23 Eylül’deki Havagazı’nda düzenlenen “İzmir Deprem Master Planı 24” çalıştayında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ın konuşmasını da, bilim insanlarının çok doyurucu ve açıklayıcı konuşmalarını da dikkatle dinledim. Bayraklı’yı derinden sarsan ve acılara yol açan depremin de etkilediği birisi olarak çok dikkatle izlediğim çalıştay çok kıymetliydi ve umarım çıktılarından merkezi ve yerel yönetim azami yararlanır. Hemen aklımda en çok kalan çıktıyı paylaşayım; en önemli şey fay hatları üzerinde yeni yerleşimler oluşturulmaması, fay hatları üzerindeki mevcut yerleşim yerlerinde nüfus ve bina yoğunluğunun giderilmesi yolunda önlemler alınması…
Türkiye, maalesef toplumsal planda yaygın olarak deprem gerçeğiyle asıl olarak 1999 Marmara depremiyle yüzleşti, fay hatları haritasını o zaman öğrendi. 1939’daki çok yıkıcı ata toprağım Erzincan’daki depremde henüz yeterli bilimsel birikim yoktu, genç Cumhuriyet İkinci Dünya Savaşı’nın tehditkar ortamında ayakta kalmaya çalışıyordu. Ne var ki 1999’dan sonra elde onca bilimsel veri olsa da bundan yararlanmadan inşaat sektörünün doymak bilmez kar hırsına yenik düşen, zemin etüdüne önem vermeyen merkezi yönetimin aymazlığıyla sarsılan ve 11 ili etkileyen 6 Şubat 2023’ü yaşadı ülkemiz.
17 aktif fay hattının üzerindeki İzmir (denizdekiler de belki bir o kadar var), Samos depreminden etkilenen Bayraklı merkezli yıkımdan sonra emekleyerek de olsa adımlar atmaya çalışıyor. Bu bağlamda son çalıştay önemli bir adım oldu ve inşallah çıktılarından yararlanılır. Bu arada Dr. Tugay’ın 2020’deki deprem sonrasında yapılan yüzde 20 emsal artışını “popülist” bularak eleştirmesi aklımda kalan kritik bir noktaydı. Binaların yenilenmesinin finansmanı sağlanamayınca ortaya çıkan bu formül, deprem bölgesindeki nüfus ve bina yoğunluğunu atıracağı için bilim insanlarının yaptığı açıklamalara paralel değil. Tugay, bir yerde bilim insanlarıyla paralellik kurmuş oldu. İzmir’i vuran depremde doğrusu, hükümetin deprem bölgesini “afet bölgesi” ilan etmesi ve yıkımın etkilerinin bertaraf edilmesine katkıda bulunmasıydı örneğin Elazığ’daki gibi. Maalesef hükümet İzmir’de ayrımcılık yaptı.
Önde gelen bilim insanlarının yaklaşımı
Öte Yandan, çalıştayda İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen yapı stoku, fay ve zemin araştırmalarının önemine dikkat çekildi. Depremle ilgili yol haritası konuşuldu ve deprem riski ile alınabilecek önlemler masaya yatırıldı.
ODTÜ’den jeolog Prof. Dr. Erdin Bozkurt’un “kriz yönetimi” yerine “risk yönetimi” yaklaşımı, yapı stokunu fay hatlarından uzaklaştırma anlayışını önemle not aldım.
Yine ODTÜ’den Kıyı ve Deniz Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner ise olası tsunami olaylarını araştırdıklarını ifade ederek “600 kilometreden fazla kıyı şeridi olan İzmir’de, tüm kıyıların haritalanması ve veri tabanına girilmesi sağlandığını, alınabilecek önlemler, modellemeye konulacak bilgilerin ortaya çıkarılarak saha inceleme noktalarının incelenip veri tabanının düzeltildiğini” belirtti.
DEÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir ise var olan yapı stoku ile ilgili problemleri çözmek için mevcut çalışmaları çok iyi analiz etmenin gerekliliğine vurgu yaptı.
ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Canbay da imar konusunda hassas olunması gerektiği üzerinde durarak poje aşamasında da inşaat aşamasında da yetkin bir denetime vurgu yaptı.
Dr. Tugay’ın konuşmasındaki iki önemli nokta
Dr. Tugay’ın konuşmasındaki iki önemli noktaya dikkat çekerek yazıyı tamamlamak istiyorum; birincisi, yukarıda sözünü ettiğim mecburiyete de dayalı olsa emsal artışı özeleştirisi; ikşncisi de master planının revizyondan öte yeni bir plan olma niteliği…
Emsal artışı doğru değildi: “2020 depreminden sonra bu şehirde ağır ve orta hasarlı binalara emsal artışı vermek zorunda kaldık. Çünkü başka kimsenin yardım niyeti yoktu. Doğru muydu? Değildi. Bugün de özellikle bozuk zeminli yerlerde binalara emsal artışı verip katları yükseltmek şehrimizin özellikle bazı bölgeleri için vahim bir hatadır. Bunun bir hata olduğunu lütfen herkes idrak etsin. O arsanın sahibi, ortağı olabilirsiniz, orada daireniz olabilir, mülkiyet hakkınıza sonuna kadar saygı duyuyorum ama olası bir depremde o bina yıkılır ve altında kalırsanız bu bizim açıklayamayacağımız bir durum olur. Belediyeden ne istediğinizin farkında olun, bilinçli olun. Popülizm, oy avcılığı ve büyük seçim başarıları peşine düşmemek gerek. İzmir’in çok değerli, bilinçli insanlarının, halkının da bu gibi konularda hayır demesini özellikle rica ediyorum. Bundan sonra doğru olduğuna inandığımız şeylerin arkasında duralım. Ben belediye başkanı olarak bunun sözünü veriyorum. Doğru neyse onun arkasında olacağım ve onun yapılması için çaba göstereceğim. Bu dönem bir şeyleri değiştirmenin ve düzeltmenin dönemi olsun. Bu dönem İzmir’in bilinen, takdir edilen bilincinin gün yüzüne çıktığı dönem olsun.”
Revizyon değil, yeni bir master plan: “İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde depreme yönelik çalışmalar, İzmir’in BM tarafından RADIUS Projesi’nin dünyada uygulanacağı 9 kentten biri olarak seçilmesi ile 1 Şubat 1998’de başladı. Bu kapsamda hazırlanan İzmir Deprem Master Planı, 1999 yılının Temmuz ayında tamamlandı. Şimdi bu projedeki çalışmaları güncelleyeceğiz. Bizim deprem master planı çalışmamız bu açıdan revizyon gibi değerlendirilebilir ama bence yeni bir çalışma olacak. Çünkü 1999’da yapılanın bugün için güncelliğini kaybettiğine dair pek çok veri var elimizde. Tamamen yeni bir master plan yapacağız gibi görünüyor. 1999’dan bugüne İzmir çok değişti. Dolayısıyla güncel verilerle revizyonlar yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Diliyorum, umuyorum bu dönemde bunu başarabileceğiz. Hocalarımızdan özellikle ricam; bize, bu ekibe inançlarını korumalarıdır. Biz sıradan bir ekip değiliz. Tüm duyarlılıklarımızla, insanlarımıza duyduğumuz sevgi ve saygıyla bu görevin başındayız. Gücümüzün yettiğini elimizden geldiğince yapacağız.”
𝙓 𝙓 𝙓
“Afetlere Hazır ve Dirençli Kent: İzmir” perspektifi ile hareket eden İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu bağlamdaki vizyon ve ilkeleri ile çalışmaları üzerine bir yazıyı da bilahare kaleme alacağım bu köşede. İzmir’i depem ve başka afetlere karşı dirençli kılmak, diri tutmak ve önleyici adımlarım atılması için yapacak çok iş var ve bu yazılar da bu konudaki bilinçlenmenin bir parçası diye düşünüyorum. İzmir depreminden sonra kaleme aldığım bilgilendirici peş peşe yazılar da bu bağlamdaydı.