyumlu bir şekilde etkin kullanılması gerekiyor” diye konuştu.


“Tarım alanları yeterince sulanamıyor”

Türkiye’de ekonomik olarak sulanabilir alan 8,5 milyon hektar olurken, 6,96 milyon hektar alanın sulamaya açıldığını aktaran Bayraktar, “Yenilikçi teknolojilerin benimsenmesi, mevcut sulama altyapısının rehabilitasyonu ve modernizasyonu da dahil olmak üzere su verimliliğini artıran teşvik edici uygulamalara öncelik verilmeli. Sulamaya açılan alanda artış olmakla birlikte 1,54 milyon hektar alanda sulama altyapısı tamamlanmadı. Ekonomik nedenler, su kaynağı ve tesis yetersizliği, topoğrafya yetersizliği, arazinin parçalı olması gibi nedenlerden dolayı tarım alanları yeterince sulanamıyor. Ancak sulama alt yapısı tamamlanmamış tarım arazilerinin suya kavuşturulması gıda güvenliğimiz için oldukça önem taşıyor” ifadelerinde bulundu.

Bayraktar şu ifadelerde bulundu: “Ülkemizin gıda güvencesinin sağlanması, toplumun, gençlerimizin ve çocuklarımızın sağlıklı ve kaliteli beslenmesi, tarımımızın uluslararası alanda rekabet edebilecek doğrultuda sürdürülebilir bir şekilde gelişebilmesine bağlı. Tarım sektörü olmadan sofralarımızda üç öğün tükettiğimiz gıdayı üretemeyiz. Bu nedenle, ülkeyi yönetenlerin tarım sektörüne daima pozitif ayrımcılıkla bakması ve imkanların bu şartlarda sunulması gerekiyor. Tarım sektörünün sorunları çözülmeli, gerekli yatırımlar yapılmalı ve desteklenmeli.”


“Su ile gıda birbiri ile bağlantılı”

İzmir Ticaret Borsası (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Bu yılki sloganı ‘Su hayattır, su besindir. Kimseyi geride bırakmayın!’ olan Dünya Gıda Günü ile sürdürülebilir tarım ve gıda üretiminin önemine vurgu yapılıyor. Hızlı nüfus artışı, kentleşme, ekonomik büyüme ve iklim değişikliği, gezegenin su kaynaklarını artan bir baskı altına sokuyor. Her geçen gün azalan tatlı su kaynakları gıda üretimini olduğu kadar yaşamı da tehdit ediyor. Bu nedenle her ülke, işletme ve birey su kullanımında sorumlu üretim ve sorumlu tüketim ilkelerini yerine getirmek zorunda” dedi.

Gıda ve su sorununun dünya üzerinde pek çok ülkede yaşandığını ve yeterli önlemler alınmaz ise gelecek nesiller için olumsuz sonuçları olabileceğini belirten Kestelli, “Su azaldıkça gıda üretimi azalıyor, gıda üretimi azaldıkça da yaşam zorlaşıyor. Bu nedenle su ve gıda birbiriyle bağlantılı iki kavram. Birinin olmaması diğerini de olumsuz etkiliyor. Su, insanların refahı, enerji ve gıda üretimi, sağlıklı ekosistemler ve daha fazlası için hayati önem taşıyor. Bu nedenle hem daha çok gıda üretmek hem de su kaynaklarımızı etkin kullanmak için çareler aramak zorundayız. Dünyada tatlı suyun yüzde 72’si tarımda, yüzde 16’sı evlerde, yüzde 12’si de endüstride kullanılıyor. Ayrıca, tarım için küresel su talebinin, 2050 yılına kadar yüzde 35 artması bekleniyor. Bu veriler bize su ile gıdanın ne kadar birbiri ile bağlantılı olduğunu gösteriyor” diye konuştu.

Bu sorunun tüm dünyanın birlikte mücadele ederek baş edebileceği bir süreç olduğunu ifade eden Kestelli, “Dünyanın en önemli tarım ve gıda üreticisi ülkelerinden birisiyiz. Ancak, son yıllarda biz de özellikle küresel iklim değişikliğinin neden olduğu kuraklığın etkisini yoğun bir şekilde hissediyoruz. Bu nedenle bir taraftan tarım ve gıda üretim sistemlerimizi sürdürülebilir hale getirmeliyiz, diğer taraftan da özellikle gıda ve su tüketiminde israfı önlemeliyiz. Tarımda teknoloji kullanımı bu anlamda büyük önem taşıyor. İTB olarak biz de bu alanda önemli çalışmalar yapıyoruz. Yakın zamanda faaliyete geçireceğimiz İzmir Tarım Teknoloji Merkezi’nde (İTTM) su başta olmak üzere doğal kaynaklarımızın korunması, gıda güvenliği ve güvencesinin sağlanması amacına yönelik önemli tarımsal teknolojilerin geliştirilmesine imkan sağlamayı amaçlıyoruz” dedi.

İLGİLİ HABERLER

GÜNDEM