Cumartesi, Ekim 19, 2024

Kesnizani Tarikatı ve MOSSAD -IV

Cemaat ve tarikatlar, haçlıların Mezopotamya ve Anadolu’da kurdukları ileri karakollarıdır


Sevgili okurlarım

SADDAM HÜSEYİN’e ihanet edenlerden birisinin de hava kuvvetleri komutanı Mareşal HAMİD ŞABAN dır. Kendisi, savaş sürecinde hiçbir katkı sağlamamış ve uçakların birçoğunu kaldırmamak için emir verdiği iddia edilmektedir.

Irak yönetimi ve SADDAM HÜSEYİN, bütün savaş planını Amerika’nın kuzeyden, Türkiye üzerinden saldıracağı üzerine yapmıştı. ABD’de de planlar bunun üzerineydi. Ancak 1 Mart tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde ( TBMM ) kabul edilmemesi üzerine ABD ordusu planlarını güneyden harekâta başlamak üzerine oluşturmuştu. İşte böyle bir saldırı için Irak ordusunun yeniden planlama yapabilmesi yine KESNİZANİ tarikatı vasıtasıyla önlenmiş, Türkiye’nin muhakkak ABD ordusuna yol vereceği dezenformasyon olarak işlenmiştir.

Gelişen olaylar çerçevesinde, ABD Ordusu Mart ayının son günlerine doğru güneyden işgale başladı. Saddam ülkeyi, askeri strateji açısından, üç savunma bölgesine ayırmıştır. Bu üç savunma bölgesinin beraberce hareket etmesi de yapılan planlamalar içeriğinde yer almaktaymış. Ülkenin güney bölgesi General ALİ HASAN MECİT tarafından savunulacak şekilde düzenlenmiştir. İkinci bölge olarak başkent Bağdat’ın da yer aldığı Irak’ın orta kesiminin komutası da küçük oğlu Albay KUSAY HÜSEYİN’E verilmiştir. Ülkenin kuzey bölgesinin ABD işgaline karşı savunması ise, SADDAM HÜSEYİN’in çok güvendiği ve aynı zamanda dünürü olan, BAAS partisinin ikinci adamı, İZZET DURİ’ye emanet edilmiştir.

Irak yönetimi kuzeyden gelecek ABD saldırısı beklentisiyle, Güneye ikinci sınıf birliklerini ve silahlarını göndermişti. Burada şeyhin etkisi altında olmayan şii askerler bulunmaktadır. Dünyanın en gelişmiş silahlarına sahip ordusunun karşısına çıkan ALİ HASAN MECİT’in yeterli eğitime ve silaha sahip olmayan birlikleri onur ve kahramanlık mücadelesi vererek 19 gün boyunca neredeyse tüm askerleri can verene kadar direnmişti. Tüm Irak işgalinin 20 gün sürdüğü düşünüldüğünde 19 günlük bu direnişin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Güney bölgesini kontrol altında tutan ALİ HASAN MECİT çok güç şartlarda olmasına rağmen müthiş bir direnç göstererek kendisine hiçbir bölgeden yardımın, kasıtlı olarak gelmemesine rağmen, direnişi, mücadeleyi ve savaşmayı devam ettirmiştir. Hava desteğinin olması gerekirken bilhassa gönderilmemesi ise olayın ne denli bir planlama içinde olduğunun ciddi bir delilidir. ABD askerleri Kusay’ın kontrolündeki iç bölgelere ve Bağdat’a kadar rahatça ilerlediler. Hemen herkes asıl savaşların Bağdat içinde olacağı hususunda neredeyse hemfikirdiler, fakat tüm bu askeri stratejisi ve yorumcuların öne sürdükleri teoriler gibi bir çatışma ve direniş Bağdat civarında ve içinde olmamıştır. KUSAY’ın askerleri hemen ortadan kaybolmuşlardı. ABD, Saddam’ın kalesi olan Bağdat’ı işte böyle bir mermi bile atmadan, KESNİZANİ tarikatının müritlerinden teslim almıştır.

Saddam, ailesi ve silahlı kuvvetleri dahil, tarikatın müritleri tarafından örülmüş bu ihanet ağının farkına işgal gerçekleşmeden birkaç ay evvel varmıştır. Akabinde ailesi de dahil olmak üzere, çevresindekileri yanından uzaklaştırdı. Ne kadar onları uzaklaştırmış olsa da artık ne yapsa yeterli değildir. Saddam’ın yaptığı her şey Kesnizani tarikatı şeyhi olan Muhammed Kesnizani’nin aracılığıyla yabancı istihbaratlara – MOSSAD ve CIA anlık olarak iletiliyordu. Ordu komutanlarının “Sivil kıyafetlerinizi giyin. Silahlarınızı bırakıp evlerinize gidin” emrini vermesi ihanetin boyutunu açıkça gözler önüne sermektedir.

Irak’ın işgalinden sonraki, durumda petrol alımı
Saddam’ın, iktidara tek başına geldiği 1970 yıllarından itibaren onun üzerinde istihbarı çalışmaların başladığı birçok eski istihbarat generalleri ve sivil yöneticileri tarafından iddia edilmektedir. Bu süreç içinde KESNİZANİ tarikatının da faaliyetine devam ettiğini ilave etmektedirler. Hem kan ve şiddet üzerine kurduğu diktatörlük düzeni, hem de onun sonunu getirecek istihbarat organizasyonu ise, aynı anda devam edegelmiştir. Saddam Hüseyin’in en yakınındakileri kendine “mürit“ yapan bu tarikat, diktatörün her hareketini ve eylemini anlık olarak, tarikat şeyhinin oğlu NEHRU’ya ulaştırmış, oradan da bilgiler MOSSAD ve CIA gibi istihbarat birimlerine intikal ettirilmiş bulunmaktadır. Bu hususta Irak devleti içinde gizli servis olarak, kuvvetli olan EL MUHABERAT’IN ise yapılan bu operasyonu anlamış olmalarına rağmen, bilhassa sessiz kaldığını Basra’daki birçok eski istihbarat mensuplarından öğrenmiştim. Bu eski üst rütbeli el muhaberat mensuplarının da işportacılık, taksi şoförlüğü, nakliyecilik, hamallık yapmış olmaları bana oldukça üzüntülü anlar yaşatmıştır.

Irak’ta bulunduğum süreçte, gerek Bağdat gerekse Basra kentlerinde, birçok çarpıcı gerçekle karşılaşmıştım. Babamın doğum yerinin Bağdat olması, onun dayısının da Irak ordusunda General Hamdi İbrahim ismiyle, görev yapması motivasyonuyla, bu ülke ile savaş nedeniyle daha da ilgileniyordum. Amerika Birleşik Devletleri ( ABD ) tarafından, işgal sonrasında, konan ambargo nedeniyle gözlemlerimi daha da derinleştirdiğim zaman birçok farklı ve ilgi çekici olayın gündeme geldiğini görmek beni pek şaşırtmadı. Konmuş olan IRAK’tan petrol alınması yasaklanması, yani ambargosunun da nasıl delindiğini bu vesile ile görmüş oldum. Irak petrol bakanlığına bağlı SOMO kuruluşu, o dönemde TAHA HAMUD MUSA isimli general tarafından yönetilmekteydi. Ürdün de savaş gazisi askerler tarafından kurulmuş olan şirketler vasıtasıyla Basra’dan 3.000 tonluk gemiler ile ham petrol 18 USD/ton, bazen ise, 25 USD/ ton fiyatla çok ucuza el altından satılıyordu. Bu küçük tonajlı gemiler, kıyıdan giderek körfezde büyük gemilere yükleyip “limbo işlemi“ yapılıyordu. Ancak körfezden çıkmadan önce ABD savaş gemileri tarafından kontrol ediliyor olması bir handikap olarak algılandığı için, gerekli tedbirler bu ham petrol alıcıları tarafından, alınmış bulunmaktaydı.

Bütün bu taşınan ham petrolün, arada birçok fiktif firma olmasına karşın, nihai alıcısı ise, yine büyük AMERİKAN şirketleriydi. Bölgede bulunduğum için olayı an be an, o dönemde takip etme imkânım olmuştur. Bazen çok sıkı kontrol yapıldığı, petrol alıcıları tarafından haber alınınca İRAN’IN Bushir limanından yükleme belgeleri ile menşe şahadetnamesi, alınıp bunun için de ton başına 5 USD ödeme yapılıyordu. Netice itibariyle, yıllarca Amerika’nın koyduğu ambargodan yine yararlanan Amerikan şirketlerinin olması çok dikkat çekici bir olgudur. Böylece Amerika’nın, savaş çıkararak, çok ucuza hatta yok kabul edilebilecek bedele, petrol satın alarak bunu BRENT petrolü fiyatına borsa değeri üzerinden sattığını da yakından bilmekteyim. Aynı dönemde Amerikan şirketleri bu ham petrolü, ortalama 75 USD/TON fiyatla satmaktaydılar. Bu durumda aynı şirketlerin, ton başına 57 USD kâr ettikleri ve bunun 7 USD tutarını aradaki fiktif şirketlere verdiği kabul edilse bile, kazancın minimum 50 USD ton başına olduğunu hesaplamak mümkündür. Birçok satışın ise Platts Mediteranean borsa fiyatları üzerinden yapıldığını ve bu kazancın daha da arttığını söylemek mümkündür. Irak’tan ambargo döneminde yapılan ham petrol alımlarının detaylarını bir başka makalemde detaylarıyla açıklayacağım.

Bu ham petrol ticaretinin yapılması aşamasında gerek Basra gerekse Bağdat kentlerinde, KESNİZANİ tarikatı ile ilgili birçok detay bana eski askeri istihbarat ve el muhaberat mensupları tarafından anlatılmıştır. Çünkü Saddam’ın 10 Nisan’da ortadan kendiliğinden kaybolup “sır olmasıyla“ birlikte işsiz kalan El Muhaberat’ın elemanları, subaylar ve askerler başta Bağdat olmak üzere Irak’ın büyük şehirlerinde işportacılık, taksicilik gibi işler yapmaya başlamış, bir anda düşen toplumsal statülerinin getirdiği şoku yaşadıkları için benimle sohbet ederek, yapılan taktik hataları ve neden bu duruma gelindiğini açıklamaya çalışıyorlardı. Onlardan çok detaylı bilgiler aldım ancak çoğunluğu gizli olduğu için burada yazamıyorum. Benim gördüğüm kadarıyla, sadece Bağdat’ta işportacılık ve taksicilik yapan en az altmış bin eski asker ve istihbaratçı vardı. Bunlardan bir kısmının ise, özellikle Türkmen asker ve istihbaratçılardan meydana geldiğini söylemek mümkündür. Bu kişilerin artık kaybedecek bir devlet görevleri olmadığından, yaşadıkları, şahit oldukları hemen her şeyi açıklamaktan çekinmiyorlardı. Anlattıkları birçok çarpıca Irak gerçeğinden birisinin de, adını ilk kez orada duyduğumuz KESNİZANİ tarikatı ve bu tarikatın Saddam’ı nasıl “devirdiği“ ile ilgiliydi.

Netice itibariyle, bütün Irak geneline hakim olmuş olan bu KESNİZANİ tarikatı aynı zamanda ülkeyi AMERİKAN ordusuna altın tepsi içinde ikram etmiş bir örgütten başka bir şey değildir. Bu nedenle, devlet yönetimine soyunan kişilerin öncelikle tarikat denilen sadece çıkar amaçlı olan bu tip örgütlere karşı çok dikkatli olmaları gereklidir. Ve kaçınılmazdır.

Bu konuda Ulu Önder MUSTAFA KEMAL’İN sözlerini hatırlamak lazımdır.

“Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.“

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Tayfun Gözüm

Diğer Yazarlar